Haybemdeki Masallar: Gezgin ve Gölgesi

İskender Kahraman

Sonsuz sevginin ve ezel aşkın esrarına kapılmış çok eskilerde çok gezen bir gezgin varmış.

Almış belagat heybesini dünyanın her yerini gezerek yaşam hakkındaki, kainattaki her şeyi öğrenmeye çabalarmış.

Faniye ait her şeyi bir yana bırakmış, çok gezmiş, çok sormuş ve çok şey öğrenmiş olarak yoluna devam ederken otların içinde, ağaçların gölgesinde bulunan bir mezara rastlamış.

Afsunlanan gezgin, seherin meltemiyle birlikte boyunlarını bükmüş ağlaşan ve mezarın çevresini saran lalelere, ‘kim yatıyor bu mezarda?’ diye sormuş.

Şifa dileyen bir ah ile o anda yerin altından bir ses yükselmiş: ‘Ey nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen yolcu! Saygıyla eğil karşımda! Burada sessizliğin huzurunda bir sevgili yatıyor’ diye bir cevap gelmiş.

Kasvetle içi dolan gezgin, matemden bunalan eğik boyunlu lalelere tekrar sormuş: ‘Ey siz, gözyaşı mahkumları, neden ağlaşıyorsunuz?’

Ağır ağır yerin altından tekrar ses yükselmeye başlamış: ‘Ey bilge yolcu! Ayağının tozu olayım söyle bana. Eğer aşk, kurbanının yüreğinde konaklarsa ve onu hiç terk etmezse kurbanın kurtuluşu ne şekilde olacaktır?’

‘Düşlerin konuğu be zavallı gariban aşık! Bilmez misin ki sevgilinin nefes bağışlayan gönlü sana verilecek şeyi bilir, bu ısrarın niye?’ demiş ve devam etmiş gezgin:

 ‘Amansız sevda için ağlaşan laleler ve solan laleler gibi bir daha yeşermeyecek insanlar, size sesleniyorum!

İzleyin! Tüm canlılar özgürlük tahtı önünde yaşamın dokunuşuyla titriyorlar. Ve özgürlüğün heybeti karşısında güneş ve ay ışığıyla seviniyorlar. Çiçekler nefeslerinin kokusunu yayıyor, kuşlar, özgürlüğü yaşamak için ötüşüyor...

Riayet ediyor tüm renkler yaşam harmonisine…                                

Ve yeryüzündeki her şey, tabiat kanunlarıyla yaşıyor...

Oysa siz kendinizi bu nimetten yoksun bıraktınız! Bedenleriniz ve ruhlarınız için acımasız kanunlar çıkardınız. Ruhlarınıza sınırlar koydunuz. Eğilim ve duygularınız için korkunç zindanlar yaptınız.

Kalpleriniz ve ruhlarınız için derin ve karanlık mezarlar kazdınız. Aranızdan birisi, bu kurallara ve kanunlara karşı çıksa, hemen onun isyankar, aşağılık, rezil birisi olduğunu söylersiniz ve onu yedi köyden kovarsınız…

Şimdi söyleyin bana! Neden hep yanlış hayaller kurup sonra da hayal kırıklığına uğradım dersiniz? Neden kendinize hep kahraman yaratırsınız, durmadan sizi kurtaracak kahraman ararsınız? 

Önce zorla kahraman yaratırsınız sonra da onu öldürüp hayal kırıklığına uğrarsınız.

Mülkünüzü terk edip sonra da onun için ağlarsınız.

Çiçeğinizi sulamayıp öldürürüsünüz sonra da onun için ağlarsınız?

Güdüsel arzuları aşk sanıp ruhları boğarsınız.

Güçsüzlerin yaptığı gibi kaybettiğiniz yerde beklersiniz.

Ve acizlerin yaptığı gibi defalarca kapattığınız kapıyı tekrar çalarsınız.

Sizler! Kölesiniz, esirsiniz; hayallerinizin, yaratıklarınızın, yaptıklarınızın kölesisiniz! Duygularınızın, arzularınızın esirisiniz ve hep öyle kalacaksınız!

Aklınız ve idrakınız, tutku ve arzularınızın ötesine geçemeyecek!

Bu zincirler kalbinizi, ruhunuzu, ellerinizi kemirecek.

Ve ömür boyu hayalleriniz başka dünyaları anlayamayacak!

Hadi söyleyin bana; sevgiyle yaşamak ve sevgi için yaşamak dururken, bir insan, hayatı boyunca ya da nefesi onu terk edinceye kadar neden kendi koyduğu geçersiz kanunların kölesi oluyor?

……

Unutmayın ki yeryüzünün lanetlileridir aşıklar.

Onlardan daha kötü durumda olan yoktur yani.

Çünkü aşkın tatlı lezzetini bulduğunda her an ağlamaya başlar aşık.

Ve yine ağlar ya iştiyakından ya da ayrılık korkusundan...

Kavuştu mu ayrılma korkusu ile ağlar, uzak kaldı mı, hasretinden, şevkinden ağlar.

Diyeceğim o ki aşığın gözleri, sevgilisinden ayrıldığında da yaşla dolar, ona kavuştuğunda da...

Benim gölgemi görüyor musunuz?

Bakın ona, aşktır işte o.

Ne kavuşabilirsin ne de kurtulabilirsin ondan!

Onun için aşkın içinde inanç ve iman olmalı ve sonsuz sevgiye dönüşmeli aşk…

‘O zaman bize sevgiden bahset.’ dedi yer altından gelen ses.

Bunun üzerine gezgin başını kaldırdı, etrafına baktı. Yaşamın üzerine sinen derin dinginliği duyumsadı.

Ve sözcüklerin harmonisiyle ses vermeye başladı:

‘Sevgi çizi çağırınca, onu dinleyin ve onun peşinden gidin yolları zor ve dik olsa da...

Ve kollarını açtığında, bırakın kendinizi, kucağında saklı hançerler, sizi yaralasa da...
Ve her dediğine inanın, fırtınanın bir bahçeyi alt üst edişi gibi, varlığı tüm hayallerinizi darmadağın etse de...

Çünkü o, sizi büyüttüğü gibi, yere de serer; yücelttiği gibi, alçaltabilir de....

En derinlere inip, hayallerle titreşen en hassas damarlarınızı okşasa da, köklerinizi sarsar ve onları yerinden eder.

Hırçın girdaplar gibi sizi kendine çeker; çıplak bırakana kadar döver, hırpalar; günahlarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...

Patiska gibi olana kadar okşar sizi; esnekleşene kadar yoğurur; ve sonsuzluk olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşinde yakar...

Sevgi bunları, nefesin sırlarını bulasınız diye yapar…

Ama korkunun kıskacında sevgi ararsanız çekin kılıçlarınızı…

Varsa gururunuz ve bir bahaneniz örtün masumluğunuzu o zaman.

Çünkü Sevgi hiçbir şey sunmaz, kendinden başka. Ne gurura ne de kibire yer var onda.

Ve yön vermeyin sevginin akışına, Çünkü kış her ne kadar hırçın olsa da bağrında baharı sakladığı gibi, günü bağrında saklayan gece gibi,  sevgi de bilir sana ne vereceğini sizi değer bulduğunda…

Seherin sihriyle kanatlanmış bir gönülle uyanmak, Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin kucağına, akşamın çöküşüyle de, içtenliğin evine kanatlanmak... Ve uyumak O, yaşam kaynağının kalbinde…

İskender Kahraman

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.