Sırrı Sakık: 25 yıl geçti ancak devletin politikası değişmedi

Sırrı Sakık: 25 yıl geçti ancak devletin politikası değişmedi

Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin Meclis’te gözaltına alıp tutuklanmasının üzerinden 25 yıl geçti. Muş Belediyesi Eşbaşkan Adayı Sırrı Sakık, o günden bugüne devletin temel politikasında bir değişim ve dönüşümün olmadığını söyledi.

Söz konusu dönemde hem faili meçhul cinayetlerin hem de köy yakmalarının çok hızlı bir şekilde işlendiğini dile getiren Sakık, DEP’li vekillerin bu cinayetleri dile getirmemesi için düğmeye basıldığını söyledi. Dönemin asker ve bürokratlarının talebi doğrultusunda dokunulmazlıklarının kaldırıldığını belirten Sakık, yaşananları söyle anlattı: “O dönem bizim feryadımızın sesimizin duyulmaması ve bu sesin kısılması için alelacele Parlamentoya askerlerin ve bürokratların talebi doğrultusunda dokunulmazlıklarımızın kaldırılması söylenilmişti. Zaten basına böylesi bir durumun yansıması olmuştu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in Tansu Çiller ile yaptığı görüşmede, Çiller bunu teyit ederek, ‘Doğan paşam biz de gerekli emri yerine getirdik’ demişti. O tarihte 3 bin 500 köyün yakıldığı ve 20 bine yakın failli meçhul cinayetin olduğunu aslında o faillerin kim olduğu aşikardı. Bizim de feryadımız vardı. DEP grubu olarak hassasiyetimizi tüm Türkiye kamuoyu biliyordu. O hassasiyetin o duyarlılığın ortadan kaldırılması için alelacele Parlamentoda dokunulmazlıklarımızın kaldırılması ve yargı sürecinin başlaması için düğmeye basılmıştı. Dosyalarda aslında hiçbir şey yoktu. Ben ve arkadaşlarımızın basına yaptığımız açıklamalardan dolayı dokunulmazlıklarımız kaldırılıyordu. 

KOMİSYON KARARI DİKKATE ALINMADI

Karma komisyonlarda bizler bunları dile getirdiğimizde, komisyon benim hakkımda 3 kez ‘dokunulmazlığın kaldırılmasına gerek yok’ diyerek karar aldı. Ama birilerinin emriyle dosyalarımız Genel Kurula getirilerek dokunulmazlıklarımızın kaldırılması istenildi. Genel Kurul’da da oylama esnasında hiçbir parlamenterin dosyalarla ilgili herhangi bir bilgisi yoktu. Araştırma zahmetine bulunmadan el kaldırıyorlardı. Çünkü dışarından böyle bir talimat verilmişti. O dönemin başbakanı ‘ben yargıyla görüştüm. Bir an önce bunların işini bitirin’ dedi. Daha sonrası Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etme hakkımız olmasına rağmen dönemin Başbakanı Çiller tarafından talimat verildiği kamuoyu önünde paylaşılmıştı. Kimlerin bizlerin dokunulmazlığının kalkmasını istediği apaçık ortadaydı. Parlamentonun özgür iradesiyle oluşan bir süreç değildi. 

PARLEMENTO KUŞATILMIŞTI

O gün parlamento tamamen kuşatılmıştı. Yani halkın iradesi dediğimiz parlamentoda sivil bir darbe yapılmıştı. Her tarafı asker ve polis ablukaya almıştı. Dokunulmazlık dosyaları görüşülürken Orhan Doğan ve Hatip Dicle arkadaşların bir kısım dosyaları beklenirken ve bu konuda herhangi bir savunma yapılmadan 2 arkadaşımız hemen Meclis’in dışında gözaltına alınmıştı. Biz de o süreci protesto etmek için 2 gün Meclis’te kalmıştık. Meclis Başkanı o dönemde Türkiye’yi terk etmişti. Meclis Başkan Vekili vardı, o da bizi gelip alıp o dönemin TEM ve DGM savcılarına teslim etmişti. Tabi biz gittik. İnandıklarımızı, düşündüklerimizi yani bu topraklardaki hak, hukuk, adalet arayışımızı yargıda da seslendirdik.”

‘EZBERİ TEKRARLANAN BİR ANLAYIŞLA KARŞI KARŞIYAYIZ’ 

Parlamentoya giden bir vekillin halkın iradesiyle gittiğine işaret eden Sakık, “Halkın iradesiyle giden bir vekil halkın sorunlarını dile getirmek gibi bir görevi var. Ne yazık ki özellikle bu coğrafyadan giden vekiller ve Kürt sorununu dile getirenlerin sesleri kısılmaya çalışılıyor ve hemen yargı süreci devreye sokuluyor” dedi. Kürt siyasetinin her dönem ezberi tekrarlanan bir anlayışla karşı karşıya olduğunu söyleyen Sakık, “O dönem parlamentoda dokunulmazlıklarımız kaldırılırken, birçok şeye tanıklık ederken birçok şey söyledik. Tarihe not düştük. ‘Olgunlaşmış bir fikrin önünde duramazsınız. Yani bu sorunun çözülmesi gerektiğini biz söylüyoruz. Ama ağır bedel ödüyoruz. Şuna da inanıyoruz, biz haklıyız er geç döneceğiz. Evet bizi beton yığınları bekliyor. Acı dolu bir süreç bekliyor. Onu biliyoruz. Ama biz dönüp geldiğimizde, hiçbiriniz olmayacaksınız. Hiçbiriniz bu parlamentoda olmayacaksınız, tarihin çöplüğünde olacaksınız’ demiştik. O tutanaklar halen duruyor. Biz dönüp geldiğimizde el kaldıranların hiçbiri parlamentoda yok” diye konuştu. 

‘AĞIR BEDELLER ÖDENDİ ANCAK DERS ÇIKARILMADI’ 

Geçmişin argümanlarıyla bugünü dizayn etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Sakık, halen ısrarla o günün ruhuyla hareket edildiğini söyledi. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasına, tutuklanan milletvekillerinin durumuna dikkat çeken Sakık, “Sürekli bir yargı kıskacıyla karşı karşıyayız. 2 Mart da aynıydı. Bugün aynı süreç yaşanılıyor. Ama ne yazık ki 2 Mart’ta yaşananlar kimseye bir ders olmadı. Hatta bu iktidar 2 Mart darbesindeki hukuksuzların 10 yıl da olsa ortadan kaldıran bir iktidardı. Yani cezaevindeki vekil arkadaşlarımızı, AİHM’nin verdiği kararları hayata geçirerek özgürlüğünün yolunu açan bir hükümetti. Hükümet o gün sorunun çözümü için duyarlık gösterirken, bugün geldiğimiz noktada hala bu duyarlılığı olmaması, tam tersi olması bizi kaygılandırıyor. 2 Mart’ta çok ağır bedel ödendi. Ama o bedeller Türkiye demokrasine ışık tutmuş olsaydı, bu ülke şuan bu durumda olmayacaktı. Belki bu ekonomik kriz yaşanmayacaktı. Belki değil, yüzde 100 bu ekonomik kriz yaşanmayacaktı. Bu kan ve ölüm deryasından hepimiz kurtulacaktık. Bugün de Türkiye’nin yapması gereken 2 Mart gibi darbelerin tekrarı değil tam tersi özgürlükleri hayata geçirmektir. Sorunu çözmek ve ülkeyi kan deryasında kurtarmaktır” ifadesinde bulundu. 

‘AİHM KARARLARINA UYULSUN’

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararına rağmen halen cezaevinde tutulan HDP’nin önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın durumuna dikkat çeken Sakık, Türkiye’de bağımsız yargıdan bahsetmenin imkansız olduğunu dile getirdi. Sakık, şöyle devam etti: “Uluslararası sözleşmelere harfiyen uyması gerekiyor. AİHM kararlarına harfiyen uyması gerekiyor. Yani AİHM kararlarının bu topraklarda hayat bulması hepimiz açısından da önemlidir. AİHM’in Selahattin Demirtaş hakkında verdiği karar sonrası Türkiye’de yaşananları hukuk ve adalet açısından utanç ve üzücü bir olay olarak görüyorum. Türkiye bir an önce bu yanlışlardan arınmalıdır. Türkiye yeniden huzurun ve özgürlüğün ülkesini, oluşturacaksa bağımsız yargının oluşması için çaba harcamalıdır.” 

Etiketler : , , , , ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.