10 yılın ağırlığı

İrfan Sarı

Hakkari, dağların arasına sığınmış bir yaşam biçimidir. Yani kendisidir. Kendi özüyle de var olmayı bu itibarla hep gösterdi.

 

Bazen bir bulut olup rüzgarın önünde sürüklenir.

Bazen dağ olup başını yücelere dokundurur.

Ama en çok nehir olur durmadan akar.

 

Belki bu haliyle Hakkâri"yi, Yüksekova Haber'in doğuşuyla benzeştirebiliriz.

 

Önceleri sevgili Necip Çapraz'ın gazetecilik sevdasında beliren bu taslak sonraları bir projeye dönüştü.

 

İlk yazılarımızı yazarken kulaklarımız kirişte bekledik. Sokaktaki sesin ölçüsü ne olacaktı diye.

 

Sokaktan eve, evden işe, işten camiye, camiden tabiata, tabiattan köylüye, köylüden kentliye, kentliden öğretmene, öğretmenden öğrenciye dalga dalga yayılırken elimizdeki kalem çok şey öğrenmişti. Dik durmayı da esas aldık elbette.

 

Ancak bir sorun vardı.

 

Gazete başkentte baskıya giriyor ve oradan bir otobüs bagajından yola koyuluyordu.

 

Biz bayat ekmek kadar bayat gazetelere alışmıştık.

 

Çok uzaktık gazeteler hep bayatladıktan sonra gelirdi bize. Bizde bu ezbere uymaya çalıştık ancak sokaktan bir ses geldi

 

"Artık yeter" dedi.

 

Bildik bileli yollar çok kötüydü, hala da kötü. O yollardan gazeteler gecikiyordu. Askerler arıyor, seller akıyor, çığlar düşüyordu ve yolar kapanıyordu. Hala kapanıyor. Kapanan bu yolları yazmalıydık. Sesimizi duyurmalıydık.

 

Çünkü milletvekilleri çok değişti, bu yollar hiç değişmedi. Bakanlar, başbakanlar değişti bu yollar hiç değişmedi.

 

Biz de Teknolojiye uyduk. Çok hızlı erişimde bir gün geri kalsak bu hız bizi yutacaktı. Onun için hiç durmadan koştuk bizim nefesimiz azdı ama sevgili Erkan Çapraz"ın nefesi yetiyordu.

 

Yazdıklarımız ve haberlerimiz Yüksekova Haber mutfağında hoş kukular yaydıkça, lezzetini de artırmaya çalıştık.

 

Ama unutmadan söylemek lazım internet yolu ne kadar pürüzsüz de olsa bizim kara yollarımız hala aynı halde. Hâlbuki her yıl bir yeni çalışma var gibi görülür. Milli sermayenin miline kuvvet.

 

Teknoloji hızlıydı bu hıza yetişmek için deneyimli kalemler lazımdı. İhsan Çölemerikli, Bedri Çallı, Emin Sari, Enver Özkahraman, Nurettin Aydın, Prof.Dr.Ümit Yazıcıoğlu, Fikret Yaşar, Süleyman Karataş, Şeyhmus Diken, M. Latif Yıldız, Cevat Özcanan, Av. Rojbin Tugan Kalkan, Silêman Feqiyanî, Serkan Besi deneyimleriyle okuyucu kitlemize lezzet sundular. Halada sunuyorlar.

 

Hani o yollarda en çok ayakkabı eskiten emekçimiz sevgili Ömer Oğuz"a dün de bir ayakkabı aldık. Buda şehir içi yollarımız ve kaldırımlarımızın bize yadigârı olsun.

 

Ve mutfağın en güzelleri sevgili Zeki Dara, Yıldız Açat, Nazmi Yıldız, Mehmet Işık ve çok uzaklardan bile bize elini hep uzatan sevgili İskender Özatlı'ydı…

 

Bu maratonumuzda emeğin mimarları da gelip geçti…

 

Dr. Tahir Yaşar, Hemit Dilbihar, Qahar Bateyi, Senar Yıldız ve sevgili Gölge. Bunları yad etmek boynumuzun borcu.

 

Yol bitmiyordu… Dertler bitmiyordu…

 

Hakkâri"de ve ilçelerinde altyapı sorunu, Asurların su ülkesi dediği yerde, su sorunu, çevre sorunu, ekonomi sorunu, bir santim değişmeden devam ediyordu. Bunları yazmalıydık. Yazdık da…

 

Ama en belirgin durum Kürt meselesiydi. Son otuz yıla o kadar acı yüklendi ki artık yüreklerimizin tabakaları erim erim eridi. Bunu da yazdık. Yazıyoruz… Yazacağız da…

 

Eğitim var olan meselelerin en çarpıcısıydı. Bir üniversite söylencesidir sürüp gidiyor ama iki kelime ötesinde cümle olamadık bu konuda. Bir üniversitemiz olsa korkmadan yazsak çizsek bütün dilleri öğrensek anadilimizi de.

 

Sağlık neredeyse ateş pahası, hasta olsanız hastalığınızı dağlayacak bir ekonomik fatura çıkıyor karşınıza, ölmek için dua ediyorsunuz. Bazen çareyi İran"a gitmekte buluyorsunuz. Bunu da yazmak lazım… Yazdıkta…

 

İki ülkeye komşuluk zenginlik demektir… Ticaret değerleriniz yükselir bu anlamıyla. Kültürel değerleriniz de... Oysa sınır ticareti hep sinirleri gerdi bu güne dek.

 

Biz 10 yaşına basıncaya kadar sanırım 6 vali, çok sayıda kaymakam, birçok belediye başkanı, memur, öğretmen değişti… Ama meselelerimiz hiç değişmedi hep yerinde sayıkladı.

 

Oysa biz hep yazdık. Haber yaptık. Yapmaya da devam edeceğiz.

 

Ve sanırım değişen bir şeyler oluncaya kadar değil her yer güzelleşene kadar da yazacağız…

 

Sabah paldır küldür kaldırımlarımızı süpüren çöpçünün, sımsıcak pidemizi yetiştiren fırıncımızın, bakkalımızın, manavımızın, ev hanımının, babaların, öğrencilerin, bedensel ve zihinsel engellilerimizin, akademisyenlerimiz, dengbêjlerimiz, gençlerimiz, yarının teminatı çocuklarımız, uzaktaki, yakındaki ismini sayamadığımız bütün okuyucularımızın bize verdiği şevkle yazacağımızın sözü bizde saklıdır…

 

Sözümüzü tutmaya devam edeceğiz.

 

Ağır bir yük var omuzlarımızda… Biliyoruz… Bunun için de yazıyoruz…

 

Sevgi ve Saygıyla…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (15)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.