Hem yazar hem işportacı

Hem yazar hem işportacı

Nalan Türkeli içimizden biri. İşportacılık yaparak geçimini sağlıyor. Ancak o aynı zamanda bir yazar.

Hayatın hengâmesinden zaman kalabildiği sürece yazsa da, iki kitabını okurla buluşturdu. Sırada üçüncü kitabı var. Bir müjde daha: Hayatı sinema filmi ile sahneye taşınıyor.

Nalan Türkeli yıllardır geçimini işportacılık yaparak sağlıyor. Kısa bir süre öncesine kadar Kadıköy İskelesi’ndeydi. Zabıtaların baskısı nedeniyle şimdiki mekânı Ümraniye. Bugünlerde “kayu” olarak da bilinen kurmaca oyuncakları satıyor. Daha önce çoraptan böreğe çeşit çeşit şey satmış. Ancak onun çok başka bir özelliği var: Bir değil, iki değil... Üçüncü kitabını yakında okurla buluşturacak. Ayrıca ilk kitabı olan Varoşta Kadın Olmak, Gülşah Film tarafından sahneye taşınacak. Bu filmde Nalan Türkeli'yi ise Türkiye sinemasının unutulmaz yüzü Hülya Koçyiğit canlandıracak.

Nalan Türkeli'nin her üç kitabı da kendi hayatından kesitler sunuyor. Varoşta Kadın Olmak için, “kadının bastırılmışlığı, susturulmuşluğu, ötekileştirilmişliği daha kısacası kimliksizliği” diyor. Kullandığı kavramlar kendi yaşamının da çerçevesini çiziyor: “Zaten bunları kabul edemediğim için gerçeğe ve insana çok aykırı olduğunu bildiğim için kalemi elime aldım. Ben yine hala yazmaya devam edeceğim. Susmayacağım.”

TOPLUMSAL ROLLERİ REDDEDİYOR

İkinci kitabı “İki Hayat”da ise, aydın kesim ile varoş arasında kalan bir kadını anlattı. Bu kadın da kendisiydi. O ise kendini varoşa ait hissetmiyor. Çünkü orada kadına biçilen toplumsal rolleri reddediyor ve “Kadın başlı başına bir bireydir ve kendi gücüyle kendi doğrularıyla kendi inançlarıyla da var olmasını başarabilecek bir güce sahiptir” diyor. Kendini aydınların elit yaşamı arasında da görmüyor. Oraya, geçmiş yaşamı ve sosyal durumu nedeniyle kabul edilmeyeceğini de biliyor.

‘ÖLÜM BENİM YÜZÜME TUTULAN AYNA OLDU’

Nalan Türkeli'nin son kitabı ise; “Belki de Hiç Yoktu Ölüm.” Önümüzdeki günlerde okurla buluşacak olan kitabın onun için başka bir anlamı var: “2008'in 15 Şubat'ında oğlumu kanserden yitirdim. O süreçte yoksullukla mücadele ederken hastanelerde yaşadığımız, yoksulluğun beraberinde getirdiği çaresizliğiz anlattım. Bizi yok saymalarını, hiç saymalarını yazdım. İnançlarımı yazdım, kendimle yüzleştim. Yavrumun ölümü bana büyük bir hayat dersi oldu. Ölüm, benim yüzüme tutulan bir ayna oldu. Kabullenemedim bu ölümü.”

Nalan Türkeli'nin oğlunun ölümünü kabullenemediği evine atılan ilk adımda da belli oluyor. Her yer oğlunun fotoğraflarıyla dolu.“Böyle daha zor değil mi?” sorusuna, çaresiz ve kırgın bir ses tonuyla “Ben onu kutulara, dolaplara koyup kaldıramam” oluyor.

‘KENDİ CAMİAMIN SESİ OLMAK İSTİYORUM’

Çocukluğundan beri yazdığını söylüyor Nalan Türkeli. Önce şiirle başlamış, sonra küçük öyküler yazmış. Sonrası için ise şöyle diyor: “Baktım ki, daha ciddi şeyler yazmam gerekiyor. Kendi mutsuzluğumuz da göz önünde ama çevremizdeki insanlar da mutsuz. Ben bunu çok iyi anlatamayacağım ama anlatabildiğim kadarıyla kendi camiamdan yola çıkarak, ben de bir ses olabilirim, diye düşündüm ve böylelikle yazmaya başladım.”

İŞPORTACILIĞI BIRAKMAK İSTİYOR

İşportacılığı mecbur olduğu için yapıyor, “Benim için yaşam tarzı olmamalı" diyor. Sokakta çalışmak zor. Kadıköy'de başından geçen bir olayı anlatıyor: “Kurmalı oyuncaklar satıyorum. O oyuncakların ses çıkardığı gerekçesiyle bir kafede çalışan garson tarafından dövüldüm. Şikâyetçi oldum. Bu karşılaştığım tek kötü örnek değil. Bakışlardan rahatsız oluyorsunuz. Baktığım pencere o kadar geniş ki. Birçok şeyi sokakta görebiliyorum. Binlerce insan gelip geçiyor, ayakaltı tezgâhındayım. Bakış ve sözle sizin kadınlığınızı, insanlığınızı aşağılayan, hor gören, kirletmek isteyen o kadar çok tutumla karşılaşıyorum ki. Sırf fizyolojik yapınızdan dolayı, kadın olduğunuz için kendine pay çıkartmak isteyen o kadar çok bakışlarla karşılaşıyorsunuz, sözler duyuyorsunuz. Bazen duymazlıktan geliyorsunuz. Bazen de öfkenize hakim olamıyorsunuz, karşılık veriyorsunuz.”

Nalan Türkail, oldukça heyecanlı. Yapmak istediklerini hızlıca anlatıyor. Ancak, yaşamının gerçekliğinin bazı şeyleri hemen yapmasına engel olduğunun da farkında. Yazabilmek sürekli bir zamanı yok. Günün hengâmesinin ardından kendinde yazma gücünü bulabilirse yazıyor.

Hayatında yapmak istediği en büyük değişiklik ise, “milyonlara hitap edebilecek bir kalem ile köşesi.” Bu arzusunu, “Toplumun sesi olmak istiyorum” sözleriyle açıklıyor. ANF

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.