Bir Düğün ve Êzidiler (2)

Enver Özkahraman

LALEŞ

Êzidi kardeşime bilinçli bir şekilde “-Eğer bir yemek yedirirseniz düğününüze gelirim” demiştim. Çünkü her Kürdün düğününde yemek diz boyu olurdu. Düğüne gelen gidenin karnını tıka basa doyurduğu düğünlerde bir kap yemeğin lafı mı olurdu. Ama biz Sünni"ler, "kendimizden başka diğer din ve mezheplerin yemekleri yenmez" ön yargısında bulunuruz hep.

 

Düğün konvoyu hareket etti. Biz de BIRAZAVA (Sağdıç) olduk adeta, kimse arabasıyla bizi geçmiyor, yol veriyoruz konvoydaki araçlara hiç biri bizi geçmiyor. Düğün arabası önde biz arkada girdik Dumilê köyüne. Damadın evinin önünde indik araçlarımızdan.

 

Rêkêş, yolda söylemişti "toplama bir köy DUMİLÊ" diye... Saddam, toprakları verimli 8–10 tane Êzidi köyünü boşaltarak buraya toplamış, onların topraklarına da Arapları getirtip oturtmuş. Ama Êzidiler çalışmışlar, bu toplama kampı gibi köyü de yaşanılır hale getirmişler.

 

Baktım çok ilgileniyorlar bizimle… Yemin ettirdim, "bizi normal bir davetli sayın" dedim. Israrlarıma uydular biz de rahat rahat, zevkle izledik onları.

 

Yemeklerinde pilav üstü tavuk ve salata vardı. Yemek tepsilerini önümüze koyduklarında, bilge adam Heci Hıdır bana dönerek şöyle dedi:

 

- Kak Enwer, bunlar fabrika tavukları değil. Köy tavuğudur. Biz de erkek çocuklarımızı daha bebeklik günlerinde sünnet ederiz. Bizde de sünnetsiz bir erkeğe ve boy abdestsiz bir insana rastlayamazsınız. Onun için yemeğinizi rahat rahat yiyebilirsiniz.

 

Tabi ki bizim böyle bir düşüncemiz yoktu. Temiz bir ortamdaki bir nimet bizim için pişireni kim olursa olsun fark etmiyordu. Seve seve ve içtenlikle karnımızı doyurduk ve şükür ettik, nimetlerinden bize de verdikleri ve bizi misafir ettikleri için.

 

Yemekten sonra bizi bir odaya buyur ettiler, Ünlü degbêjleri ilk olarak DERWÊŞÊ EVDÎ destanını seslendirdi. Çay bardakları kaç kez yan çevrildi bilmiyorum, Rêkêşe Laleş"e gitmek için sabırsızlandığımı söyleyince müsaade istedik kalktık. Hakkârililere ve Türkiye"deki Kürt kardeşlerine selamlarını iletmemizi istediler. “Öyle olacak, Allahaısmarladık dedik.”dedik. Onlar da; “Güle güle. Allah korusun sizi kazadan beladan (Xuda gel heve bit)” deyip el salladılar bize.

 

Rekeş, köyünün çıkışında kuzeye giden yola saptı. Ağaçlı bir vadinin içine girdiğimizde Laleş"e geldiğimizi gördüğüm kümbet biçiminden anlamıştım.

 

Laleş Hakkâri dağ silsilesinin, Dohok"un doğu bölümündeki yeşil bir vadinin içinde.

 

Yörede Herkes şair Rêkêş"i tanıdığı için, her kapı ona hemen açılıyor. Biz de bundan yaralandık desem yeridir.

 

Laleşten Dohok"a dönüşümüzde araçta bizim Murat"ın dikkatini çekmiş olacak ki, “Dayı bir şey sorabilir miyim?”dedi. “Sor oğlum” dedim.

 

— Biz kaç saattir Êzidilerle birlikteyiz, senin tembihine binaen ben Şeytan kelimesin ağzımdan kaçırmamak için elimden geleni yaptım. Ama benim ilk defa gördüğüm Êzidilerin ağzından da ALLAH (Xüda-Xwede) kelimesi eksik olmuyordu. Hep konuşmalarında "Allah razı olsun, Allaha emanet ol, Allah bilir, Allah korusun" cümleleri eksik olmuyordu. Duyduk, sünnet oluyorlar, boy abdestsiz gezmiyorlar. Bu nasıl ateşe tapmaktır, bu nasıl Şeytana tapmaktır?

 

- Köyde yemek yerken karşımda oturan Ebu İlyas ne dedi duydun mu Murat?

 

- Duydum. Atalarımız Zagroslar"da, İsa"dan, beş bin yıl önce Allahlarını biliyorlardı dedi.

 

- Hah.. Doğru diyor adam. Zerdüştler yedi bin yıldan beridir, Allah"a tapıyorlar. Ama güneş, ay, yıldızlar ve ateş, ışık, yani nur saçtığı için de bunları kutsal sayıyorlar. Doğu Anadolu"da hala yaşlı insanlar ateşe tükürmeyi, su dökmeyi günah saymıyorlar mı? Êzidiler de bunu günah sayıyorlar ama asla ateşe tapmıyorlar. İslamiyet"in bir mezhebine mensup binlerce kent ve köylerde günde sadece üç kez ezan okunmuyor mu? Onların abdest alışları ve namaz kılış biçimleri bizimkisi ile değişik değil midir? Êzidilerde de şahadet namaz oruç, hac, zekât, sünnet, kirve vardır. Günde sabah ve akşam olmak üzere güneşe dönerek iki kez namaz kılarlar. Günlük konuşmaları gibi ayetlerini, dualarını ve beddualarını hep Kürtçe yapıyorlar.

 

Bu sözlerimin ardından Rekeş de araya girdi:

 

— Türkiye"de Êzidilerle ilişkilerinizi bilmiyorum ama bizim burada Êzidiler"e çok değer veririz. Bizde Êzidilerde sünnet ve kirvelik adetleri vardır ve biz buna kardeşlik gibi bakarız. Ha bir kirve ha bir kardeşi hiç fark etmez. Ezidiler beyaz, kırmızı, yeşil renklerini çok severler. Bayanları hep beyaz giyinmeye özen gösterirler, ama mavi rengini sevmezler. Mesela otururken giyinmezler ve ayakta işemezler. Günahtır derler, bizde de öyle değil mi?

 

Yıllarca ama yıllarca Barzani peşmergeleri ile birlikte Sünnisi, Yezidisi ve Nasturisi ile hep birlikte mücadele etmişler özgürlükleri için. Ama bir darbe almayan, bir yarası olmayan bir aile de bulamazsınız. Saddam"ın dönemindeki Irak"ta vadilerinden derelerinden elem, kan ve irinin aktığı coğrafyanın bir bölümünde de olsa Irak"ta bugün Sünni"si, Şiisi ve Êzidisiyle Kürtler demokrasiyi tadarak huzur bulmuşlar galiba…

 

Kimlikleri ve inançlarından dolayı  yetmiş iki  fermanla  lime lime edilmiş bu Kürt oğlu Kürt"lerin şimdi çok az bir kısmı Türkiye"de olmak üzere İran, Irak, Hindistan, Ermenistan, Gürcistan, Azerbeycan, Süriye ve birçok Avrupa ülkelerine serpilmiş halde yaşıyorlar.


Bize köy tavuğundan pilav üstü sundular. "Afiyetle yiyebilirsiniz çünkü sünnetsiz bir Êzidi olmaz ve biz boy abdestsiz dışarı bile çıkmayız" dediler.


Dengbêjleri… Ünlü Êzidi dengbêji Salih Meheti, bize Derwêşê Evdiyi söyledi.


Laleş, değişik kümbetleri ile yeşil bir vadinin içinde bulunuyor. Şex Hadi burada yatıyor. Burası Êzidiler için mukaddes bir mekân. Ama Biadır (köy) imsi de Êzidilerle özdeşleşmiş bir yer. Dohok"tan Hewlêr"e gidince yolun solundaki köyün bir isim benzeri de Hakkâri"nin Çukurca ilçesinde Biyadır (Bêadir)köyüdür. Bundan birkaç yıl öncesine kadar Hakkâri"ye bağlı Beytüşşebap ilçesinde Elki"lerin ve Bilbesî"lerin çıktığı yaylanın imsi de LALEŞ zoması idi.


Laleş"te Şêx Adi"nin bulunduğu mekânın avlusuna girdiğinizde herkes ayakkabısını çıkarmak zorunda, geleneksel saygıdan dolayı...


Binanın girişinde bizi bir Kawal (kavval, siyah sakallı) karşıladı. Serin bir yende oturttu, sohbet ettik bir müddet. Kawal, Êzidilikte bir hizmetli veya görevli deyimidir. Kawallar türbe içinde ve çevresindeki hizmetlere bakar, dinsel törenlerde bayramlarda ve belirli günlerde ilahiler söyler, özgün çalgılar çalar, çevredeki zekâtları toplamak için köyleri dolaşırlar. Bu isime uyumlu Hakkâri"ye Bağlı Geliyê Kawalan (Kaval vadisi) ve Kawal köyü vardır.


O gün Êzidi"lerin lideri Tahsin Beg de Laleş"e uğramıştı. Şair Rêkêş"le bizi içeri aldı, dini liderin elini sıkıp hal hatır sorduk.


Türbeyi gezerken yeni evli bir Êzidi hanımı, varını yokunu takıp ziyarete gelmişti.


Rengârenk ipek dokumalarla süslüyordü Şex Hadi"nin türbesinin içi.


Bu sütunlu köşede mukaddes sayılan yerlerden biri idi.


Bir Fakir (Feqîr) gezdirdi bizi Laleş"te. Fakirler de Kawallar gibi bir hizmetli sınıfıdır. Fakirler dünyevi zevklerden kaçınıp Êzidi toplumuna kendini adayandır. Pamuktan veya sentetikten iç çamaşırı giymezler. Fotoğrafta görülen fakirin iç çamaşırı oğlak kılından ve ceviz kabuğu (ZIRGÜZ) ile boyanıp evlenmemiş kızlar tarafından dokunmuştur. Hakkâri"nin çarşı kısmına eskiden PAGAN daha güneyinde GULEREŞ babanın türbesinin civarındaki semte de halen FAKİRAN (FEQÎRAN)denilmektedir.


Laleş"teki avlularda ömürleri yüzyıllara dayanan dut ağaçları ve her gece türbe ve avluları aydınlatmak için saf, rafine edilmemiş, zeytinin ezilmiş hali ile eskiden beri muhafaza edile gelen bu küplerdeki ZEYTİN YAĞI (DONÊ ZEYTÊ)  kullanılarak aydınlatılmaktadır.


Laleş"te Şeyh Hadi"nin türbesinin bulunduğu avlunun duvarında tavus kuşunun bir resmi vardı. Êzidi inancında tavus kuşu (Melekê Tawis) tanrı ile insanlar arasındaki iyilik meleğidir, onun için de Êzidilerce çok seviliyor.


Tüm ahalisi Êzidilerden oluşan Êynsifnê kasabasının insanları bize büyük ilgi gösterdiler. Birkaç çay içirmeden bırakmadılar.


Êzidilerin şanındandır bıyık, hele hele pala gür bıyık. Yaşlı veya orta yaşın üstünde bir bıyıksızına rastlayamazsınız.


Burası çok merak ettiğim AKRE şehri. Burası da bir Mardin, bir Midyat, bir Çukurca gibi çok eski bir Kürt kasabası. Bu kasaba yaşantısı ile de eskiliğini yani gelenek ve göreneklerini muhafaza etmiş bu güne kadar. Şehrin tamamı Sünni olmalarına rağmen Zerduşt gelenekleri ile Newroz bayramlarında evlerden dağlara kadar her taraf sabahlara kadar meşalelerle aydınlatılıyor.


Akre"ye giderim de KEMAL AKREYİ"yi görmez miyim? Kemal Akreyi"yi, 1970"li yıllarda Bağdat radyosundaki güzel stranlarından bilirdim. Aslında halen de İngilizce öğretmenliği yapıyor ama Irak"ta ve Hakkâri yöresinde sevilen bir sanatçıdır.


RÊKÊŞ"ten Gülbahar"ın Dohok"ta olduğunu duyunca çocuklar gibi sevinmiştim. Gençliğimizde severek dinlediğimiz ve sağ kalan sevilen sanatçılardan biri, Gulbahar. Gulbahar"a Koçanısı diye duyardım hep Bağdat radyosundan. Ben de onu Hakkârili bilirdim çünkü Koçanıs Hakkâri"ye bağlı bir köy. Ama bir müddet önce Kakşar Oremar onun ardındından da Hêvî Berwari Hanım Azadîya Welat"taki köşelerinde Gulbahar hanımın İmadiye"li olduğunu yazmışlardı. Ama onu ziyarete gittiğimizde elini öpmüş ve ona sormuştum. 1970"li yıllardan beri Hakkâri"den onu bildiğimize ve onu sevdiğimize çok sevindi. Hakkarililere selamını yolladı ve, “Doğrudur çok sevdiğim annem Hakkarili"ydi.” dedi. 300"ü aşkın parçası ile sevilen ünlü sanatçı aynı zamanda birkaç Arapça filmde de önemli rol almış. Değerli sanatçıyı birkaç satırla geçiştirmek değil, ileride hayatını uzun yazma sözü ile… Fotoğrafta Gülbahar"ın gençlik yıllarında afişi ve onu ziyaret ettiğimde Dohok"taki evinde…


 TAHSİN TAHA ve BABASI
1970"li yıllarda Kürt sanatçılarından ilk kez Tahsin Taha"nın teyp kaseti girdi evime. Peşinden Şivan, sonraları Mehmet Arif, Hesen Cizravi, Gülbahar, Şirin, M. Teyip Taha gibi sanatçıların kasetleri Irak"tan gelmeye başladı. Bu sanatçıları ve diğerlerini radyodan geceleri dinleyebiliyorduk. Kasetlerini ise el altından temin edebiliyorduk. Zaten satılmıyordu, her kes kopyaları biri birine seve seve ve ücretsiz veriyordu. Tahsin Taha"nın kasetleri gibi bu fotoğrafı da elden ele dolaşıyordu. Devrimci her gencin cebinde veya cüzdanında bu fotoğraf vardı.

Tahsin"in babası Taha Amêdî de müzikle ilgiliydi. 70"li yılların başında bestelediği ve Tahsin"in Bağdat radyosunda ve albümlerinde okuduğu COTYAR stranını daha sonraları bu kez TRT radyolarında “Beyaz gül kırmızı gül” diye dinledik.


Tahsin Taha ile Ayşe Şan bir konserde.


Tahsin"in çok sevilen parçalarından biri de “DESTAR” idi. Ölümünden sonra, memleketi olan Amêdiye kasabasında bulunan mezarına dostları bir DESTAR yerleştirmeyi ihmal etmediler. Mayıs ayı sonları (28) Tahsin"in ölüm yıldönümüdür.


Tahsin Taha ve Şivan Perwer.


Tahsin"in çok sevilen DESTAR"ın yazarı Şair Bedirxan Sinî ve Şair RÊKÊŞ Amêdî. Her iki şairin yazdıkları şiirleri biz bugün birçok sanatçının sesinden dinliyoruz.


Fotoğraftaki Margaret George Barzani kuvvetleri içinde ilk kadın Peşmerge idi. Ben bu fotoğraftan kaç tane yaptım bilmiyorum ama o yıllar onun ünü her gencin hayalini süslüyordu ve bu fotoğrafı birçok duvarı süslediği gibi Saddam"ın askerleri ile girdiği çatışmalardaki cesareti kulaktan kulağa fısıldanıyordu. O bir gayrimüslim (Nasturi)olmasına rağmen, Müslümanlardan dualar aldığını bilirim.


Dohok"ta misafir olduğum her evde bu fotoğrafı görüyordum. Altındaki rakamları okuyabiliyordum ama Arap harfleri ile yazılan yazıları okuyamıyordum. Nihayet merakımı gidermek için bir ev sahibine sordum, “Kim bu Zat” diye. “O, Kürdistan"ın(Şoreşa Êlûnê) ilk şehidi Ömer"ê Haci Ahmet”tir” dediler. Hemen hatırladım şimdi İsveç"te yaşayan oğlu Osman Bamerni 1974–75 yıllarından beri dostumdu. Ama ben ilk kez fotoğrafını görüyordum. Bu zatta aslen Hakkâri Çukurca"ya bağlı Tovê köyündendir. 11 Eylül 1961 günü sabah saat 10"da Bamernê köyü civarında Irak askerleri ile girdiği çatışmada şehit olmuştur.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (32)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.