'Şiddette çözüm özgür alanlar'

'Şiddette çözüm özgür alanlar'

Kadın danışma merkezleri çalışanları, şiddeti önlemek amacıyla hayata geçirilecek modelin kadının öz gücüne dayanan bir model olması gerektiğini belirtti.

DİYARBAKIR - Dünya Sağlık Örgütü'nün açıkladığı son verilere göre, dünyadaki her üç kadından biri hayatından en az bir kez eşi tarafından şiddete maruz kalıyor. Türkiye'de ise durum bundan farklı değil. Kadın Adayları Destekleme Derneği'nin (KA-DER) verilerine göre, sadece 2009-2012 yılları arasında bilindiği kadarıyla 230 bin 269 kadının şiddete maruz kaldığı ve yine aynı yıllar arasında 415 kadının katledildi. Kadına yönelik şiddette her yıl yaklaşık yüzde 50 oranında bir artış yaşanırken, devletin şiddeti önlemek için "Kadına yönelik şiddetle mücadele ulusal eylem planı" kapsamında hayata geçirdiği Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) ise yeni şiddet alanları olmaktan öteye geçemiyor. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır'da gerçekleşen "Sığınaklardan Ortak Yaşam Alanlarına Çalıştayı"na katılan kadın danışma merkezlerinde çalışan kadınlar, şu ana kadar 14 pilot bölgede açılan ŞÖNİM'lerin şiddeti önleme noktasında izlediği politikaların yetersiz kaldığını ve kadınların ihtiyaçlarına cevap olamadığı yönünde değerlendirmelerde bulundu. 

'ŞÖNİM'ler şiddetin görünürlüğünü kapatan çalışma yapıyor'

Akdeniz Belediyesi İştar Kadın Merkezi'nden Sosyolog Menice Ürün, Türkiye'nin AB birliğine katılım süreciyle beraber ŞÖNİM'lerin kurulduğunu hatırlatarak, merkezlerin şiddete maruz kalan kadınların tek elden ulaşabilecekleri bir merkez olarak tasarlandığını ancak pratikte bunun uygulanmadığını belirtti. ŞÖNİM'lerin hali hazırda kadına yönelik şiddetin önüne geçme noktasında ihtiyacı karşılamaya yanıt olamayacağına dikkat çeken Ürün, ŞÖNİM'lerin daha çok şiddetin görünürlüğünü kapatan bir çalışma yöntemi izlediğini belirtti. ŞÖNİM'leri ele alırken bu merkezlerde çalışanların yaklaşımlarının, bakış açılarının üzerinde durulması gerektiğini ifade eden Ürün, "Bu merkezlerden destek alabilmek için şiddete uğrayan kadının bir karakola giderek başvurması gerekiyor. Gitmediği zaman ŞÖNİM'de işleme sokulmuyor. Kadınların gerçekliğine baktığımız zaman böyle bir gerçek söz konusu değil, çünkü her kadın karakola gitmek istemiyor. Her kadın sadece evindeki kişinin şiddetine maruz kalmıyor, devlet şiddetine maruz kalan kadınlar var, dışarıda şiddete maruz kalan kadın var, bunu saklamak zorunda kalan kadınlar var ve bir şekilde görünürlüğünü kapatmaya çalışıyorlar" diye konuştu. 

'Başvurularda sınırlılık var'

ŞÖNİM'lerin Türkiye'deki uygulama yönteminin "Şiddeti kapatan, şiddeti aile içi şiddetle sınırlandıran ve mahrem bir konu olarak ele alan" bir yöntem olduğunu dikkat çeken Ürün, "Kadınların ilk aşamada başvurabilecekleri merkezler olmalı. Ama bunların kadının adına karar veren değil, kadının kendi kararı ile olabilecek yerler olmalı. 'Şu kadınlar başvurabilir, bu kadınlar başvuramaz' diye sınırlılıklar getiriliyor. Bu sınırlılıkların kaldırılması gerekiyor" dedi. 

'Mevcut yasalar şiddeti meşrulaştırmaya dönük'

Kadına yönelik şiddetin önüne geçilmesinin sadece kadın eksenli olmadığına, toplumsal bir mesele olduğuna dikkat çeken Ekin Ceren Kadın Merkezi çalışanı Meral Tekin de, var olan sistemin kadına yönelik şiddeti bitirmeye yönelik değil, kadını kendi iktidar alanına alan bir mekanizma olduğunu kaydetti. Türkiye'deki mevcut yasaların şiddeti bitirmeye dönük değil, şiddeti meşrulaştırmaya dönük olduğunun altını çizen Tekin, "Çünkü tecavüz eden erkek ceza indirimi alıyor, eşini öldüren pişmanlık yasasından faydalanıyor. Tüm bunlarda erkeğin elini güçlendiriyor" ifadelerini kullandı. 

Tekin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın şiddeti önlemek için hayata geçirdiği ŞÖNİM'lerin ise, bağımsız kadın örgütlenmeleri tarafından kurulan merkezlerin işleyişini kendi merkezine almakta olduğunu kaydetti. "Kürdistan'daki kadın örgütlenmesi olarak ŞÖNİM'leri reddediyoruz. Bağımsız kadın örgütlenmeleri tarafından şiddeti önleme merkezleri kurulmalıdır. Çünkü merkezi anlayışın her türlüsü şiddeti önlemez. Merkez demek iktidar alanını güçlendirmek demek" diyen Tekin, projeyi kadını şiddetten kurtarmak değil de tam da aslında kendi iktidar alanına hapseden bir anlayışın uygulaması olarak tanımladı. 

'Kadının öz gücüne dayanan bir model olmalı'

Düzenledikleri çalıştayla kendi modelleri üzerinde tartışmalar yürüttükleri belirten Tekin, bu tartışmaları şu sözlerle aktardı: "Modelimizde kadınların bulundukları alanlarda kendi işleyişlerini kendilerinin sağlayabileceği herhangi bir denetim mekanizması olmadan, kendi denetimlerini, kendi güvenliklerini, kendi ekonomik, var oluşlarını kendilerinin sağlayabileceği bir ortam düşünüyoruz. Bu elbette ki çok kolay olmayacak. Bu en azından model olarak, zaten uygulama olmadan modelin oturması çok şey değil, ama bizim düşüncemiz bir merkeze almaktan ziyade kendi öz iradesiyle, kendi alanında bulundurmak. Çünkü kadınlar evlerinden kopuyor, o şiddetten kopuşu sağlayıp sığınaklara başvuruyorlar ama biz de aynı ortamda onlara bir denetim mekanizması sağlayarak aslında farklı bir iktidar alanı sağlanmış oluyor."

'Önümüzdeki dönem öz güce dayanan bir model hayata geçireceğiz'

Kürt kadın hareketinin 2008 yılından bu yana kadına yönelik şiddeti önlemede bir "sığınak" deneyiminin olduğunu dile getiren DİKASUM Koordinatörü Özlem Özen de, çalıştayda "sığınaklardan özgür yaşam alanlarına" geçişte nasıl bir modelin olması gerektiği üzerinde tartışmalar yürüttüklerini belirtti. Sığınma evine gelen kadınların bu gelişini "sistemle mücadelesinin başladığı an" olarak değerlendirdiklerini belirten Özen, "Kadının özgürleşmesinde, kendi ayakları üzerinde durmasının önündeki en büyük engellerden birisi de ekonomik özgürlüğünü oluşturmadır. Kadınların istihdam sorunları ile ilgili çözümler bulma konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Bu istihdam sorunlarının çözümü de aslında yeni yaşam modeliyle kadının üretken yanını da ortaya çıkarmaya mümkün olabilir. Sığınma evine gelen kadınlar çocukları ile birlikte geliyorlar. Çocuklarını asla şiddet gördüğü ortamda bırakmıyorlar. Çünkü çocuklarında şiddete maruz kaldığı bir orası aynı zamanda çocuklarla ilgili biz neler yapabiliriz. Bizim ötelediğimiz konulardan birisi de buydu. Önümüzdeki dönem kendi öz gücümüzle bir yaşam modelini hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bundan sonraki hedefimiz sığınakları devletin yatakhanesi olarak kullandırtmamak ve sığınakları da özgür yaşam alanlarına çevirmek olacaktır" şeklinde konuştu. 

HAYRİ DEMİR / MEHMET ŞAH ORUÇ - DİHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.