"Çekilinnn Eren deliyooorrr"*

Şeyhmus Diken

Kimi şahsiyetler vardır ki yaşamları aslında ömrübillah bir "feda" örneğidir.

Muhtemelen şöyle bir hafızalarını geriye sarıp yaşamlarına dair kendi içleriyle yüzleştiklerinde her halükârda anı kabilinden epeyce şeyi anımsarlar. Ama bir de toplumla, toplumun sorunlarıyla birer aktör olarak içli-dışlı olanların kendilerinin dışına yansıyan yüzlerinde bir başka hayat vardır.

Bu hayat öyle bir hayattır ki zaman geçtikçe hikâye, hikâyesi dercedilen şahsiyetin artık kendi hikâyesi ve yine kendi hikâyesinin aktörü olmaktan çıkar mesele! Öyle bir hâl alır ki mevzu, artık yaşanan, olan bitenin bir parçası olmayı düşünür.

Türkiye'nin 1980'li yıllardan bu yana son kırk yılını şöyle bir film şeridi gibi hızla izlemeye kalktığımızda tam da böyle bir tablo ile karşılaşırız.

Bu tablonun en çarpıcı örnek kurumlarından biri, belki de başta geleni İnsan Hakları Derneği'dir (İHD).

İşte adı büyük ölçüde İHD ile zaman zaman da bir başına anılan güçlü bir kadın figürdür bu yazıya konu olan değerli Eren Keskin.
Eren Keskin'i kendi anlatıları üzerinden bir biyografi misali anlatan "Keskin Bir Hayat-Eren Keskin"** kitabı Bircan Değirmenci imzasıyla dün yayınlandı.

376 sayfalık kitabı okuyup "sahi şimdi neydi bütün bu okuduklarım" diye kendimi sorguladığımda fark ettim! Yazar ve yazarın hikâyesiyle, kahramanı diyor ki; "Ey okur, sanma ki ben sana kendi hikâyemi anlattım. Anlatılan ve metne-kitaba dönüşen aslında bizatihi senin hikâyendir..."

Öyledir, çünkü kitaba önsöz yazan sevgili Yıldırım Türker'in dediği gibi; "Kimi insanlar hayatlarını ahlaki bir öneri gibi kurgular, öyle de yaşar."

Eren Keskin'inki tam da böyle bir hayat. Daha Hukuk Fakültesi öğrenciliği ile 1970'li yılların ortasında başlayan ve kırk küsur yıl boyunca aralıksız, firesiz "içeride, dışarda..." her yerde başı dik alnı ak-pak süren bir yaşam.

Öyle ki yine Yıldırım'ın o güzel yazısından referans alarak; Antik Yunan'dan miras bir kavramdır Parrhesiastes. Kavramın meali şudur; "Hakikati söylemek konusunda dürüstlük."

İşte karşımızda bir Parrhesia duruyordur. Konuşan, koşturan, yazan, savunan ve yeri geldiğinde de bedelini ödemekten geri durmayan "düşüncesi hakikat" olan bir hak savunucusu.

Daha okuldayken "Avukat Hanım" diye ünlenen, sonrasında da farklı düşüncede olanların bile "Eren Hanım"ı olmuş bir şahsiyetin hikâyesi.

Son kırk yılın trajik, hırpalayıcı hak ihlali vukuatlarının neredeyse tümünün "Avukat Hanım Eren Keskin" üzerinden olaylar ve şahsiyetlerle bir kronolojik anlatısı olmuş kitap.

Geriye dönüp baktıkça aslında bütün bu dönemin onca acısı, zulmü, eziyetiyle bir kez daha yeniden yüzleştiriyor okuru kitap.

Eren Keskin'in kendine ait yaşamının hemen tümünün medyaya yansımış birer hak ihlalinin içine hapsolmuş, onunla birlikte anılmak durumunda kalınmış anlatıyla karşı karşıya bırakıyor okuru.

Ağır bir tragedyanın anlatısı "Keskin Bir Hayat." Ben okurken çok hırpalandığımı hissettim yüreğimde. Kim bilir Eren Keskin anlatırken, Bircan Değirmenci arkadaşım yazarken nasıl bir daha zorlanmışlardır.

Bu ülke bunca zulmü hak etmiyor. Sahiden çok ağır bir yük bu.

Eren'le televizyon kanallarından biri için yapılmış, ama son anda yayından kaldırılıp yayınlanmamış bir programda Hülya Avşar diyor ki; "Benim bunlardan niye haberim yok!"

İşte artık olan bitenden bu yazılanlar ekseninde bir kez daha haberiniz olmuş oluyor ey herkesler...

*Eren Keskin'in 3 yaşındayken kendi ifadesi.
**Bircan Değirmenci, Keskin Bir Hayat, Ocak 2022, İletişim Yayınları, İstanbul

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.