HDP Nasıl Bir Strateji İle Barajı Aşar?

HDP Nasıl Bir Strateji İle Barajı Aşar?

HDP çizgisini temsil eden siyasi partiler 2007 ve 2011 seçimlerine bağımsız adaylarla girmiş ve mecliste temsil imkânını elde etmişlerdi. Ancak HDP önümüzdeki seçimlere artık parti olarak gireceğini açıkladı.

Kuşkusuz bu karar sadece HDP ve seçmenini ilgilendiren bir durum değil; başta Türkiye’deki demokrasi meselesi olmak üzere, en çok da devem etmekte olan barış sürecini etkileyebilecek bir karardır. Çünkü HDP’nin, 12 Eylül Anayasasının ürünü olan %10 seçim barajına takılması, sıradan bir partinin barajı geçmemesi şeklinde yorumlanmayacaktır. Böyle bir sonucun esas olarak iki önemli tartışma konusunu gündeme getirmesi mümkündür:

1)Kürtlerin mecliste temsil edilmemesi 
2) Meclisin meşruiyeti

HDP! Ya Şimdi ya Hiçbir Zaman

Söz konusu iki nokta ayrı bir yazıda ele alınabilir. Ancak şimdi bu konuyu bir tarafa bırakarak, HPD’nin kararı ve seçim barajını aşma durumu üzerinde birkaç söz söylemekte yarar var. Bana kalırsa HDP’nin bu kararı doğru bir karardır. Bence asıl sorulması gereken soru şudur: ‘HDP şimdi parti olarak seçime giremeyecekse daha ne zaman girecek?’ Evet, bu soru önemlidir. Biliyorum,  çantada keklik 35-40 milletvekilini bırakıp,  adeta ‘ ya hep ya hiç’ mantığıyla risk alınmaz diyenler var ve olacaktır. Ancak hemen belirtelim ki risk almak sadece ticarete özgü bir durum değildir; siyasetin doğasında var ve siyasi risklerin bedeli ticari risklerden çok daha ağırdır Hatta bazen ticari risk sadece ekonomik bir kayba yol açarken, siyasi riskler kelle bile götürür. Yine de ben her şeye rağmen sorduğum sorunun arkasındayım. Bana göre bu sorunun en kestirme cevabı şudur: HDP! Ya şimdi, ya hiçbir zaman!

Eğer HDP, Kürt meselesinin çözümünü en önemli siyasi hedef olarak önüne koymuşsa bu hedefle bağdaşır politikalar geliştirmek durumundadır. Şüphesiz bunun yolu da kamuoyu nezdinde güçlü bir desteğe sahip olup mecliste yüksek bir temsili elde etmekten geçmektedir. Bağımsız adaylarla bu destek ve temsili sağlamak mümkün değildir. Çünkü bağımsız adaylar dar bir bölgede sıkışıp kalmaktadırlar.  Oysa HDP’nin en çok oy aldığı Kürtler Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış durumdadırlar.

2002 seçimlerinde DEHAP %7 civarında oy almıştı. Son olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş %9.8 alarak baraj kıyısına dayandı.   Elbette sadece üç adayın yarıştığı cumhurbaşkanlığı seçimleri,  20 civarında partinin katılacağı genel seçimlerle kıyaslanamaz. Ancak yine de seçimin gidişatı açısından ciddi fikir verir.

Baraj Aşılabilir mi?

Kanımca iyi bir çalışma ve doğru bir seçim stratejisiyle HPD barajı aşabilir ve HDP’nin barajı aşması, hem barış süreci hem de Türkiye demokrasisi açısında önemli bir kazanım olacaktır.  Bu gerçeğin farkında olan AK Partili yetkililer bile HDP’nin  barajı aşmasından memnuniyet duyacaklarını dile getirmektedirler.  HDP/BDP bloğu 2014 yerel seçimlerinde 3 milyon civarında oy alırken, Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 3,6 milyona ulaştı.  Bu durumda, yaklaşık 50 milyon seçmenden %83-85’inin sandık başına gittiği bir seçimde, barajı aşabilmek için aşağı yukarı 4,5 milyon oy gerekecektir.  Aslında hedefe odaklı bir mücadeleyle bu orana ulaşmak mümkündür. Peki, nasıl bir strateji barajı engel olmaktan çıkarabilir?

Barajı Aşmanın Yedi İlkesi

1)Önce Kürt kulvarında siyaset yapan Kürt siyasi parti ve oluşumların birliğini, daha doğrusu seçim ittifakını sağlayarak ortak bir zeminde hareket etmelerini sağlamak. Unutmamak gerekir ki Türkiye’de legal zeminde siyaset yapan yegâne parti HDP değil;  KDP; HAKPAR, HÜDAPAR ve PAK gibi partiler de var.  Bugün bu partilerden ikisinin (PAK ve HAKPAR) geçmişte dayandıkları DDKD ve Özgürlük Yolu gibi yapılar, daha 12 Eylül darbesinden önce Diyarbakır, Batman ve Ağrı’da belediye seçimlerini alabilecek kadar yasal zeminde örgütlü yapılardı. Dolayısıyla HDP’nin bu partilerle yapacağı seçim ittifakı, hiç beklenmedik bir sinerji yaratır. Seçimlere katılımın Kürt bölgesinde, Batı’ya nazaran %8 civarında daha düşük olmasının çeşitli sebepleri vardır,  fakat önemli bir sebep de bu partilerin temsil ettiği seçmenin ilgisizliğinden de kaynaklanmaktadırBelki iddialı bir tez olacaktır, ancak bana göre, HDP’nin en güçlü Türk solu partisiyle yaptığı seçim ittifakı, en güçsüz görünen Kürt partisiyle yaptığı ittifak kadar oy getirmez.  Şüphesiz Türk solu ve diğer demokratik kesimlerle seçim ittifakları yapılabilir, ama ondan önce Kürtler arasında yapılması kaydıyla.

2) HDP oy aldığı kitlelerin(en başta da Kürt toplumunun) sosyolojik yapısını iyi analiz ederek aday belirlemelidir. Bir kere HDP’ ye oy veren Kürtlerin en azından %80-85’i camiye giden, dinine bağlı, mütedeyyin olarak bilinen insanlardır.  Dini hassasiyetleri noktasında AK Parti seçmenine çok benzerler.  O nedenle HDP bu sosyolojik gerçeği göz önünde bulundurarak aday belirlemeli, ‘aşırı solcu’ duruşlarıyla ön plana çıkan adaylardan çok, toplumun her kesimine saygılı, bununla birlikte dini hassasiyetleri olan adaylara imkân tanımalıdır. Kısacası HDP, Altan Tan gibi dindar demokratların sayısını artırmalıdır.

3) HDP’nin ağır topları olarak bilinen Selahattin Demirtaş, Osman Baydemir, Osman Özçelik ve Altan Tan gibi şahsiyetler; Kürdistan bölgesinde değil, Batı’da aday olmalı ve seçim süreci boyunca Marmara Bölgesi gibi Türkiye’nin oy deposu olarak bilinen bölgelere özel bir önem vermelidirler.  Seçimlere parti olarak girildiği bir ortamda Selahattin Demirtaş’ı Hakkâri’de aday göstermenin geçerli bir mantığı yok. Yine adaylar belirlenirken, bedel ödeyerek adları adeta Kürt davası ile özdeşleşmiş kimi aileler var. Örneğin Bedirhaniler, Cemilpaşalar, Babanlar, Nehriler, Arvasiler, Şêx Seîd Ailesi,  Dr. Nurettin Zaza,  Seyit Rıza ailesi, Nuri Dêrsimî ailesi gibi.  Mümkünse bu ailelere mensup olup halk üzerinde etkin olan şahsiyetler de aday gösterilmelidir.

4) HDP, Alevi ve Hıristiyanların mecliste temsili için daha önceki seçimlerde hatırı sayılır fedakârlıklar yaptı.  Ancak Türkiye’deki Arap azınlığın, özellikle Mardin, Siirt ve hatta Hatay’da bile Kürtlerle içi içe yaşadıkları biliniyor. HPD onları da kucaklamalı ve IŞİD’in Kürt varlığını hedef aldığı bir ortamda,  bir Arap-Kürt düşmanlığının olmadığı mesajını vermelidir.

5) Kürtler ve Türklerin bir kader birliği var. Türkiye partisi olmak, Türkleşmek anlamına gelmez. Kürtler Türkiyelileşirken, Türkler de Kürdistanileşmeli. Kürt ve Türklerin, iç içe ve yan yana, kardeşçe yaşamasını hedefleyen politikalar belirlenirken,  dışlayıcı milliyetçiliklere prim veren bir anlayış değil, kucaklayıcı bir dil seçilmelidir.

6) AK Parti, Kürt meselesinin çözümü yönünde irade beyan etmiş bir siyasi oluşum olarak barış süreci projesinin en önemli bileşenidir. Türkiye siyaset yelpazesinde, henüz AK Parti dışında, Kürt meselesini çözmeye aday başka bir parti bulunmamaktadır. Başbakan Ahmet Davutğolu’nun, Diyarbakır’da Kürtçe konuşup Kürtçeyi kardeş bir dil olarak görmesi barış için umutlarımızı artırmaktadır. Bu anlamıyla Ahmet Davutoğlu hem Türkler, hem de Kürtler için bir şanstır.  HDP seçim stratejisini belirlerken, Kürt meselesinin çözümünde paydaşı olan AK Parti gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır.  Diğer partilere gelince, ne yazık ki, aklı AP Partinin iktidarında olanların gözü barış ve Kürt sorununu çözmede değil.  Kısacası HDP seçim stratejisini AK Parti karşıtlığı temelinde şekillendirmemeli, değişimden yana tavrı ve projeleriyle halkın desteğini sağlamaya çalışmalıdır.

7) Şüphesiz barajı aşmayı mümkün kılacak çok önemli bir gelişme de,  PKK’nin gelecek Newroz’da,  artık Türkiye’de silahlı mücadeleyi tamamen bıraktığı ve demokratik siyaseti esas aldığı yönündeki bir çağrı ve girişimi olacaktır.  Böyle bir durumda HDP, Türkiye’nin her tarafından açıkça propaganda yapma ve kendi politikalarını Türk ve Kürt halklarına anlatma fırsatı elde edecektir. İşte o zaman HDP gerçek anlamda Türkiye partisi olma şansını elde edecektir.

Kanımca HDP bu noktaları dikkatte aldığında barajı rahatlıkla geçecektir. Bu seçimde %10 barajını aşabilen HDP’nin daha sonraki ilk seçimde %15’i aşması ve yakın gelecekte ana muhalefet ‘koltuğuna’ aday olması mümkündür.  Sonuç olarak ben bu seçimin iki yıldızının, en azından değişim vadeden AK Parti ve HDP olacağını tahmin etmekteyim.

Doç. Dr. Abdullah KIRAN (MŞÜ, Siyasetbilimci)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum