Çap

İrfan Sarı

Siyaset çapı ne olursa olsun doğru üzerine kurulunca siyaset oluyor.

Siyaset, öyle sanıldığı ya da sav edildiği gibi “yalan” işi değildir. Toplumları kurduğu sözleşmeler, yaptığı anayasa, kurallar dizisiyle en mutlu yere taşımak için doğrular üzerine kurumsallaştırır.

İçinde yaşadığımız yüzyıl kalabalığı söz ettiğimiz doğruyu bulmak için uzun mesafeli bir uzaklık içindedir bunu kabul edebiliriz ancak bu uzaklığı yaratan saplantılardan kurtarmak mümkündür. Mümkün olabilmelidir. Keza görünürlük açısından siyaseti benimseyen bir vatandaş tipi yaratılmıştır. Oysaki bilimsel öğreti ve sorgulamayeteneği içinde var olmuş vatandaş tipi gerekir doğruyu yakalamak için.

Bugün dünya siyasetinde, siyaset teorisi hakkında çeşitli fikirler ile karşılaşabiliriz. Muhalefet yaratabilecek, kendini yenileyecek, değişimi getirecek ve bu değişimle etki yaratacak teoriler okuyabiliriz. Batı siyaseti ”mutluluk” merkezli, yani tüm canlıların yaşam koşullarını kolaylaştıracak o çok istenen mutluluğa dair pratikleri de göz önüne
koyabilmiştir.

Emeğin, iş gücünün sömürüsüne azami derecede karşı durabilmiştir. Yaşadığımız ülkede ve komşularda bu pek böyle değildir. Daha çok ilkel, feodal, dinsel motifleriyle toplumsal kargaşanın, üretim kısırlığının üzerinde bina edilmiş ve toplumlara dayatabilmiştir. Hatta bireyin model olarak tespit edilen siyaset kuramındaki yeri de, buna uygun örgütlenmiştir. Sanırsınız “tip” tektir. Ama sanmaktan öte tam da tektiplilik üzerine yoğunlaştırılmış kitleler görebiliyoruz. Doğal sonuç olarak karşımıza liderlerin ağzından bu eksende ifadeler çıkarılıyor. Aynısını diğer liderlerde görmek artık şaşırtmıyor.

“Siyaset yalan işidir” söylemi sokaklarda, ikili konuşmalarda yaygınca kullanılınca normal gibi algılanıyor ve arkasında duruluyor. Bu korkunç çelişki toplumdaki siyaset bilincini tek taraflı çoğunluklara dönüştürüyor. Çelişkiler zamanla gerçekmiş gibi sanılmaya ve böyle değer görmeye başlıyor. Biri birini izleyen bu yanlışlar avantajı elinde tutuyor. Doğal olarakta tabuya dönüşen yanlışlar zemininde hareket kısıtlığı oluşturduğundan doğrunun manevra alanı, hareket alanı giderek ablukaya
alınıyor. Bu zemini siyaset kurucular oluşturunca elbette ki kendi iktidarını da gözden kaçırmıyor. Gelecek yıllara, on yıllara, yüz yıllara odakladığı iktidarını sağlam
yapıya dönüştürür.

İktidar olan aslında “yalandır” ama kitleler buna razı olduğu için “İktidardır” ve artık inandığı, değer verdiği, razı geldiği iktidar kendi “iktidardır” bundan mdeğil vazgeçmek onu tartışmaya bile açmaz. “Tek Devlet” “Tek millet” “Tek bayrak” “Tek vatan” Sloganıyla kendinden geçen, arzularını sınırsız bırakan, tüm hakları kendinde gören yığınlar haline dönüşürler. Oysa temel hakları, yaşam hakları, düşünme özgürlüğü tamamen elinden alınmış ve eline oyalanması için tutuşturulan bir birey olduğunu
bilememektedir. Çocuklar gibi şendir eline tutuşturulan yeni tipiyle. Evde, işte, okulda, camide, sokakta, alışverişte beraberinde taşıdığı birey onu yönetmekte kendisinin farkına bile varamamaktadır. Dünya üzerinde bir gün dahi görmemiştir oysa.

Okulda arka sıradadır, Camide arka safta, İşte çarkın dönüş hızında , Sokakta toz bulutu içinde, Evde küçücük ve kendine ait olmayan dünyada.. Değişir mi bilemem?

Ama çapı ne olursa olsun bu çarkın kırılması gerekir diye düşünürüm.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.