Gençlerin umuduna düşen karanlık

Birlik duygusunu yeniden inşa etmek zorundayız ama bu kez soyla değil, sevgiyle; aşiretle değil, adaletle.

Zahir Düzen yazdı:

Son günlerde Yüksekova’da yaşanan acı bir olay, bir kez daha hepimize aynı soruyu sordurdu: Biz ne zaman gerçekten “bir toplum” olacağız?

Herkesin “bizden” veya “onlardan” diye ayrıldığı, soyun ve aşiretin kimlikten daha güçlü bir belirleyici haline geldiği anlayış, toplumun damarlarında yavaş yavaş zehir gibi dolaşıyor.

Festival mi, güç gösterisi mi?

Son dönemlerde Yüksekova’da ve çevresinde artan “festival” etkinlikleri, görünürde kültürel birliktelik gibi sunuluyor. Ancak biraz yakından bakıldığında bu etkinliklerin çoğunun kültürü yaşatmaktan çok, aşiretlerin birbirine karşı güç gösterisine dönüştüğü açıkça görülüyor.

Kimin aşireti daha kalabalık, kimin sesi daha gür, kimin sahnesi daha büyük…

Sonunda kazanan kim? Hiç kimse.

Kaybeden ise hepimiziz, özellikle de gençler.

Oysa festival, toplumun bir araya geldiği, farklılıkların kutlandığı, barışın ve kardeşliğin simgesi olmalıydı.

Ama bizde bu anlam çoktan unutuldu.

Eğlenmek için değil, üstünlük kurmak için düzenlenen “şenlikler”, toplumu birbirine yaklaştırmak yerine uzaklaştırıyor.

Sanal alemde büyüyen kutuplaşma

Günümüz gençliği duygularını, tepkilerini ve kimliğini artık sosyal medyada ifade ediyor.

Ne yazık ki bu mecralar, barışın değil; öfkenin, rekabetin ve nefretin sahnesine dönüştü.

Aşiret isimleri sosyal platformlarda birer “etiket” haline geldi.

Sözlü atışmalar, hakaretlere; hakaretler, tehdide; tehditler ise sokağa taşan şiddete dönüştü.

Bir paylaşım, bir yorum, bir kelime… Ve sonuç: bir genç daha toprağa düşüyor.

Oysa gençlerimiz, bu toprakların en canlı, en üretken umududur. Onları aşiret kimliğiyle değil, düşüncesiyle, emeğiyle, sanatıyla değerlendirmek gerekir.

Ama biz ne yapıyoruz? Onları, doğdukları soyun gölgesine hapsediyoruz.

Bu anlayış, sadece geçmişi değil, geleceği de karartıyor.

Gerçek kimlik: İnsanlık

Yüksekova; coğrafyasıyla, kültürüyle, insanıyla zengin bir yer.

Bir dağ gibi dimdik durması gerekirken, aşiret çekişmeleriyle kendi içine çöken bir memleket haline geldi.

Oysa bu topraklar, dayanışmanın ve cesaretin diyarıdır.

Bu miras, kavga değil; kardeşlik olmalıydı.

Bir zamanlar aşiret, yardımlaşmanın ve korumanın sembolüydü.

Bugünse, ne yazık ki bu kavram; ötekileştirmenin, bölünmenin ve düşmanlığın aracı haline geldi.

Bu dönüşümün önüne geçmezsek, sadece Yüksekova’yı değil, gelecek kuşakları da kaybedeceğiz.

Yarın için umut

Artık bu düzeni sorgulamanın zamanı geldi.

Gençlerimizi aşiret kavgalarına değil; üretime, bilime, sanata ve dayanışmaya yönlendirmeliyiz.

Okullar, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları bu konuda açık bir duruş sergilemeli.

Çünkü bu mesele sadece bireysel değil, toplumsal bir mücadele meselesidir.

Gerçek cesaret, aşiretine sığınmakta değil; yanlış geleneklere “artık yeter” diyebilmekte gizlidir.

Birlik duygusunu yeniden inşa etmek zorundayız ama bu kez soyla değil, sevgiyle; aşiretle değil, adaletle.

Yüksekova’nın gençleri, artık yeni bir kimlik arıyor: Ne bir aşiretin, ne bir grubun; sadece insanlığın parçası olmanın kimliğini.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

MAKALE Haberleri