Nisan ayının ortalarında eşimle birlikte Silopi’deki dostlarımı ziyarete gitmiştim. 16 Nisan’da Güney Kürdistan’ın Dıhok kentine 3 günlük bir ziyarette bulundum. Irkçı Baas iktidarının 20 yıllık vahşetinin açtığı derin yaraları sarmaya çalışan Bölgesel Kürt Yönetimi, Bahdinan’ın merkezi olan bu kentin çehresini değiştirmiş. Dıhok’te Hakkari kökenli aile dostum yazar Sabrîye Hekkarî’nin misafiriydim. 7 Martta yapılan genel seçimlerde küçük kızı sevgili yeğenim Perîzad Şaban Kürdistan Demokrat Partisi listesinden Bağdat parlamentosuna milletvekili seçilmişti. Kürtçe ve Arapça’nın dışında İngilizce ve İsveç dilini biliyor. Yakında bir kitabının çıkacağı müjdesini vermesi beni sevindirdi. Her davranışında konuşkan ve cesur bir Kürt kadınının görüntüsünü sergiliyordu. Dıhok’te Kaçak’ın Müzesi’ni, Dihok Edipler Derneği’ni, Bedirhaniler adına açılan kütüphaneyi ve Ezidi dini inanırlarının sosyal, siyasal, dinsel, kültürel ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet veren “Bingeha Laleş”i ziyaret ettim. Kültür çevrelerini, bölgesel hükümetin verdiği destek ışığında yoğun bir çalışma içinde gördüm. Kurumlarda özgür bir hava egemendi. Arap militarist çığını delen Kürt dil ve kültür çiçeği filiz atarak büyümeye devam ediyordu.
18 Nisan saat 09.00 sıralarında Laleş’a Nuranî’ye doğru yola çıktık. Yarım saat içinde dağları geride bıraktık. Önümüzde “verimli hilal”in bir parçası olan bereketli Şêxan Ovası vardı. Yol, Ezidi Mirleri’nin oturduğu Baedrê Köyü’nün yakınından geçiyordu. 20 yıl önce kaleme aldığım Hakkari Beyi’nin oğlu Cembeli’nin aşk serüveninin ikinci erkek kahramanı olan Ahmed’i; Yezidilerin ruhani lideri Şeyh Xalef’in sıkı koruma altında olan meşhur atını, Binevşan’ın babası Farıs Ağa’ya getirmek için bu köye göndermiştim. Amacım romanda sömürgeci Osmanlı ve Safevi İmparatorluklarının Müslüman ve Ezidi Kürtler arasında yarattıkları çelişkiyi ve acımasızca hayata geçirdikleri düşmanlığı yeni kuşaklara aktarmaktı. Yıllar sonra bu köyden geçmek anılarımı tazeledi. Aracımız Şêxan ilçesinden sonra yeniden kuzeye yöneldi. Perestgah Bahdinan Dağları’nın Mezopotamya düzlükleriyle kucaklaşan ve kendi adını taşıyan vadinin içinde inşa edilmiş. Yakınına gidilene dek görünmüyor. Saldırılardan korunmak için adeta vadinin derinliklerinde saklanmış. Zaten 73 ferman (katliam) gören inanırlarının açık bir alanda tapınak yapma lüksleri de yok. İstilalardan korunmak ve tarihten silinmemek için farklı inançların izlerini harmanlayan mabet; ilkçağ inanç dünyasının izlerini de çeşitli bölümlerinde barındırıyor. Tapınağın yakınında yan yana yapılmış erkek, kız çeşmeleri (kaniya kurik û ya keçik a) var. Dar ve kısa bir kaya oymasından kaynağına ulaşılan Zemzem Suyu kutsal gizemini yansıtarak gezenleri büyülüyor. Kanispi (Akpınar) kaynak suyunun toplandığı küçük Gelok Göleti (Bırka Gelokê) en az onun kadar etkileyici. Çocuklar Kanispi’de yıkanarak kutsanıyor. Ağustos ve Ekim aylarındaki kitlesel törenler perestgahın avlusunda özel müzik eşliğinde yapılıyor. Cümle kapısının kenarında duvara işlenmiş kara yılan motifi kutsallıkla birlikte dört sembolü temsil ediyormuş. Kutsal geçmişi Tufan Efsanesi ile ilişkilendiriliyor. Kapının üzerinde işlenen iki tavus kuşu, aslan ve bayrak motiflerinin kökleri de Mitra Dini’ne dek uzandığı söylenebilir. Güller, kızıl Çarşamba’yı (çarşama sor) simgeliyor. Tapınağın yaklaşık 25 m. yükseklikteki kubbeyi taşıyan yedi sütun da melekleri sembolize ediyorlar. İnanırları Kanispi’de yıkanmış kırmızı, sarı, yeşil renkli bezleri sütunlara asarak dilekte bulunuyorlar. Bakımsız olmasına rağmen yağdanlık bölümü de ilgi çekici. Her gece mabetin tamamında 365 çıranın yakılması lazım. Yağdanlık odasının yakınında bir dilek çıkıntısı var. Renkli bezler topaç yapılarak oldukça dar olan çıkıntıya fırlatılıyor.
LALEŞÎN SORUMLU BİLGESİ ŞÊX ŞEMO
LALEŞÎN YAŞLI FEQI’SI
Irak Kürtlerinin ulusal mücadelesinde Ezidiler de aktif görevler almışlar. En ağır bedelin de onların ödediği söylenebilir. Federal Hükümetten memnun olduklarını dile getirdiler. Erbil Parlamentosu’na 1, Bağdat Parlamentosuna ise 7 Ezidi kökenli milletvekili seçilmiş. Hakkari unvanlı Şeyh Hadi’nin Hakkari ile ilişkisini sordum, doyurucu bir yanıt alamadım. Ancak Kerim Sıleyman; İslamiyet’in ilk yıllarında bu toprakların Hakkari coğrafyası içinde yer aldığına vurgu yaptı ve ekledi: “Hicretin 18. yılında Musul kentini işgal eden Müslüman Arapların ordusunda görevli bir tarihçi; kentin doğu yakası için ‘Hakkari sınırlarına dayandık’ demiş. Yani Laleş Tapınağı’nın tarihi Hakkari topraklarında kurulduğuna dikkat çekti. Böylelikle Bahdinan dağlık coğrafyasının Musul’un yakınına dek Hakkari coğrafyası içinde olduğunu günümüzden 1370 yıl önce bir Arap tarihçisi tarafından belgelendirilmiş oluyordu. Zaten başka kaynaklarda da Bahdinan bölgesinin miladi 1400 yılına dek Hakkari bölgesine bağlı olduğu yazılıdır. “Mezopotamya Uygarlığında Hakkari” isimli kitabımda bu konuya açıklık getirmişim. Kerim Sıleyman Arap yazarın ve eserinin adlarını da söyledi. Ne yazık ki not alamadım. İkinci gidişimde bunu belgelendirerek sevgili okuyuculara sunacam.
Öğle yemeğini Avrupa’dan gelen konuklarla birlikte Tapınağın misafirhanesinde yedik. 1m. yüksekliğindeki demir ayaklı uzunca iki masada ayakta durarak yemek yedik. Tapınağa saygıdan olsa gerek. Masalarda oldukça büyük sinilerde bol miktarda etli pilav, çorba, salata, tavuk ve hindi eti bırakılmıştı. Sofranın göz kamaştıran zenginliği bana 2724 yıl önce Muşaşir’deki Urartu Tanrısı Haldi adına yapılan perestgahta Urartu Kralı İşpiuni için yapılan görkemli şöleni anımsattı. Kürtlerin geleneksel misafirperverliği Laleş Perestgahında da kendini gösteriyordu.
Sonuç olarak İslam denizi içinde kökleri Mezopotamya’nın ve Zagrosların derinliklerinden gelen bu farklı ve yaşlı inanç ağacının; kendisini bugüne dek koruma direncini göstermesi başlı başına bir mucize olarak görmek gerekir. Öğleden sonra Dihok’e dönerek bazı ziyaretlerde bulundum. Yanımda kamera olmadığı gibi fotoğraf makinemi de almamıştım. Asistanım Viyanxan’ı da Tuşba da bırakmıştım. Onun için Laleş’teki ziyaretim gönlümce olmadı. Daha kapsamlı bir inceleme umuduyla bugün bu kadar olsun. Ayrıca bugünler de Laleş’a Nurani’de HAC ayinleri başladı. Bu vesile ile inanırlarını, ayin süresince insanlar arası hoşgörüye katkı sunmaları dileğiyle kutluyorum. Yüksekova haber’in okuyucularına da 6 aylık bir aradan sonra yeniden merhaba diyorum.