Bal duası nedir bilir misiniz?
Bir çocuk duası
Hiçbir dinde, hiçbir kutsal kitapta olmayan, saf bir çocuk duası
Savaşın ortasında yaşayan 90'lı yılların Yüksekovalı çocukları ederdik bu duayı.
Çocukluğumun unutamadığım anılarından biridir. İran savaşı nedeniyle o zaman ilçenin otogarına Amerikan askerleri yerleşmiş, Yüksekova'da bir havaalanı kurulmuştu.
Helikopterlerden aşağı atılan küçük hazır bal kutucuklarını şimdi gibi hatırlarım. O zamanlar gökten bal yağar sanırdık.
Kaç kez dua ederdik 'bal' yağsın diye.
Biz dua ederken, otogarın çevresi elektrikli tel örgüyle çevrilmişti.
Yüzleri kara kadın ve erkek Amerikan askerleri oralarda nöbet tutardı.
İşte bu tür bir duaydı. Çocukça. Safça. Helikopterlerin uçuşunun iyi olduğuna çocukları inandıracak derecede kurnazca
Sonra büyüdük. Aslında helikopterlerden atılan o balların, tek bir insanın kılına bile zarar vermeden, üstelik daha kalitelisi Navşar (Şemdinli) ilçesinde, yanı başımızda üretiliyormuş.
Hiç de gerek yokmuş, savaş açıp helikopter kaldırmaya, onlarca askeri bir başka ülkenin otogarına yerleştirmeye
İşte ne zaman bu bal hadisesini düşünsem aklıma Kürtlüğüm gelir.
Ne zaman elimi açıp bal duasına çıktığımı hatırlasam aklıma Kürtlerin hakkını veriyoruz deyip azar azar, yalandan hak(!) verenler gelir.
Seçilmek Kürtlerin de hakkı deyip mecliste Kürtleri temsil hakkı kazanan vekilleri teslimiyete davet edenler gelir.
Teslimiyeti kabul etmeyen vekilleri tanımayalar gelir.
Kürtleri, Kürt Halkının hak arayışını çocukluğuma benzetiyorum bu yüzden.
Artık hak arayışının bal duası zamanı geçti.
Büyüdük
Kürt halkının hak arayışı da olgunlaştı.
Kürt halkının kültürünü, dilini yaşatması başkaları tarafından helikopterle atılacak yapay bal kutuları değil, Kürt halkının kendi eliyle yarattığı Navşar balıdır.
Zaten Kürdündür bu hak.
Başkası tarafından büyük gürültüler koparılarak verilecek bir şey değil!
Anadilimin Kürtçe olması nedeniyle eğitim gördüğüm yıllar boyunca oldukça zorlandım.
Okumayı ve yazmayı da bu nedenle ancak ilkokul ikinci sınıfın sonlarına doğru kavrayabildim.
Evde herkes Kürtçe konuşurdu, televizyonlardan ve okulda öğrendim Türkçeyi, o zamanlar izlediğim ve o halimle beğendiğim filmlerin bazılarını şimdi (büyük bir ayıpla) tekrar izleyip anlamak isteyişim o nedenle belki...
Şimdi dönüp o yıllara baktığımda o masum halime yanarım hep.
Kürt olmak o yıllarda çok çok büyük bir suçtu!
Tabi bütün bunlar sadece hafızalarda kalan küçük anekdotlar.
Üzerinde yaşadığım topraklar birer fahişe gibi çeşitli entrikalara alet edildi hep.
Biz de alet edildik onlar gibi
Çocukluğumuz da elbette
Doğduğum günden 67 yıl sonra bana hep Türküm Doğruyum dedirttiler.
Ben onları söylerken birileri oyunlarını hep sürdürdü.
Birileri bizi Türküm, Doğruyumlarla oyaladı yıllarca. Zira 5'inci sınafa kadar da 'Andımız'daki cümlelerin anlamını tam kavrayamadım. Ne söylediğimi bilemeden yemin ediyordum.
Ne demekti: İlkem, Ülküm vs.
Şimdi Kürdüm ben ve daha doğruyum öncekinden
Ben zaten Kürttüm, zaten Kürt olarak doğdum. Bunu ne ben nede bu zihniyetin küçük hediyelerle asırlardır kandırdığı Kürtler istemedi.
Biz böyle doğduk İyi ki böyle doğmuşuz!
Kürtler, bütün asimilasyon ve inkâr politikalarına rağmen seslerini bu ülkenin Meclisi'ne kadar da taşıdılar
Ama o ses bile, o 2 milyon insanın iradesi bile muhatap alınmıyor.
Şimdi oturup düşünmeli?
Kürtler mi, yoksa onları muhatap almayanlar mı kötü?
Bu ülke için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ne ifade ettiğini merak eder oldum.
Şimdi siz böyle bir çatı oluşturacaksınız ama bu çatıya gelip de işinize yaramayan kişileri, düşünceleri muhatap almayacaksınız, onları öcü belleyeceksiniz!
Hangi ülkede var bunun örneği?
Aslında bu durum o zihniyetin çaresizliğini gözler önüne seriyor.
DTP'nin Meclis'e girmemesi için yıllardır oynanan oyunların boşa çıkmış olmasının yansımasıdır bunlar.
Bizler etle tırnak gibiyiz derler Kürtler hep tırnak oldu.
Kürtlerin uzadıkça kesilen tırnak misali karşılaştığı uygulamaları artık hazmetmek imkânsız.
Meclisteki irade muhatap alınmadıkça Bolu'nun bilmem hangi gazetesindeki yazar çıkıp DTP'lilerle ilgili ölüm fermanı çıkarmaya devam edecektir.
Biz hep kullanılan halk mı olacağız bu ülkede?
Bize, kültürümüze hep helikopterlerden samimiyetsizce atılan yapay bal muamelesi mi yapılacak?
Ne zaman kendi kültürümüzü, emeğimizi, balımızı yemeye başlayacağız, yasaksızca!
Cevabı basit!
Meclistekiler ve sistem, balın hasından anlayınca!
Körelmiş damakları yapaylıktan uzaklaşıp, samimiyetle siyaseti bir arada yaşamaya başlayınca!