Bayramdır gardaş!

İrfan Sarı

 

7.2 kuvvetinde bir zelzeleden çıkmışım gardaş bu gün de bayramdır.

Kızılay’ın depreme dayanamayan toprak evler gibi dökülecek çadırlarının önünde çocuklar ve biz şeker toplarız ama yağmur yağıyor.

Aylardan Kasım üstelik 21’inci yüz yıldayız…

Karıncaların yeraltına topladığı erzaklar bile yok olmuş…

Yer altındaki patatesleri de vurmuş tanrı!

Yaralı Mezopotamya coğrafyası hiç olmadığı kadar bombaların ve potinlerin altında eziliyor.

Ölüm iskarpin giymez. Topuğundan ses vermez. Tırnaklarını çeker gibi bir işkence sonrası gelir bazen. Yakarak bazen kimyasızlar tarafından. Bir blok betonun altında kemiklerin paramparça olurcasına gelir bazen ondan sonra çok çok yavaşlar.

Soğuk uzadıkça buza dönüyor etraf.

Çadırı olmayanlar da var bu havada. Enkazdan kurtulup enkaza dönen evlere girmek de varmış. Kaçıp yağmurdan doluya tutulmak gibidir bu hikaye…

Hiçe sayılmışız.

Enkazda hala yatanlarımız var. Yani eğer çıkabilseydik enkazdan şeker toplamaya gidebilirdik belki.

Kurban edilmeseydik belki inci kefal alır pişirirdik…

Ne bileyim Xalo, belki sobayı tutuşturur Erciş kartol’u yerdik fırında.

Belki göle karşı yağmur altında ıslanıp ıslanıp yürüdük. Sahi eğer ayaklarımız kırık olmasaydı belki yürüdük değil mi?

Yani iç kanama geçirdik diye ölmemiz mi lazımdı… Bir doktor, bir vicdan, bir ambulans helikopter olsaydı diyorum…

Bu gün bayram gardaş…

Ölüm havadisleri var memleketten, nice yaralı var. Evsiz-barksız.

Kiminin yanmış bedeni, kiminin kopmuş kolu kanadı…

Hadise zelzeleden kabadır, sorma gardaş sorma…

Ben özlemeyi isterdim eğer yaşasaydım… Bayramda baklava yemekten çok annemin ellerini öpmek isterdim.

Ama öldüm gardaş hem de rakamlarla, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz dediler…

Ya ölümüze siyaset yapan kravatlı beylere ne demeli?

Uçaklarla her gün üstümüzden geçiyorlar, helikopterlerle titretiyorlar yattığımız yerleri…

Bu mevsimde rüzgar gür eser, uçurtma uçururduk eğer ölmeseydik, öldürülmeseydik… Uçurtmalarımız onların uçaklarıyla yarışır mıydı bilmem ama elektrik tellerine takılırdı iplerimiz…

Hangi cellat çekti sahi ipimizi?

Boynumuz kıldan ince… Kıl olanların boynu ne kaba ama… Kandırır insanları ince ince…

Kar kıvılcımları çaktı dün. Bayram havası değildi hiç. Daha çok yollar kapalı, yıllar ırak…

Dümdüz olmuşum gardaş.

Bahtımda bir zelzele izi, bağrımda baruttan yaman bir yanık.

Yaralıyım kim sorarsa.

Kim sorarsa yaralarımı deşmeyin artık…

Yardım dediniz yaraladınız, halim sordunuz yaraladınız, kuryan dudaklarıma su verdiniz yaraladınız.

Bırakın öleyim gardaş… Bahtım benim, şerefim benim…

Bayram sizin olsun.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.