Gülay Arslan yazdı
Daha hayatının baharında bir gencin, öfke ve yanlış anlaşılmaların kurbanı olduğu haberiyle sarsıldık. Bu sadece o gencin ailesinin değil, hepimizin acısıdır. Çünkü bu olay tesadüf değil; toplum olarak uzun süredir farkında olmadan bir zehrin etkisi altındayız: ekranlarda yanlış değerlerle büyüyen gençlik.
Son yıllarda televizyon dizileri, toplumun değerlerini doğru yansıtmak yerine şiddeti, tehdidi ve kaba güç gösterilerini ön plana çıkarıyor. Belinde silah taşıyan, tehditkâr ve sert karakterler “lider” veya “güç sahibi” gibi sunuluyor. Bu karakterler, bölgemizin gerçek değerlerini tanımayan senaristler tarafından kurgulanıyor. Oysa aşiret ve toplum yapısı burada dayanışmayı, sözün ağırlığını, onuru ve sorumluluğu temsil eder.
Bu yanlış sunumlar, özellikle gençler üzerinde büyük etki bırakıyor. Ekranda sürekli öfke, intikam ve şiddet gören çocuklar, güç ve saygıyı yanlış biçimde öğreniyor. Ekrandaki sahneler, farkında olmadan onların düşünce ve davranışlarını şekillendiriyor. İşte tam da bu yüzden, dizilerin gençlerin değerler algısı üzerinde sorumluluğu büyük.
Ancak bu döngüyü kırmak elimizde. Toplumsal bilinç ve farkındalık ile gençlerimizi yanlış etkilerden koruyabiliriz. Aileler çocuklarına şiddetle değil bilgi ve merhametle güçlenmeyi öğretmeli. Okullar yalnızca ders değil, aynı zamanda değer eğitimi sunmalı. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları, gençleri sanata, spora ve üretime yönlendiren projeler geliştirmeli.
Topraklarımızda nice kahramanlık ve dayanışma hikâyeleri var. Diziler bu hikâyeleri anlatırsa, gençlerimiz ekrandan değil, kendi emekleriyle, üretimleriyle büyüyen kahramanları örnek alır. Böylece şiddet, öfke ve cehalet değil, işbirliği, bilgi ve üretim kültürü gençlerin hayatında yer bulur.
Yüksekova’nın geleceği, çocuklarımızın ne izlediğine, neyi örnek aldığına ve hangi değerlerle büyüdüğüne bağlı.
Eğer şiddeti güç, susmayı itaat, öfkeyi haklılık olarak algılamaya devam edersek, bu acılar son bulmayacak. Ama bilgi ve bilinçle hareket edersek; gençlerimizi doğru yöne yönlendirebilir, değerlerimizi koruyabiliriz.
O hayatını kaybeden genç, bize sessizce bir uyarı veriyor: Eğer farkında olmazsak, bu döngü devam eder. Artık sessiz kalmayalım. Gençlerimizi ekranların gölgesine değil, bilginin, emeğin ve umudun ışığına emanet edelim.