'İstihbarata gerek yok Muharrem Bey yeter'

'İstihbarata gerek yok Muharrem Bey yeter'

"Beştepe'ye giden CHP'li" iddiasıyla ilgili yeni bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Merkezi'nden yapılan "Kemal Kılıçdaroğlu'na kumpas planlandığı" şeklindeki açıklamaları değerlendirdi. Erdoğan, "Kemal Bey’in kalmasında fayda var" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite’nin Beşinci Toplantısı için gittiği Doha dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun ‘istihbarat birimleri tarafından CHP’nin içinin karıştırıldığı’ iddiasını da değerlendiren Erdoğan, “İstihbaratın basit işlerle uğraşacak vakti mi var? İstihbaratımıza gerek yok, Muharrem Bey yeter zaten” diye konuştu. Erdoğan’a ekonomi gündeminin önemli başlıklarından Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusu da soruldu. Bunun Türkiye ekonomisi için bir kazanım olamayacağını belirten Cumhurbaşkanı, “Fazla uzun sürmez, kısa bir süre sonra bu olayın nasıl bir manipülasyon, ülke ekonomisini çökertmeye dönük nasıl bir adım olduğunu herkes kabul edecek ve bunun karşısında durmaya başlayacak” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yöneltilen sorulara yanıtları şöyle:

Tespitiniz yerindedir. Bizim için artı değer kazandırıyor. Görüldüğü gibi bu CHP, siyaset değil yalan üretiyor. Çözüm değil, sorun üretiyor. Bay Kemal CHP’yi yalan üretme merkezi haline getirdi. Şu anda kendi kumpasları çok açık ve net ortada. Bir gün söylediğini ertesi gün inkar ediyor. Önce “Niye olmasın?” diyor. Sonra böyle “bir şeyin olmadığını, olabileceğini” söylemek gibi garip yaklaşımları var. Çok ağır bir ifadeyle İzmir’den kendisine seslendim; “Ben Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum. Sen genel başkanlığını ortaya koyuyor musun? Külliye’ye kim gelmiş, ne zaman gelmiş? Benimle nerede görüşmüş?” dedim. Bir adam çıkardılar, ben o adamı hiç tanımam. Şimdi ismini duydum. Yalan yanlış plakalar uydurdu. Zavallı, Külliye’ye giren her aracın künyesinin tutulduğundan bilgisi yok. Hangi araç girerse girsin hepsinin kaydı tutulur. Girişlerinde fotoğraf çekimleri vardır. Bunların hepsi ortaya konunca da savunacak hali kalmadı. Bundan sonrası size düşüyor. Kemal Bey’in kalmasında fayda var.

İstihbaratın öyle büyük işleri var ki… Böyle basit işlerle uğraşacak vakti mi var? Şu anda istihbarat örgütümüz Barış Pınarı Harekatı ile uğraşıyor. Türkiye’yi dışardan kuşatan bütün o malum çevrelerle uğraşıyor. Bir de şimdi CHP’nin işiyle uğraşıp CHP’nin içinde ne var ne yok onlarla mı zaman geçirecek? Bay Kemal buradan kendine çıkış yolları arıyor. Bunları söyleyerek “Bizim içimizde kumpas yok” demeye getiriyor. Bay Kemal sen bunu git şu anda Muharrem (İnce) Bey’e anlat. Muharrem Bey senin içini gayet iyi anlatıyor. İstihbaratımıza gerek yok, Muharrem Bey yeter zaten.

Bay Kemal tankı görse herhalde başka bir şeye benzetir. Ben, Başbakanlığım sırasında Altay tankının (prototipini) Arifiye’de gördüm. Orada test sürüşü yapıldı. Gayet etkindi. Ayrıca bir de Almanya’dan alınan tanklar ve modernizasyonu konusu var. Onun için bizim kendi kendimize yetmemiz zorunlu. Öncelikle Arifiye’nin baştan aşağı elden geçmesi lazım. Çok ciddi makine teçhizat alımı ve yatırım gerekiyor. İlk etapta 50 milyon dolarlık yatırım yapılmalı ki Arifye’yi yeniden ayağa kaldırmış gibi olalım. Bu noktadan hareketle, “Arifeye’ye acaba Savunma Bakanlığı 50 milyon dolarlık yatırım yapabilir mi?” diye konuştuğumuz süreçte, Altay tankı ihalesini kazanan BMC Grubu böyle bir yatırıma talip oldu. O aşamada Arifiye’de hassas adımlar attık. Burada personel çıkarma diye bir şey söz konusu değil. 50 milyon dolarlık harcamayı BMC yapacak, belli bir süre burada kalacak.

Sorunuzun ikinci kısmına gelince… Altay tankı üretiminin olmayacağı gibi bir şey söz konusu değil. Olmaması diye bir şey asla gündeme gelmedi. Biz tankın geliştirilmesine neredeyse 500 milyon avro harcamışız. Böyle bir yatırım yapılmış şimdi çıkıp birileri diyor ki “Altay tankı üretilemeyecek.” Bunu sana kim söyledi? Ben bizzat testlerini izledim. Altay tankı başarılı şekilde orada havuzlardan tutun da çukurlara giriş çıkışına varıncaya kadar gayet iyiydi.

Bay Kemal sen şu ana kadar hiç gördün mü? Altay tankı nedir haberin yok. Kalkıp sadece oradaki işçiyi, vatandaşı tahrik ediyorsun. Yalandan başka bir şeyin yok. Fabrikanın satışı diye bir şey de söz konusu değil. “Satıldı” diyorsun. Öyle bir rakam ortaya koyuyor ki “20 milyar dolar” diyor. Bunu öğretmek lazım. Sen nasıl böyle bir rakam söylüyorsun? Bundan hiç haberin var mı? Arifiye, MSB tarafından yapıldığı zaman acaba kaça mal olmuş, bugünkü değeri ne? Bugün zaten fabrikası bu fabrika satılmaz. Orada ancak değeri olsa olsa arsanın değeri olur. Hiçbir zaman 20-25 yıl önce kurulu fabrikayı düşündüğünüz değerle satamazsınız. Ancak arsasını satabilirseniz satarsınız. Ki burada satış da yok. Zaten içeride bütün makinalar eskimiş. Şimdi 50 milyon dolar yatırımla makineler yenilenecek. Arifiye Tank Palet Fabrikası yepyeni teknolojiyle ortaya çıkarak, inşallah Silahlı Kuvvetlerimize gereken desteği verecek.

Nisan ayına kadar işleyen bir süreç var. Savunma ve Dışişleri Bakanlarımız bir araya gelerek bu çalışmayı yürütecekler. Bu çalışmayla birlikte hangi noktaya geleceğiz görmemiz lazım. Sayın Trump ile geçmiş bir konu da değil. Bu, NATO ile alakalı bir durumdur. Kullanıp kullanmama söz konusu değil. NATO kuralları içerisinde atılması gereken adımlar var. Arkadaşlarımız çalışmayı yapacaklar. Bu çalışma kararı o günkü toplantımızın en verimli yanı olmuştur. Sayın Trump da orada “Siz çalışmaya başlayın, bu çalışmanın neticesini görelim” mesajı vermiştir. Ev sahibi olarak bu yaklaşımı ortaya koymuştur. NATO Genel Sekreteri ise zaten konu ile alakalı düşüncelerini açıkladı.

Bunların hepsi uydurma şeyler. “Şizofrenik vakadır” denildiği zaman demek ki bu şizofrenik vakalar parlamentonun içine de sızmış. Çünkü ‘Ulan’ diyerek, “haddini bildirin” diye ileri giderek (CHP) Grup Başkanvekili bir başörtülü hanıma bu ifadelerle yaklaşırsa, böyle bir şizofrenik vaka parlamentonun içinde niye duruyor? Bu da ayrı bir konu. Bunlar sokakta olanı bahane olarak kullanıyorlar.

Son zamanlarda bütün bunlar şizofrenik vaka olmaktan öte aslında inanç özgürlüğüne tahammül edemeyenlerin yapmış oldukları hareketlerdir. Bunlara karşı da inanç özgürlüğünü savunan kesimin bana göre sabırla tahammül etmesi bizim bu noktadaki duruşumuzu yani özgürlükler noktasında nerede olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Ben bilhassa parlamentoda yapılanı çok önemsiyorum. Çünkü parlamentodaki olayın hiç affedilir yanı yok. Disiplin noktasında cezalandırılması gerekir. Arkadaşlarımız onun takipçisi. Şu anda zaten Özlem (Zengin) Hanım da hukuki haklarını araştırıyor.

Uluslararası donörler toplantısını biz gündeme getireceğiz. Sayın Trump’a, Sayın Putin’e ve Sayın Temim’e bu konuları açtım. Katar NATO ülkesi değil ama bu konularda hassas bir ülke. “Barış koridoru” olarak düşündüğümüz bölgedeki projeleri ben kendisine daha önce vermiştim. Sayın Temim de projelerimizi beğendi.

Bu konutları yaparsak dünyaya örnek teşkil edecektir. Özellikle Tel Abyad ile Resulayn arasında bir adım atabiliriz. 120 kilometre uzunlukta, 30 kilometre derinlikte konutların yapımının başlaması bile gerek Suriye’de gerekse tüm dünyada mültecilerle ilgili gelişmelerde bir örnek haline gelecektir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir proje uygulaması yok. Gerçekleşirse ilk defa burada olacak. Özellikle konutlar, hastane, okul, ibadethane, sosyal donatılar görenleri büyülüyor. Böyle bir adımın atılması takdir topluyor.

Birlikte bu çalışmaları yürütebiliriz noktasındalar. Başka da çıkış yolu pek yok. Bir de şu var tabi; Arap Liginde yalan yanlış Türkiye’ye karşı bazı tavırlar oldu. Bizim ülkemizdeki 4 milyon mültecinin 350 bini Kürt. 3,5 milyonu ise Arap, Ezidi, Keldani, Arami ve diğerlerinden oluşuyor. Bütün bunların yüküne katlanan, 40 milyar doların üzerinde harcama yapan Türkiye. Bunlar işte tüm bu yapılanları görmedikleri gibi Arap Liginin mensupları olarak bu bölgeye bir kuruş destek sağlamış da değiller. Sonra utanmadan sıkılmadan Türkiye’ye saldırıyorlar. Böyle de bir gerçek var.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusu; fazla uzun sürmez, kısa bir süre sonra bu olayın nasıl bir manipülasyon, ülke ekonomisini çökertmeye dönük nasıl bir adım olduğunu herkes kabul edecek ve bunun karşısında durmaya başlayacak. Bunun, ülkemize bir kazanımı yok, kaybettirir. Şu anda İskandinav ülkeleri artık bu işten vazgeçme noktasına geldiler. Emeklilikte yaş olayını 70’in üstüne çıkarıyorlar. Biz de ise tam aksi. Kaldı ki Bay Kemal kendi döneminde emeklilik yaşının yükseltilmesini savunan birisidir. Fakat burada tamamıyla siyasi davranıyor, buradan ne elde ederiz diye bakıyor ve böyle bir tezi savunmaya çalışıyor. Geçenlerde çok açık net söyledim. Seçim kaybına vesile dahi olsa biz asla ülkemizin, milletimizin zararına olacak bir vaadin içine girmeyiz. Kaldı ki bir taraftan işsizlik konusunda mücadele veriyoruz diğer taraftan işsizliğe zemin oluşturacak taleplerle karşılaşıyoruz. Bu insanlar çalışıyor zaten. Bu insanları niye kapıya koyup, sonra iş arama yoluna sokalım. Çünkü ne olacak? Yine iş arayacak. Ondan sonra da maalesef bir başkasının istihdam hakkını kullanmış olacak. Bunlara niçin böyle bir yol aralayalım? Bu, Türkiye ekonomisi için çok ciddi bir zarardır.

Bir diğer konu da şu anda Türkiye faizde, enflasyonda bütün baskılara rağmen arzu edilen yere doğru geliyor. Allah’ın izniyle 2020’de, enflasyonda ve faizde birbirini tetiklemek suretiyle inşallah kalıcı tek haneler görülecek. Zaten tek haneliye döndükten sonra Türkiye’de paranın konumu da ekonominin konumu da çok daha farklı hale gelecek. Bundan kimsenin endişesi olmasın.

Doğru değil. Türkiye’de emeklilik rejiminde iki ayrı tarihte düzenleme yapıldı. 2000 öncesi ve sonrası ile 2008’i izleyen süreç. Burada muhalefet şunu istismar ediyor; eskiden daha az prime karşın daha yüksek aylıkla, daha erken emeklilik vardı. Erken emeklilik, süper emeklilik gibi uygulamalar değiştirildi. Bu tarihten sonra prim ödemeye başlayanların aylık bağlama oranları ile öncekilerin aynı değil. Ayrıca, işverenler kaçak işçi çalıştırma eğilimine girdiklerinde bu iddiayı çok sıkça söylüyorlar. “Biz, size açıktan ödeme yapalım, yoksa ücretiniz düşer” diyorlar. Şunu ayırmamız lazım; 2008 öncesinde yatırılan prim ve alacağı emekli aylığı ile 2008 sonrası aynı değil. Düşme diye bir durum söz konusu değil. 2008’deki kadar yüksek artmıyor diyelim.
Bir şey daha var tabi; Kılıçdaroğlu, SSK’nın başında olduğu dönemde 1998’de, “Emeklilik yaşı 80 de olsa, SSK batmıştır” diyor. Ama şimdi getirdiği yer burası. Öyle bir tez ortaya atıyor ki halk oy verme noktasında CHP’ye yönelsin diye siyaseten ve hesapsız konuşuyor. Vatandaş da “genç yaşta emekli olayım” diye düşünüyor. Bir taraftan “emekli olayım” derken, sonrasında “kenara çekileyim” demiyor. “Ben, yine bir işe gireyim, çift maaş alayım” diyor. İşveren ne yapıyor? Kayıtsız istihdama başlıyor. Kayıtdışı istihdam da Türkiye’nin ayrı bir sorunudur.

Zararını çektiler, çok ciddi bedel ödediler ve bunun için şimdi yaşı 70’in üstüne çıkarmaya çalışıyorlar.

Gerçeği, yalanla boğmak mümkün değil. Ne kadar gayret ederlerse etsinler, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Bunlarınki yatsıya kadar bile yanmıyor. Bakın şimdi 2023, 2024 seçimlerine ne kadar zaman var? (CHP’deki) Bu kavga neyin kavgası? Acaba kurultay kavgası mı? Zaten beyfendinin (Kılıçdaroğlu) kendisinden başka aday yoktur. O zaman neyin kavgasını yapıyorlar, bunu anlamak da mümkün değil. Bütünüyle Türk siyasetini ahlaki noktada çok çirkin bir zemine doğru kaydırıyorlar. Topyekun siyaseti itibarsız hale getirmeye çalışıyorlar. Siyasette güven ortamı güçlü olursa halkın da siyasete olan güveni artar. Ama bunlar ortadan yok olursa halkın siyasetçiye ve siyasi zemine olan itimadı kaybolur.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.