Kürtlerim çözüm sürecine inancı kalmadı

Kürtlerim çözüm sürecine inancı kalmadı

IMPR Başkanı Veysel Ayhan’a göre, Türkiye’deki çözüm süreci Kobani’den Afrin’e Şengal’den Haseki’ye bölgedeki tüm Kürtlerin sorunlarının çözümünü kapsıyor. Ayhan, yaşananların ardından Kürtlerin çözüm sürecine inancını kaybettiğini söyledi.

Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmalar Merkezi (IMPR) Başkanı Doçent Doktor Veysel Ayhan’a göre, hükümetin başlattığı çözüm süreci sadece Türkiye’deki değil bölgedeki tüm Kürtlerin sorunlarının çözümünü gerektiriyor.

Kobani’deki gelişmelerin bölge dengelerini nasıl değiştireceğini ve Türkiye’deki çözüm sürecini nasıl etkileyeceğini, gelişmeleri yerinden izlediği Suruç'ta Al Jazeera’ya anlatan Ayhan, Türkiye’nin Kobani’ye ilişkin izlediği politikanın, Kürtleri sürece inanmama noktasına getirdiğini söyledi. Bölgedeki değişik ülkelerde yaşayan Kürtlerin, büyük bir ders çıkardığını, bundan sonra birlik içinde hareket edeceğini öne sürdü.

1-652.jpg

Kobani’de olanlar sınırın bu tarafında çok etkili oldu. Neden?

Kobani’ye saldıran güçler istediklerini gerçekleştirirlerse sadece Kobani’de kalmayacaklar. Katliam yapacaklar, Kürtlerin bu kadar dönem kurmuş olduğu bir yerin tamamen yıkılmasını istiyorlar. Oradan Afrin’e, Haseki’ye, Duhok’a ve Erbil’e yöneleceklerdi. Bir süre sonra bu topraklardaki Kürtlerin tümünün mülteci, bir kısmının pazarlarda satıldığı bir durum olacaktı. Kürtleri, bir kez daha Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda olduğu gibi hiç bir şey elde etmeyen bir halk noktasına getireceklerdi. Kobani, tarihsel olarak bakıldığında Kürtler açısından, Kürt tarihi açısından stratejik bir öneme sahip. Burada yaşayan insanlar, bu bölgede yaşayanların akrabaları. Yani toplumsal olarak Suriye veya Türkiye diye ayırabileceğimiz bir durum yok. Kobani, hem Fransızlarla mücadelede çok önemli bir rol üstlenmiş hem de yine tarihsel olarak Kürtlerin burada yaşadığı kendini yönettiği bir alan içinde değerlendiriyor. Hem de Suriye’de olaylar başladıktan sonra Kürtlerin kendi kendini yönettiği bir alan olarak değerlendiriliyor.

Siyaseten en önemlisi de bu son vurgu yaptığınız nokta, ne ifade ediyordu bu Kürtler için?

Şu anda Kürtler açısından, Kobani’nin en önemli noktalarından biri, Kürtlerin 70 kilometrelik bir alanda kendilerine güvenli bir alan oluşturmuş olması. Şu anda dünyanın her bölgesinden gelen ve aslında ne istedikleri tam da belli olmayan bir grubun katliamıyla karşı karşıya. Ağır toplar, tanklar kullanılıyor. İçerisinde İngiliz, Fransız var ve burada bin yıllardır yaşayan bir halkın kendi topraklarından çıkarılması, özgürlüklerinin bastırılması ve bir soykırım yapma girişimindeler. Bunlar çok önemli.

Kolay olmadı mı sizce, IŞİD’in sizin deyiminizle binlerce yıldır Kürtlerin yaşadığı bölgeleri ele geçirmiş olması?

IŞİD’in, bölgesel ve küresel düzeyde destek almadan Suriye içinde, Irak içinde hareket etmesi mümkün değil. Şunu da söylemeliyim, Türkiye’nin 5 kilometre ötesindeki bir alandan bakıyoruz, sınır boyunca IŞİD bayrakları dikiyorlar. Silahlarıyla poz veriyorlar, bu insanlar tehdit oluşturuyor ama Türkiye burada hiçbir hareket içinde bulunmuyor. Şu anda çok ciddi iddialar söz konusu, bunu da görmemiz lazım. Bu iddiaları da pas geçemeyiz.

Hangi iddiaları kastediyorsunuz?

IŞİD’e karşı çok ciddi bir ittifak oluşuyor, Suudi Arabistan’ın da içinde yer aldığı bombardımanlar gerçekleştiriliyor. Diğer yandan Türkiye’nin tepkisine bakıyorsunuz, herhangi bir tepki yok. Bu hem uluslararası alanda hem Türkiye içindeki vatandaşlar açısından soru işaretleri oluşturuyor.

Nasıl bir tepki göstermesini bekliyorsunuz Türkiye’nin?

Sınırımızın 5 kilometre ötesinde 70 kilometrelik bir alana sığınmış insanlar soykırım tehdidiyle karşı karşıya. Eğer Türkiye, bu insanlara dışarıdan gelmiş insanların yaptıkları katliamı görmezden geliyorsa o zaman Türkiye’nin bölgedeki tüm azınlık gruplara nasıl bir garanti verebileceği de tartışma konusudur. Artık bunlar da Türkiye’ye güven hissi içinde yer alamaz. Zor günde, Türkiye’nin onlara yardım edebileceği inancını kaybeder.

“Kürtler”, Türkiye için hassas bir başlık aynı zamanda. Kendi içinde yıllarca PKK ile mücadele etmiş bir ülke. Türkiye başından beri orada çıkabilecek bir modelin ülkesine etkisini  hesaplayarak hareket etmiş olabilir mi?

Hatalı politikalar olduğunu, artık hepimiz görebiliyoruz. Şimdi yeni bir strateji içine girilmeye çalışılıyor gibi görünüyor. Ama toplumsal karşılığı, tarihsel karşılığı olmayan stratejilerin uygulanma şansı yoktur. Elbette Kürtler, Türkiye açısından kendi politikalarını belirlerken dikkate aldığı bir durum. Ama şunu söylemek lazım, Suriye ve Irak politikasını oluştururken Kürtleri bir kardeş ittifakı olarak kabul etse, o zaman çok farklı bir durumla karşı karşıya kalabilirdi.

Ancak özellikle Suriye’deki gerilimin başladığı günlerde çözüm süreci başlamamıştı, “Kardeş ittifakı” yapılabilecek bir güven ilişkisi var mıydı?

Eğer Suriye’deki kesimler, kendilerine özerk yönetimler oluşturuyorsa, Türkiye’nin bunlara karşı olumsuz pozisyon almaması gerekirdi. Bunların ortadan kaldırılmasını destekleme durumunuz oluşuyor. Eğer Suriye’deki Kürtleri, barış sürecinin dışında bir faktör olarak değerlendiriyorsan, ki öyle değildir barış süreci tüm Kürtleri kapsayan bir süreçtir, ama velev ki dışında tutuyorsunuz, o zaman onların kendi oluşumlarına saygı göstermeniz gerekir.

Türkiye açıkça Suriye’deki muhalifleri destekledi, ama PYD daha mesafeli davrandı. PYD’nin, Esad’ın karşısında net olarak durmamış olması bugün ortaya çıkan koşullarda etkili olmuş olabilir mi?

PYD, şöyle bir politika izledi, kendi halkının bulunduğu alanda bir savunma hattı oluşturdu. Bir saldırganlık politikası izlemedi, ne Suriye’deki diğer halklara, alevilere karşı.Kendi bölgesinde yaşayanlara koruyucu oldu. 200 bin Arap var Kobani’de. Diğer bölgelerde ise bunu bir iç savaş olarak değerlendirdi. İç savaşta kazanan olmayacağını, kaybedenin tüm Suriye halkı olacağını öngördü. Ama bunlar kimse tarafından dikkate alınmadı. Geldiğimiz nokta, PYD’nin tezlerinin doğru olduğunu ortaya koyuyor.

Ama şimdi PYD de zarar görüyor, pozisyonunu koruyamıyor…

Şundan dolayı zarar görüyor, iç savaş olduğu için bazı kesimler devrim yerine hilafet oluşturma peşine düştüler. Bu hilafet oluşturma politikası, yalnızca Irak’ta veya Suriye’ye değil daha sonra Lübnan’ı, Ürdün’ü ve Türkiye’nin bir kısmını içine alacak. Buraya gelenler artık Esad ile İbadi ile uğraşmıyorlar. Bir tezleri var.

Kürtler acaba diğer gruplarla birlikte hareket etseydi, tablo böyle olur muydu?

Suriye’de halklar arasında bir iç savaş yaşanıyor, bunu okuyamadılar. Başkaları yanlış okudu. Doğru okuyan faktörlerin başında da PYD oldu. Mezhepsel, etnik bir iç savaşın kazananı olmayacağını gördü PYD. Üçüncü yolu ortaya koydular, bu savaşın içine girmediler.

O zaman bu noktaya neden gelindi?

Rejime karşı daha ileriye gidemeyen kesimler, bu iç savaşta daha zayıf azınlıklara karşı şiddete yöneldiler. Irak’ta Telafer’de Türkmenlere yöneldiler, Suriye’de en zayıf nokta olan Kürtlere yöneldiler. Onlar içinde de Afrin veya Haseki değil, en zayıfı olan Kobani’ye yöneldiler.

Nasıl devam edecek bu durum sizce?

Bu aşamadan sonra onlar açısından Sünni Araplar içinde bir kesimin çıkıp bu katliamcı gruplarla kendisini ayrıştırması ve yeni bir Suriye yaratılması gerekecek. Şu anda Kobani’de tüm yerleşim birimlerini hedefleyen, tanklarla, toplarla, ağır silahlarla bir saldırı gerçekleştiriliyor. Buna karşı toprağını savunan bir grubun direnişi var. Bu direniş 9’uncu günde ve artık başarı kazanacağı ortada. Dünya halkları artık bunun karşısında bir pozisyon alacaktır.

ABD ve uluslararası koalisyon müdahale etmemiş olsaydı, bu direniş sürebilir miydi?

Bu direniş devam edecekti, bu yalnızca ABD’ye güvenilerek oluşturulmadı. Bunu halk kendi kendine yaptı.

Son dönemlerde ilişkilerdeki iyileşmeye rağmen IŞİD’in Erbil’e ilerleyişinin ardından, Kuzey Irak yönetiminden “Türkiye’nin tavrı hayal kırıklığı yarattı” tepkisi geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Irak Kürdistanı yıllardır Türkiye ile diplomatik, siyasi, askeri anlamda yoğun işbirliği içinde yer aldı. Ama varlık, yokluk meselesinde Türkiye’den bekledikleri desteği göremediler. Bu konuda istenen bir yardım alınamıyorsa, ilişkilerin de stratejik ortaklığın da sınırları ortaya koyuluyor demektir. Irak Kürtleri de bunu anladılar.

Karşılıklı değil mi bu sizce?

Bazı ilişkiler daha stratejiktir, daha ciddi boyutlarda yürür. İran ile Esad arasında stratejik ittifak var ve yürüyor. Türkiye açısından da Kürtler stratejik bir ortaktır. 1. Dünya Savaşında ve sonrasında, Kürtler bu bölgeyi Türklerle birlikte savundular.

Kürtler IŞİD bu kadar ilerlemeden önce kendi aralarında bir anlaşmazlık yaşıyordu. Tarihte de hiç bir zaman tam anlamıyla birlik olamadıklarını görüyoruz. Birlik olsalardı, PYD ve PKK ile KDP bu kadar ayrışmasaydı bugün durum farklı olur muydu? Örneğin bugün Türkiye eleştiriliyor ama KDP de bir süre Suriye’den gelen Kürtlere kapıları açmadı.

Kürtlerin bölgede devleti yok. Askeri, siyasi güçleri var. Evet siyasi düzeyde çok ciddi bir tartışma yaşanıyordu ama birbirlerine karşı silah kullanmadılar. Siyasi muhalefetin oluşması doğaldır. Temel haklar konusunda ise bir ayrışma yoktur. “Kerkük kime bağlı olmalı?” diye sorulsa bu nettir. Barış süreci konusunda da herkesin pozisyonu netti. Ama temel olmayan konularda muhalefet olabilir.

Bundan sonra Kürt cephesinde ne olur sizce?

Mahmur, Şengal, Kobani’ye bakarsak artık bunlar, Kürtler arasında ortak bir tutumun geliştiği bölgelerdir. IŞİD çetecileri ve başka kesimler Kürtlerin yalnızca siyaseten değil toplumsal olarak yokoluşları üzerine politika yürütüyorlar. Dolayısıyla Kürtler, artık birlik içinde hareket edeceklerdir. Çok ciddi bir tecrübe elde ettiler.

Türkiye’de çözüm süreci nasıl etkilenecek bu durumdan?

Kobani olsun, Şengal olsun, Afrin, Haseki ya da Kamışlı olsun, bunlar çözüm sürecinin bir parçasıdır. Bugün Kürt sorunu dediğinizde bütün Kürtleri kapsıyorsunuz. Bu ülkede yaşayan tüm halkları kapsayan bir demokratikleşme sürecinden bahsediyorsunuz. Kobani’yi Şengal’i dışlayan bir çözüm ne bölge halkları ne de Türkiye halkları tarafından kabul görecek.

Yani mesela Türkiye de mi bombardımana katılmalı, çözüm sürecinin devam etmesi için?

Kimse askeri anlamda büyük bir cephe savaşı aç demiyor. Ama IŞİD ile ilişkilerinde ciddi soru işaretleri var, pozisyonunu netleştir diyoruz. Şu anda Kürtlerin önemli bir bölümü ortada çözüm süreci olduğuna inanmıyor. Tamam, Türkiye’de insanların ölmemesi iyidir ama Suriye’de ölüyor. Bunlar da çözüm sürecinin bir parçası.

Bu yola çıkarken Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü için, silahların susması için çıkılmadı mı?

Çözüm sürecinin ne olduğu ortaya konmalı. Sadece Türkiye’deki Kürt sorununun değil, Kürt sorununun çözümüdür.

Türkiye’nin tüm ülkelerin topraklarındaki Kürtlerin tüm sorunlarını çözmesi beklenebilir mi?

Evet, Türkiye kendi modelini ortaya koyarsa, bu tüm Kürtler için bir model olacaktır. Yalnızca Kürtler için değil, Aleviler, Süryaniler için de. Çözüm süreci tüm toplumsal grupların içinde yaşayacağı bir model öngörüyordu.

Ama Kobani’yi kapsamıyordu...

Hayır, Kobani’yi de tarif ediyordu. Türkiye, çözüm süreci ile birlikte bu modeli oluşturmuş olsaydı, biz tüm bölgede oluştuğunu görecektik ama bu model oluşmadı. Eğer Türkiye, 5 kilometre ötemde insanların öldürülmesine bir şey yapamam, sadece seyrederim diyorsa, büyük devlet, bölgeye adalet getiren devlet olma iddiaları da zayıflayacaktır.

 Kaynak: Al Jazeera

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum