Z kuşağı Kürtler ne istiyor?

Z kuşağı Kürtler ne istiyor?

Rawest Araştırma Direktörü Reha Ruhavioğlu, Kürt ana akım siyasetinin ve sivil toplumunun Kürt gençlere dair ezber algılarla hareket etmesini eleştiriyor.

Son dönemde bir Z kuşağı tartışması almış başını gidiyor. Sebebi de olası 2023 seçimlerinde sandığa gitmesi beklenen 7 milyonluk Z kuşağı seçmeninin ülkenin geleceğinde etkin bir rol oynayacağı beklentisi. Muhalefet, medyada “teknolojiyle barışık, özgürlüklerine düşkün, daha bireyselci” gibi sıfatlarla tanınan bu kuşağın seçimlerde kendi lehine bir değişim yaratacağı inancında. Ancak içinde farklı ırkları, cinsiyetleri ve sınıfları barındıran bu kuşağın homojen bir yapı olarak ele alınması ne kadar doğru? Z kuşağı içindeki Kürtlerin dertleri ve yaşam tarzları genel tanımlara uygun mu? Kürt gençliği üzerine pek çok araştırma yürüten Rawest Araştırma Direktörü Reha Ruhavioğlu’na göre Z kuşağı homojen bir grup değil. “Özellikle Kürtler içinde muhafazakar, kadın, seküler, AK Parti’ye ya da HDP’ye oy veren çok heterojen bir yapı var. Ama genelde Kürtleri konuşurken homojen bir grup olarak ele alma hatasına düşüyoruz” diyen Ruhavioğlu, Z kuşağının sadece teknoloji bağımlısı ya da kişisel özgürlüğüne düşkün olarak ele alınmasının yanıltıcı olduğunu vurguluyor.

KÜRTÇE KONUŞANLARIN SAYISI AZALIYOR

Kürt gençleri ile Türk gençlerinin benzeşen ve ayrışan gündemlere sahip olduğuna dikkat çeken Ruhavioğlu “Kürt ya da Türk genci diye fark etmeksizin ekonomi meselesi herkesin ortak derdi. Ancak Kürt gençleri Türkiye’de Türk gençlerinin ilgilenmek zorunda olmadığı başka dertlerle de ilgileniyorlar. Mesela, işsizlik ve gelecek kaygıları var ki, bu kaygıları Türk gençlerine göre çok daha yüksek. Bu kaygıların siyaset kurumundan kaynaklı olduğu durumlar da elbette daha belirgin” diye konuşuyor. Yaptıkları bir araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri olarak da Kürt gençlerinin üçte ikisinin ayrımcılığa uğradığını belirtmesi. Bunların içinde HDP’lilerin daha fazla ayrımcılık gördüğünü anlatan Ruhavioğlu ana dil konusunun da önemli gündem maddelerinden biri olduğunu belirtiyor. Çünkü kuşaklar değiştikçe ana dilin kullanım oranları da düşüyor. “3-13 yaş arası çocuğu olan 1500 ebeveyne kendi anne babalarıyla hangi dili, ne sıklıkla kullandıklarını sorduk. Sadece Kürtçe diyenler yaklaşık yüzde 48 oldu. Çocuklarının kendileriyle hangi dili, ne sıklıkla kullandığına dair sorumuza sadece Kürtçe diyenlerin oranı ise yüzde 13. Bir kuşak değiştiğinde tam üçte birlik bir azalma söz konusu” diyen Ruhavioğlu, Kürtçenin asimile olduğunu ifade ediyor. Ancak bu asimilasyonun beraberinde Kürtlüğün aşınmasına ya da ortadan kalkmasına sebep olmadığını “Bilakis Kürtlük bilinci yükselmeye devam ediyor” şeklinde anlatıyor.

DAHA TÜRKİYELİLER

Z kuşağının bir değişim gücü olduğuna inanan ve sahadaki araştırmalarından da bu yönde veriler aldıklarını söyleyen Ruhavioğlu’na göre mevcut siyaset bu kuşağın beklenti ve taleplerini karşılamakta yetersiz. Kürt ana akım siyasetinin ve sivil toplumunun da Kürt gençlere dair ezber algılarla hareket etmesini eleştiriyor: “Örneğin, Kürt siyaset elitinde bizden sonra gelen kuşağın daha radikal bir kuşak olacağı beklentisi vardır. Buna karşılık bugünkü Kürt genç nüfusu böyle değil. Önceki kuşağa göre daha uzlaşmacı bir tavır sergiliyor, daha Türkiyeli bir profil arz ediyorlar. Kariyer ve gelecek planı yapıyorlar. Hüdaparlı gençler de bir önceki kuşağa göre daha rasyonel, daha soft bir yerdeler. Bugünkü HDP’li gençler de birkaç sene önceki PKK’lı kuşağa göre daha sivil bir noktada. Kürt siyasetinin henüz bunu hakkıyla okuyup, üzerine düşündüğünü sanmıyorum. Buna dair henüz güçlü bir emare görmüyoruz.”

AK PARTİ’NİN YERİNİ CHP ALIYOR

Kuşaklar arası oy tercihlerinin de giderek değiştiğini anlatan Ruhavioğlu, gençler arasında AK Parti’nin yerini giderek CHP’nin aldığına işaret ediyor: “CHP’nin Kürt kamuoyunda bir algısı var ve buna göre CHP Kürtlere en uzak partilerden biriydi. Ama hem bu İstanbul seçimlerinin getirisi hem CHP’nin son yıllardaki Kürt politikasındaki değişimi mevcut algıyı değiştirmiş. Ebeveynlerimizdeki olumsuz CHP imajı bize de aktarıldı. Ancak Z kuşağının bizzat deneyimlediği CHP, ailelerinin onlara anlattığı olumsuz imajın dışında. Bu nedenle de HDP sonrası gençler arasında ikinci partinin CHP olduğu görülüyor. Başka ilginç nokta ise, AK Parti genelde Kürtler içinde en yakın birinci ya da ikinci parti olur. Bugün MHP ve AK Parti, Kürt gençleri arasında en uzak partiler olarak anılıyorlar. Önceki kuşaklara göre AK Parti ile CHP’nin yer değiştirdiğini görüyoruz.”

GENÇLERİN, AK PARTİ’NİN KÜRT POLİTİKASINDAN UMUDU YOK 

Algıdaki bu değişimin Cumhurbaşkanı talebinde de kendini gösterdiğini söyleyen Ruhavioğlu, yaptıkları araştırmalardan çıkan sonuçları paylaşıyor: “Açık uçlu bir soruda ‘Kim cumhurbaşkanı olsun’ diye sorduğumuzda yüzde 45’i Selahattin Demirtaş’ı, yüzde 21,8’i Recep Tayyip Erdoğan’ı, yüzde 16’sı Ekrem İmamoğlu’nu belirtmiş. Soru çoktan seçmeli olduğunda çok farklı sonuçlar aldık. Buna göre ibre İmamoğlu’ndan yana. Yüzde 38,4 Ekrem İmamoğlu’na, yüzde 18,2’si Tayyip Erdoğan’a, yüzde 7’si de Abdullah Gül’e oy vereceğini, yüzde 25’lik bir kesim de sandığa gitmeyeceğini belirtti. Kararsızların oranı yüzde 11 oldu. Yani Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını isteyen bazı gençler, rakip İmamoğlu gibi bir profil olduğunda Erdoğan’dan oyunu çekebiliyor.” Kürt gençlerinin AK Parti’den uzaklaşmasının ardında ifade özgürlüğü, adalet sorunu, istihdam meselesi gibi gençleri rahatsız eden politikalar yürütülmesinin yattığını kaydeden Ruhavioğlu AK Parti’nin Kürt sorununu çözmekten uzaklaşan tavrının da etkili olduğunu söylüyor. “AK Parti, Kürt sorununu çözmeyen, çözmek gibi bir derdi olmayan hatta Kürtlerin hak ve hürriyetlerinin önünde bir engel olarak görülüyor. Yani AK Parti’nin Kürt sorununu çözümüne dair bir umudu yok gençlerin” diyen Ruhavioğlu muhalefet lehine işleyen bu durumun muhalefet açısından bir fırsat yarattığını ifade ediyor. Daha önceki kuşaklarda bu durumun bu kadar güçlü olmadığını vurgulayarak “Muhafazakar bile olsa Kürt gençleri ya HDP’yi tercih ediyor ya da AK Parti dışındaki seçeneklere bakıyor. Bu önümüzdeki seçimleri daha ilgi çekici hale getiriyor. Çünkü siyaset gençlerin ne söylediğine dönüp bakmak zorunda hissediyor. Gençlerin taleplerini bilip ona göre kampanya yapmak gerekiyor. Bütün bu hikayenin Türkiye’deki gençlik politikalarını etkileyen bir sonuç doğurması bekleniyor” diyor.

Z kuşağının dilinden anlayan, ihtiyaç ve taleplerine yönelik politikalar üretenin kazanacağı bir seçim var önümüzde. Bu nedenle Z kuşağı ve bu kuşak içinde Kürtlerin siyasetle ilişkisi, yaşam tarzları ve gelecek planları her zamankinden daha önemli. Ancak tüm ülke onlara bel bağlamış, sessizce bir köşede 2023’ün gelmesini beklerken Kürt gençleri bu hengamenin ortasında neler yaşıyor? Söz şimdi Kürt gençlerinde…

‘TWITTER ÇOK POLİTİK BİR YER, HİÇ BULAŞMIYORUM’

18 yaşında / Diyarbakır

Gerçekten anlamıyorum. 2000’li yılarda doğanlarda bir şey mi var, neden bizim kuşak böyle? Ne popülerse oraya kayma gibi bir durum var. Z kuşağı ile ilgili son günlerde çıkan haberleri çok yakından takip etmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim; gelecek olumlu ya da olumsuz Z kuşağı ile kesinlikle değişecek. Benim kuşağım okumak, bilgi almak, mutlu olmak, cebinde para görmek istiyor. Ama şimdiden çok ciddi gelecek kaygıları var. Çünkü günümüzde diplomanın hiçbir kıymeti yok. Herkes okullu ama herkes işsiz. Mesela ablam 3 üniversite bitirdi ama işsiz. Herkesin kendi yapabileceği branşlara göre sınav olması lazım. Uzmanlık sınavı gibi. Bu duruma böyle bir çözüm bulunabilir.

Bu yılki üniversite sınavına girdim. Sınavım fena değildi. Aydın Üniversitesi’nde Müzik Öğretmenliği okumak istiyorum. Biri erkek olmak üzere 8 kardeşiz. Babam işten çıkarıldı. 20 yıldır belediyede su tesisatçısı olarak çalışıyordu. Emekliliğine 40 gün kala tazminatsız işten çıkarıldı, hala davası devam ediyor. Babam şu an inşaatlarda çalışıyor. Ailede babam dışında bir de abim çalışıyor. Onun da düzenli bir işi yok, ne iş bulursa yapıyor. İki kardeşim evli. Geri kalanımızın hepsi de atanamayan öğretmeniz. Ders çalışıp duruyoruz.

Teknolojiyle aram çok iyi. Pandemi süreci bizi zaten telefonlara kilitledi. Sosyal medya hesaplarından en aktif olarak kullandığım yer Instagram. Türkiye gündemini ve siyasetçileri takip ediyorum ama bir yandan da internetten bazı şeyleri korkarak açıyorum. İnsanlar en küçük şeyde ihraç edilebiliyor, açığa alınıp işsiz kalabiliyor. Bu yüzden başıma bir şey gelmesinden endişe ediyorum. Twitter ve Facebook’u da bu sebeple kullanmıyorum. Zaten Twitter çok politik bir yer. Hiç bulaşmıyorum. Bu aralar Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı siyasetçi olarak beğeniyorum. Gelecekte siyasette aktif rol alması gerektiğini düşünüyorum. Fahrettin Koca dışında Sırrı Süreyya Önder ve Barış Atay’ı beğeniyorum. Barış Atay da Sırrı Süreyya Önder de sinemayla ilgili. Beğeniyorum böyle olmasını. Bir de Sırrı Süreyya Önder’in güldürerek eleştirmesini seviyorum.

Yarın bir seçim olsa tabi ki HDP’ye oy veririm. Ailem de öyle zaten. HDP’nin insancıl bir parti olduğunu düşünüyorum. Samimiyetine yürekten inanıyorum. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hapse girdikten sonra HDP’de ciddi bir gerileme oldu. Kimse sesini çıkarmıyor. Hatta şöyle söyleyeyim, bir kısım yine Selahattin Demirtaş ile ilgili konuşuyor ama Figen’in adını aylar sonra ilk defa sizden duydum. HDP’nin gençlere yönelik programlarını, vaatlerini hiç duymadım ama fırsat verilirse güzel şeyler yapacaklarına inanıyorum. Buna inanmamın sebebi HDP’nin sokakla bağının yüksek olması. Yeri geliyor meclis kürsüsünde konuşanlarla Diyarbakır’da çay içerken buluyorsunuz kendinizi.

PKK ile HDP’nin bir tutulmasını doğru bulmuyorum. Benim açımdan ya da etrafımdakiler için PKK’nın pek bir önemi yok. Benim yaş grubum biraz asimile olmuş durumda. Diyarbakır’da ana dilini bilmeyenler var. Herkes milliyetçi ama Türk milliyetçisi. Bunun sebebi Türklerin sürekli Kürtleri aşağılaması ve Kürtlerin buna karşılık Türklere benzemeye çalışması. Düşünsenize Atatürk hakkında hiçbir şey bilmiyor ama öyle bir noktaya gelmiş ki, “Atam kalk ben yatayım” diyecek nerdeyse. Tamam, ben de seviyorum ama abartıya giriyor bu kadarı. “Neden seviyorsun” diye sorduğumda “gözleri çok güzel” cevabı alıyorum. Bunları söyleyen gençlerin anneleri, babaları ya da akrabaları yıllarca eziyet görmüş Kürt oldukları için.

Ailemde Kürtçe konuşuluyor ama zamanla azaldı. Yaşını almış insanlar dahi Kürtçe konuşmuyor. Dolayısıyla anadilimizi korumak için eğitim şart. Dilini kaybeden özünü kaybeder. Şimdiki Z kuşağı da özünü kaybeden kuşak. Baskılar nedeniyle Kürtçe konuşmaktan çekinen bir kısım var, bir kısım da Türkçe konuşarak modern olduğunu düşünüyor. Ama aslında öyle bir şey yok. 5 sene önce federasyon konusu çok gündemdeydi ama şu an pek öyle bir durum yok. Artık Türkler de Kürtlere daha iyi bakıyor. Özerklik gibi bir şeyin önemi kalmadı. Her alanda Türkleri takip etmemiz isteniyor, zaten ediyoruz. Benim kuşağımın en büyük problemi teknolojiyi bilgi edinmek için değil, kim ne yapıyormuş bakmak için kullanması. Ülkemizin en büyük problemi ise eğitim ve adalet sistemi.

‘AİLEM KİME OY VERİYOR BİLMİYORUM’

18 yaşında / Batman

Ülke gündemi çok karışık. Takip etmiyorum. Siyaset de ilgimi çekmiyor. Seçimler olursa ilk defa oy kullanacağım ama kime veririm bilmiyorum. Ailem kime oy veriyor onu da bilmiyorum. Evde de hiç konuşmayız böyle şeyleri. Z kuşağı ile ilgili haberler çıkıyormuş, duyuyorum ama ilgilenmiyorum. Daha doğrusu okumuyorum haberleri. Toplam 7 kardeşiz. İkisi benden küçük. Ortaokuldan terkim. Tekstilde çalışıyordum ama korona yüzünden işsiz kaldım. Okulu açıktan bitirip internet kafe ya da market açıp kendi işimin sahibi olmak istiyorum. Evde bilgisayarım var. Bir de telefonum var ama sadece Instagram’a bakmak için kullanıyorum.

Bir tek Selahattin Demirtaş’ın konuşmaları hoşuma gidiyor. Onun insanlığını seviyorum. Şu an hapiste olmasının haksızlık olduğunu düşünüyorum. Selahattin Demirtaş dışında dinlediğim ve takip ettiğim siyasetçi yok.

Türkiye’nin ekonomik durumu oldukça problemli. İşsizlik çok arttı. Kendi ülkemizde nerdeyse mülteci konumuna geldik. Mültecilere yardım ediyor devlet ama kendi halkına yardım etmiyor. Şu an tekstil atölyelerine iş için başvuruyorum ama hala dönüş olmadı. Para biriktirip kendi yerimi açmak dışında bir hayalim yok.

‘İKTİDARIN KARŞISINDA KİM GÜÇLÜYSE DEĞİŞİM İÇİN OY VEREBİLİRİM’

17 yaşında / İstanbul

Türkiye’deki gündemini takip etmeye çalışıyorum ama insanın psikolojisini bozduğu için bakmıyorum. Siyasetçi değil ama Fatih Portakal’ı beğenip takip ediyorum. İlla siyasetten birini söylemem gerekirse Dersim Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu derim. Özgür, halkla bir, egosuz biri. Ciddi hizmetler yapıyor.

Kars’ta doğdum aslında. Bir kardeşim ve annemle beraber yaşıyorum. Babamı geçen sene kaybettik. Tek çalışan benim evde. Hatta 12 yaşından beri çalışıyorum. Şu an bir fabrikadayım. Teknolojiyle aram iyi değil. Mesela bilgisayarı sadece film izlemek için kullanıyorum. Sosyal medyada hesabım var ama aktif değilim. Arkadaşlarım ve tanıdıklarım ‘ne yapıyormuş’ diye sosyal medyaya giriyorum.

Siyasetin ilgimi çekmemesinin sebebi siyasette rantın çok olması. Siyasetçiler doğru düzgün bir şey yapmadan para kazanıyor. Siyasetçilerin tanıdıkları da bu durumdan bir şekilde nasipleniyor. Bu tanıdık ilişkileri nedeniyle siyasetin kirli bir alan olduğunu düşünüyorum. Seçimlerde kimseye oy vermeyi düşünmüyorum. Ama yaklaşık 20 yıldır iktidar partisi değişmedi. Artık başkalarının yönetmesini isterim. Kimin olduğunun bir önemi yok. İktidarın karşısında kim güçlüyse değişim için oy verebilirim. Ali Babacan’ın partisi var. Korkusuz görünüyor. Gerçi çok takip etmiyorum ama hakkında öyle şeyler konuşuluyor. HDP’yi eleştirdiğim noktalar çok fazla. PKK ile alakalı şeyler var mesela. AK Parti de boşuna rüşvetle anılmıyor. Onlar için de aynı şey geçerli. Ateş olmayan yerden duman çıkmıyor. HDP’nin PKK ile olan yakınlığı beni çok rahatsız ediyor.

Benim kuşağım tembel. Bizden önceki kuşakta herkes bir şekilde çalışırmış. Ama şimdiki gençler iş nedir, ders nedir bilmez, hepsi evde. Ülkemizin en büyük sorunu yaşam kalitesi. Yaşam şartları daha başka olsa hiçbir sorun kalmaz. Yurtdışında 40 bin Euro olan araba burada 300 bin lira. Burası çok pahalı.

‘AİLEDE KÜRTÇE KONUŞULUR AMA BEN TÜRKÇE’Yİ TERCİH EDERİM’

17 yaşında / İstanbul

Seçimlerde kime oy vereceğimi hiç düşünmedim ama olsa CHP’ye verirdim. Çünkü uzun süredir Beylikdüzü’nde oturuyoruz. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Beylikdüzü’ndeki döneminden tanıyorum. Burada yaptıklarına şahit olduğum için onu beğeniyorum. Aslında sempatim CHP’ye değil, Ekrem İmamoğlu’na. İmamoğlu dışında başka bir siyasetçiyi takip etmiyorum. Çünkü siyaset yalanlarla dolu. Birine güvenirim, bir bakmışsınız bir süre sonra teröre destek veriyor.

Bu sene lise sona geçtim. Doğru düzgün bir bölüm kazanamazsam okumam. Gönlümden diş hekimliği ve mimarlık bölümleri geçiyor. Genel olarak haberleri takip etmiyorum, moralimi bozuyor. Twitter hesabım var, haberleri oradan takip ediyorum ama ona da haftada bir giriyorum. Çocuklar ya da hayvanlarla ilgili tecavüz haberlerini görmeye dayanamıyorum, çok sinirleniyorum.

Teknolojiyi çok takip edemiyorum. Yeni bir şey çıkıyor ama öğrencinin alabileceği fiyatlarda olmuyor. O nedenle yeni çıkan şeylere de bakmıyorum. Heves etmek istemiyorum. Bir telefonum, kulaklığım ve işimi görecek kadar bir bilgisayarım var, bana yetiyor. Siyaset çok bozuldu. AK Parti Gençlik Kolları Başkanı’nın yaptığı hareketleri görüyoruz. Hiç hoş değildi yaptığı paylaşım. Yok, başka bir partiden olsaydı yine rahatsız olurdum. Benim bir parti görüşüm yok zaten.

Aslına bakarsanız HDP tuhaf bir parti. Şu an Selahattin Demirtaş hapisten çıksa ve teröre destek vermediğini açıklasa tabi ki HDP’ye destek veririm. Ama HDP’nin teröre destek verdiğini düşünüyorum. O yüzden uzak duruyorum. Ailemin bir yakınlığı var mı bilmiyorum. Ama mesela bizim gurbette akrabalarımız var. Kendilerini hiç sevmem. Gurbette olmak onlara kolay geliyor. Abdullah Öcalan’ın fotoğrafını paylaşıyorlar. Düğünler yapıp Abdullah Öcalan’ın posterini asıyorlar. Ellerde iki parmak, özgürlük işareti… Bu aile HDP’ye oy veriyor. Bundan rahatsız oluyorum. Atatürk’le ilgili bir şey paylaştığımda da “hayırdır, iyi misin” diye soruyorlar. Burada kalıcı olarak yaşasalar öyle şeyler paylaşamazlar. Hatta adını bile ağızlarına alamazlar.

Ailede genel olarak Kürtçe konuşulur ama ben Türkçe’yi tercih ediyorum. Kürtçe’yi anlıyorum ama çok konuşamıyorum. Anadilde eğitime bence gerek yok. Kürtçe çok kullanılan bir dil değil aslına bakarsanız. Özerklik dediniz ama duymadım daha önce bunu. Konuyu hiç bilmiyorum. Öğrencilerin durumu kötü, geçinemiyorlar. Öğrencilere bir maaş bağlanması lazım. Verilen burslar dışında ayırt etmeksizin bütün öğrencilere ayda bin lira falan verilebilir. Gerçi okusam da işsiz kalabilirim. Çok görüyorum üniversite mezunu olup da hamallık yapanları. Bu durumun sadece beni tedirgin etmediğini düşünüyorum. Daha önce yurt dışına gitmekle ilgili hayaller kuruyordum ama artık istemiyorum. Yurt dışında ırkçılık artıyor.

‘Z KUŞAĞI ABARTILAN BİR KUŞAK, INSTAGRAM’A DAHA HIZLI FOTOĞRAF YÜKLÜYORUM DİYE DAHİ FALAN DEĞİLİZ’

23 yaşında / İstanbul

İlk defa 2015 yılında oy kullandım. Son seçimlerde sandık görevlisi oldum hatta. Bu hafta hukuk fakültesinden mezun oluyorum. 18 yaşından beri de arası sıra çalışıyorum.

Devlete karşı hiç güvenim yok, kendi devletim olarak da kabul etmiyorum aslında. Politik bir aileden geliyorum. Benden önceki kuşakların hepsi politik ama bizimle beraber bu biraz azaldı gibi. Aile de daha korumacı oluyor “Aman evladım siz bulaşmayın” diyor. Hukuk bölümüne çok isteyerek girdim ama şu an bu mesleği yapacağımı düşünmüyorum. Bir de LGBTİ+ üyesiyim. İktidar önce bu kitleye saldırdı, sonra çoklu baro ortaya atıldı. “Yok bu da olmaz artık” dediğim ne varsa oluyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum bazen bu nedenle.

Bizim kuşağımızdan bir ‘Gezi’nin çıkacağını düşünmüyorum. Ama bunun tek sebebi de kuşağımız değil. Türkiye tarihinde politikanın bu kadar sert, insanların bu kadar baskı altında olduğu başka bir dönem yok herhalde. Büyük bir değişiklik çıkmaz bizden. Dünyayı daha fazla takip ediyoruz, iletişimimiz daha yüksek, sosyal medyadan çok hızlı örgütlenebiliyoruz. Bu sebeplerden benim kuşağımın bilinç düzeyi daha yüksek olabilir. Ama yine de Z kuşağı abartılan bir kuşak. Twitter’ı iyi kullanıyorum, Instagram’a daha hızlı fotoğraf atıyorum diye dahi falan değiliz. Gelecek kaygılarımız, eğitimin kötülüğü, işsizlik, beyin göçü gibi durumlar bu kuşağın kayıp gitmesine sebep oluyor.

Zaten sosyal medya iktidarın da müdahale etmek istediği bir alan. Sokağa çıkıp eylem yapamayan herkes sosyal medyada. İktidarın kontrol edemediği bir alan. Bu onları rahatsız ediyor. Sosyal medyanın kapatılabileceğine inanmıyorum ama 2016’dan bu yana neye ‘uçuk’ desem de başımıza geliyor. Attığın bir tweet nedeniyle sulh ceza hakiminden tutuklama kararıyla cezaevine gönderilebilirsiniz. Bu tür durumlar önümüzdeki dönemde daha da artabilir.

Sezgin Tanrıkulu ve Faruk Gergerlioğlu’nu beğenerek takip ediyorum. Gergerlioğlu kadar KHK’lıların yanında olan başka bir milletvekili görmedim. Tanrıkulu’nun da sevdiğim yanı meclisten canlı yayınlar yapması. Buna ek olarak Filiz Kerestecioğlu’nu çok beğeniyorum. Bir de kendisi hapiste olmasına rağmen Selahattin Demirtaş’ın twitter hesabının kullanım biçimini çok seviyorum.

Ben bir HDP seçmeniyim. Yaptıklarını yakından takip ediyorum. Beğendiğim kadar da eleştiriyorum tabi. Belediyelere kayyum atanması ya da milletvekilliklerinin düşürülmesi sürecinde meclisten çekilme tartışılmıştı ve ben onun yapılabileceğini düşünmüştüm. Tabi bir yandan da artıları ve eksileri parti tarafından değerlendirilmiştir diye düşünüyorum. Onun dışında politikalarını beğeniyorum ama körü körüne inanmam, eleştiririm de…

HDP’nin LGBTİ+ bireylerin yanında olduklarını, desteklerini hissedebiliyorum. Onur Haftası’nda oy verdiklerimin bununla ilgili bir tweet atması beni mutlu ediyor. Bunun dışında HDP’nin gençlere yönelik bir politikası var mı bilmiyorum. Hiç de bakmadım ortada o kadar hayati şeyler var ki, bu konu es geçilmiş, ben de önemsememişim gibi geliyor.

Genel seçimlerde oy tercihim HDP ama yerel seçimlerde durum farklı olabilir. Mesela Ekrem İmamoğlu’nu beğeniyorum. Yine ona oy veririm. Sarıyer’de oturuyorum. Belediye başkanı CHP’den. Burada çok güzel şeyler yaptığı için ona oy veririm.

Kürtçe konuşamıyorum. Bunun eksikliğini çok hissediyorum aslında. Bir yandan da İstanbul’da doğdum ve hala burada yaşıyorum. Anadilimiz Kürtçe olmasına rağmen günlük hayata etki etmeyen bir dil. Bu nedenle okulda seçmeli dil olabilir. Bölgede yaşayan biri olsaydım öncelikle Kürtçe eğitim görmek isterdim.

Türkiye’deki merkezi yönetimin azalması taraftarıyım. Özerkliğin sadece Doğu için değil her bölge için olması gerektiğini düşünüyorum. Bu hepimizi rahatlatacak bir durum olurdu. Her şey için Ankara’ya koşmak zorunda kalmazdık. Kürt Özgürlük Hareketi’nin özerklik talebi bir siyasi söylem. Ortadoğu’da bağımsızlığın ne kadar bağımsızlık olduğu da tartışılır. Bunun arkasından gitmek bana fazla hayali geliyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tamamen karşısında değilim. Bu hareket sonucu pek çok kazanım elde edildi. Bunu yok sayamam ama elime silah verseler dağa çıkar mıyım? Bilmiyorum ama İstanbullu olduğum için böyle değerlendiriyor olabilirim. Bölgede olsaydım belki farklı düşünürdüm.

Benim kuşağımın en büyük problemi gelecek kaygısı. Siyasi olarak her an her şeyin değiştiği ve değişeceği bir ortamda geleceğe dair plan yapmak çok zor. Türkiye’nin en büyük sorunu, kronikleşmiş yolsuzluk. Yolsuzluğu da sadece ekonomik olarak söylemiyorum. Ahlaki, siyasi yolsuzluk da buna dahil.

En büyük hayalim şu an için staja başlayıp sonrasında düzgün bir iş bulmak. Nihayetinde de ailemin evinden kendi evime çıkmak… Bana şu an stajyer olarak 1500 lira maaş teklif ediliyor ki kabul etmek zorunda kalacağım. 5 sene önce mağazada yarı zamanlı çalışırken 1500 lira para alıyordum ve vasıfsızdım. Şu an üniversite mezunuyum ve durum bu.

‘BİR DİLİN UNUTULMASI, TOPLUMUN UNUTULMASI DEMEK’

19 yaşında / İstanbul

Önümüzde derinleşen siyasal ve ekonomik bir kriz var. Şu tutum çok sıkıntılı: AKP gidiyor. AKP gidiyor ama ekonomik kriz derinleştikçe AKP otoriterleşme eğiliminde olan bir parti. Bunun karşısında bir araya gelecek miyiz, gelmeyecek miyiz? Asıl soru bu… Bu süreçte bir rolümüz de olabilir ya da kenardan izleyebiliriz de…

İstanbul Üniversitesi’nde okuyorum. Annemle beraber yaşıyorum, yani iki kişilik bir aileyiz. Bizim kuşağımız doğduğundan beri AKP iktidarı dışında bir iktidar görmedi. Dindar ve kindar nesil inşa etme politikasını da bizzat yaşadık. Başka bir alternatif arayışına doğal olarak girdik. Her ne kadar depolitize etmeye çalıştıkları bir nesil olsak da ister istemez bu durumlar bizi siyasetin içine itti.

Gündemi takip etmek için sosyal medyayı kullanıyorum. Yargının bile etkili olmadığı noktada hashtag çalışmaları yapılıp kamuoyu oluşturulabiliyor. Twitter’dan takip ettiğim siyasetçilerin geniş bir yelpazesi var. Mesela Erkan Baş, Musa Piroğlu, Barış Atay ilk üçte sayabileceğim isimler.

HDP ile hiçbir zaman organik bir bağım olmadı. HDP bir ulus hareketi ve kendi siyasi çizgisinde tutarlılığı olan bir parti Ama bir yere üye olacaksam sosyalist programı olan bir partiyi tercih ederim. Yarın seçim olsa Türkiye İşçi Partisi’ne oy veririm.

Ailemde Kürtçe aktif olarak kullanılan bir dil değil. Bence kesinlikle Kürtçe okullarda okutulmalı çünkü dil dediğimiz şey bir toplumu oluşturan unsurlardan biri. Bir dilin unutulması toplumun unutulması demek.

Özerklik tartışması çok derin bir tartışma ama ben buna sınıf bazlı bakmayı yararlı buluyorum. Hem Kürt hem Türk halklarının çıkarı doğrultusunda karar alınmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Ama bunun teorik boyutu da tartışmaya açılmalı.

Geleceksiziz. Lise sıralarından itibaren biz hayallerimiz olan bölümleri okumayı düşünmüyoruz. Hangi bölüme girersem aç kalma riskim daha az diye düşünüyor ve ona göre seçimler yapıyoruz. Bundan 20 yıl önce astronot olma hayali kurabilecekken şimdi öğretmen olayım da düzenli maaşım olsun diyoruz. Her yerde mantar gibi özel üniversite bitiyor ama ne nitelikli eğitim var ne de diplomalarımızla iş bulabiliyoruz.

‘OY VERECEĞİM BİR PARTİ YOK ASLINDA’ 

17 yaşında / İstanbul

Tuttuğun takım her zaman yenilir ya, o takımın maçlarını bile izlemek istemezsin artık. Benim siyasetle ilişkim onun gibi bir şey.

Erzurum’da doğdum ama İstanbul’da büyüdüm. Erken yaşta çalışmaya başladım. 4 sene oldu çalışıyorum hala. Bir buçuk senedir de fabrikadayım. Ailem okumamı istemedi, 8 kardeşiz ve hiçbirimiz okumadık. 8 tane çocuk yapıp bakamıyoruz demek yanlış. Madem bakamıyorsun o zaman bu kadar çocuk yapmaman gerekiyor.

Haberleri televizyondan takip ediyorum daha çok. Siyasi atışmalar olsun, Allah başımıza bir daha vermesin şehit haberleri olsun taciz olayları olsun hepsini takip ediyorum. Hatta bu tür haberler yüzünden başka önemli konulara bakamıyoruz bile. Kapasitesi olmayan kişiler tarafından yönetiliyoruz. Bu da benim siyasetten soğumama neden oluyor. Kapasitesi olanlar da zorluk yaşıyor. Üniversite mezunlarının iş bulamadığı, atanmadığı bir ülke burası. Bilgiye değer verilmiyor.

Özgür Özel, Ahmet Yılmaz, Sırrı Süreyya Önder, Muharrem İnce ve bir de Meral Akşener’in konuşmalarını çok beğeniyorum. Meral Akşener’in kadınları güçlü bir şekilde temsil ettiğini düşünüyorum. Farkındaysanız saydığım isimler farklı partilerden.

Selahattin Demirtaş’ı da çok beğenirdim. Haksız yere hapiste. Eğer zamanında dağdaki insanlarla yani düşmanlarımızla fotoğrafları varsa neden şimdi hapse girdi? Neden bu yıllar önce suç sayılmadı? Tam da Erdoğan’ı cephesine aldığı zamanlarda ona karşı suçlamalar ortaya çıktı. Eğer geçmişe bakılarak konuşuluyorsa 15 Temmuz’u yapan Fethullah Gülen ile ilişkisi olanlar hakkında neden konuşulmuyor?

HDP’yi beğenmiyorum, parti olarak sıfır bir parti. Oy vereceğim bir parti yok aslında. Solcu görüşlere önem verdiğim için CHP biraz ön planda. Ailem de son oyunu CHP’ye verdi. Daha önce HDP’ye veriyorlardı.

İletişim kuracak, biraz sohbet edecek kadar biliyorum Kürtçeyi ama derin muhabbet yapamıyorum. Annem babam zor Türkçe konuşur ama… Anadilde Kürtçe eğitim Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde olmalı ama şu anda Türkçenin yeterli olduğunu düşünüyorum. Türkçe bence çok güzel bir dil, başka bir ülkeden de olsam Türkçeye hayran kalırdım.

Bu ülkede Türk kadar Kürt de var. Dolayısıyla Kürtlerin özerklik talebinin olması normal. Gerekliyse o da yapılmalı. Böyle bir ihtiyaç Doğu’da olabilir. Benim gibi başka şehirlerde yaşayanların gündeminde değil bu konu.

Hayatımda gelecek kaygısı çok ağır basıyor. Ben okumadım. Bir meslek öğrenmem ve ailemi geçindirmem gerekiyor. Bunun zorluğunu yaşıyorum. Bu yaşta ailemi geçindirmeyi düşünmek zorunda kalmamalıydım aslında. Şu an o kadar yaşlı hissediyorum ki… Çok genç yaşta çok fazla sorumluluğum var. Yaşıtlarımın yaşadığı hayat ile benimki çok farklı. O yüzden yaşıtlarımın hayata karşı rahatlığını, boş vermişliğini görmek beni üzüyor.

Dinin siyasete alet edilmesinden rahatsız oluyorum. Dinin kullanılması ülkenin sonu gibi bir şey.

Meral Candan / Gazete Duvar

Etiketler : ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.