Ülkemiz birçok fay hattı üzerine kurulduğu içindir ki her şey inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. Öyle ki var olan bir sorun gündeme düştüğünde, onu çözmeye yönelik bir gelişme kaydedilmeden gündemi belirleyen başka bir fay hattında kırılmanın sancıları beliriyor. İşte bu yüzden olsa gerek ki ülkemizde hiçbir problem üzerinde tartışmada ve buna yönelik çözüm üretmede yol alınamıyor. Bu da şüphesiz Türkiye halkının her gün yüreği ağzında yaşamasına neden oluyor.
Yukarıda fay hattı derken özellikle Baskın Oran’ın da bir yazısında dile getirdiği iki önemli fay hattını kastediyorum: İslam ve Kürtler. Cumhuriyetin kuruşundan beri Türkiye siyasetini okuyanlar bu iki olgunun sistem tarafından her zaman korku veren ve her an bir yerden patlamaya hazır iki dinamik olarak görüldüğünü göreceklerdir. Özellikle bu iki ana dinamiğin son zamanların en çok tartışılan ve üzerinde anlaşıl(a)mayan yegane problemler olması, bize bu iki dinamiğin ne kadar ciddi birer sorun olduğunu ve bunun paralelinde çözüm bulunmasının sonuç itibariyle ülkemize ne kadar fayda getireceğini de göstermektedir.
Oysa yönümüzü döndüğümüz ve girmeye çalıştığımız Batı’da yaşayan başörtülü kadınlar bu kadar sorunla karşılaşmıyorlar. Tabi ki Avrupa’da da istisnai sorunlar ve yasaklamalar olabiliyor. Ama birçok Avrupa ülkesinin Müslüman olmadıkları halde “adalet ve demokrasi” eksenli hareket edip Müslümanlara birçok hak tanıması çok önemlidir. Tabi ülkemizde laikliğe sımsıkı sarılıp insanların giyimine karışan elit bir tabaka var. Kendini ülkenin efendisi olarak gören bu kesim, haksız olduğu her durumda bile kendi yaşam standardını ve efendiliğini korumak gayesiyle yasakları savunurlar.
Bu elit kesimin her şeyden önce laikliği çok iyi bilmeleri ve yönümüzü döndüğümüz, laikliği kendilerinden aldığımız Bat’ıdaki uygulamaları bilmeleri gerekmektedir. Bu da, fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olunmaması için temel şart; çünkü Avrupa ülkelerindeki üniversitelerde Türkiye’deki gibi hiçbir yasak yok. Hatta bazı ülkelerde kamu dahil, ilköğretimde dahi başörtüsüne ilişkin bir yasak yok. Hal böyleyken Batı’da ve Türkiye’de yapılan sosyal saha araştırmalarında endişeye mahal bırakmayan sonuçlar varken bu elit kesimin derdi nedir diye sormak istiyorum. Her cümlelerine ‘Atatürk cumhuriyetinin…’ diye başlayan bu elit kesim, Türkiye’nin Batı’yla bütünleşip daha çağdaş bir ülke olmaması için mi yasakçılığı savunuyor? Belli bir yaşa gelmiş insanların ne giydiği mi önemli yoksa aklını ne kadar ve nasıl kullanabildiği mi?Bu soruları çoğaltmak mümkün; ama bazı tartışmalarda akademisyenler ve yazarların da vurguladığı gibi aslında sorun ‘nasıl bir üniversite istediğimiz’ sorunudur.
Sonuç olarak görülen şu ki ülkemizi yönetenler, merkezine halkın menfaatlerini koymuyorlar. AKP, bu sorunu çözmek için her imkana sahipken her fırsatta bu sorunu erteleyerek belli zamanlarda bir rant kapısı olarak görüyor. Özellikle de başta yeni anayasa olmak üzere, bu gibi sorunları her defasında seçimden sonra çözeceğini söyleyerek bunu bir seçim yatırımı yapıyor. Şimdi de yaptığı budur. Bunun yanında muhalefet partileri de bu ve buna benzer sorunların, AKP’nin rantı olmasına müsaade etmemek için enerjilerini harcıyorlar. Oysa sorunlarımız, ideolojik temelde algılanmasa ya da algılatılmasa çözüm çok basit: Her özgür yurttaşın, ana dilinde eğitim alması ve inancına göre giyinmesi en temel insani-vicdani haktır.