Hamit Geylani ile söyleşi

Hamit Geylani ile söyleşi

BDP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani: “Türkiye’nin idari yapısının vesayetçi, hantal ve sömürücü karakterini ameliyat masasına yatırmak gerekir.”

ERKAN ÇAPRAZ / YÜKSEKOVA HABER

BDP Hakkari Milletvekili Geylani, ‘İki dilli hayat’ ve ‘Demokratik Özerklik’ konularında Başbakan Erdoğan’ın TBMM’de yapmış olduğu değerlendirmeler ve gündemdeki çeşitli konularla ilgili Yüksekova Haber Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz’ın sorularını yanıtladı:

54722

Başbakan Erdoğan’ın Bütçe Görüşmeleri sırasında ‘iki dilli hayat’ ve ‘demokratik özerklik’ konusunda yaptığı değerlendirmeyi nasıl buluyorsunuz?

Meclis Genel Kurulu’nda Erdoğan’ın o çok agresif ve hezeyan dolu konuşması karşısında bizim grubun tepkisi çok yükseldi. O esnada ben de dedim ki, “Allah şu Kürtlerden razı olsun. Eğer Kürtler de olmasa Türkiye gündemsiz kalacak. Sayın Başbakan o konu da olmasa siz ne konuşacaksınız.”

Kürt halkının değer yargıları, var olma mücadelesini küçümseyen, yok sayan, onu sisteme ihbar eden ve meclisteki diğer 2 parti olan CHP ve MHP ile böyle gülücüklü mesaj dağıtır gibi tüm o hezeyan dolu konuşmasını Kürtlerin özgürlük mücadelesi üzerine inşa etti. Şimdi tabi Kürt coğrafyasında bir asrı aşkın bir süredir çok bedeller ödenmiş olmasına karışın Kürtler anadillerinden, kültürlerinden ve onurlarından vazgeçmemişlerdir. Bundan sonra da vazgeçmeleri mümkün değildir. Sistemin, AKP ve benzeri siyasi partilerle diğer kuruluşları, sistemin DNA’sında bulunan korkular, şüpheler ve varsayımlar üzerine kurulmuştur. Bu nedenle bir bütün olarak demokrasi ve barış güçlerinin özel olarak Kürt halkının bu yönlü çıkışlarını korku ile karşılamaktadırlar. Korkuları da vatanın bölünmesidir. Onun için her hezeyana düştüklerinde ülkenin ortak değerleri limanlarına sığınarak çirkin politikalar yapmaktadırlar. Tek milet, tek bayrak, tek dil, tek vatan ve benzeri ezberler gülünç ve yılların ezberleridir.

- Partiniz özellikle “Tek vatan, tek millet, tek bayrak ve tek dil” söylemini nasıl değerlendiriyor?

Bu konudaki görüşlerimiz açık. Tek vatana bir diyeceğimiz yok bu vatan Edirne’den Şemdinli’ye kadar hepimizindir. Bu vatanın tam aksine bir çakıl taşını biz bu gerici sisteme yedirmeyiz. Yerse boğulur çünkü. Tek bayrağa gelince, bir bütün olarak vatanın birliğini simgeleyen bayrağa da şimdiye kadar bir itirazımız olmamıştır. Ama tek millet, tek dil, tek kültür söylemleri Allah’ın buyruklarına aykırıdır başta, insanın varoluşuna ve doğasına aykırıdır. Aykırılıkta direnç göstermek sistemlerin çöküşüdür. Türkiye, yıllardır bu çöküşü yaşamaktadır. Bu ülkede birden çok halk vardır. Halk olduğuna göre bunların dilleri vardır, kültürleri vardır. Çoğulculuğun gereği de budur. Onun için diyoruz ki Kürtler vardır. Kürtlerin anadilleri, kültürleri vardır. Binlerce yıllık Mezopotamya’nın, Ortadoğu’nun en üst kavram ve değerleridir. Bugüne kadar tüm soykırım asimilasyon ret, inkâr, imha politikalarına karşı direnen Kürtler çok bedeller ödeyerek bugünlere kadar gelmişler ve dimdik başları göğe bakarcasına ayaktadırlar. Tanrı’ya ve insan doğasına karşı gelmek insanlığın ve çağcıl hukuk normlarının kabul etmediği duruşlardır.

- ‘Demokraik Özerklik’ taslağı gündeme gelir gelmez tartışma odağı oldu. AKP buna demokrasiye suikast dedi. Suikast mi gerçekten?

54724Kâinatın var olmasından bugüne güneş hep doğudan doğmuştur. Ve tüm insanlığı ısıtarak batıya doğru ilerlemiş, onun için Kürt coğrafyasına da güneş hep doğmuştur, doğacaktır. Güneşimizi karartmaya kimsenin gücü yetmez.

Sistemin her şeyi tekleştirmesinin yanında tekleyen sistemin kendisi oluyor. Sadece son 30 yılda bu ülkede yaşanan vahşet, şiddet ve çatışma kültürü, ülkenin tüm değerlerini heba etmiştir. Başta 50 bin insanın can kaybı, trilyonlarca dolar ekonomik kayıp, 4 bin civarında Kürdistan coğrafyasındaki köylerin yakılıp, yıkılıp talan edilmesi ve dört milyon insanımızın mecburi göçe ve sefalete zorlanması, 17 bin faili meçhul cinayet, milyonları aşan gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler… İşte sistemin kalbini tek tek attıran ve durma noktasına getiren bir anlayış. Bu anlayış karşısında barış, demokrasi, çağdaş hukuk insan hakları, insan onuru ve benzeri argümanların susturulması ise sisteme kazandırmamış hep kaybettirmiştir. Bu nedenle bu ülkenin toplumsal barışı ve demokratikleşmesi için yeni demokratik bir idari yapılanmayı Türkiye’nin geneli için bir proje olarak tartışmaya açmak, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in dediği gibi bu ülkeye suikast teşebbüsü değil, tam aksine ülkeyi Ergenekon ve benzeri suikastlardan kurtarma anlayışıdır. Teşebbüs aşamasında bile kalmayan asıl suikast, 17 bin faili belli ama meçhul edilen suikastlardır. Asıl yaşananların nedeni bu sistemde empati, diyalog ve tartışma kültürünün olmayışıdır. Diyalog ve tartışmadan korku refleksleri nedeniyle hep kaçamaklar yapılmıştır. Dünyanın her yerinde şiddet içermeyen şiddete somut ve yakın çağrı yapmadıkça en aykırı görüşün ifade edilmesi ve tartışılması çağın ve insan doğasının gereğidir.

- Seçimin ardından anayasada değişikliklere gidilmesi planlanıyor. Sizce AKP bu anayasayı değiştirir mi? Bu yöndeki açıklamaları samimi buluyor musunuz?

Şimdi bunların tek demokratik açar anahtarı demokratik cumhuriyetin ABC’si olan Demokratik anayasa’dır. Bugüne kadar 17 yama değişiklikle 82 darbe anayasasının darbe ruhu dışlanamadı. Bu anlayışla da bu ülkeyi bir asır daha darbe anayasasına mahkum etme anlayışı yatıyor. Onun için biz diyoruz ki, bu anayasası değişmekle hadise çözüme ulaşmaz. Bu anayasayı yok sayarak yepyeni bir anayasa yaratmak kaçınılmazlığı ortaya çıkmıştır. Yeni bir anayasa, bu ülkede yaşayan 72 milyon insanımızın birlikte anayasal vatandaşlık temelinde kucaklayan hiçbir etnik kültür, cinsiyet, inanç ve benzeri ayrımları yapmadan herkesi eşit gören bir anayasa olmalıdır. Bu anayasanın ülke yaşamında herkes kendi anadili ile inancıyla, cinsiyetiyle, kendisini özgürce ifade etmesi, andili ile eğitim görmesi, yaşamın her alanında kendisini örgütlemesi ve o alanlarda iktidarlaşmayı da hedeflemesi noktasında anayasalar toplumsal sorunlara yanıt olurlar. Demokratik anayasaların vazgeçilmez temel iki unsuru vardır. Birincisi, toplumsal uzlaşmadır, ikincisi uluslar arası çağcı hukuk normlarına uygunluğudur. Bu temelde anayasaların dibacesi yani başlangıç ilkeleri çok önemlidir. Çünkü tüm maddeler kaynağını başlangıç karakterinden alır. Oysaki 82 darbe Anayasası’nın başlangıç ilkelerine baktığımız zaman, tekçi, ırkçı, yaşamın her alanını Türk aidiyetinin menfaatlerine, onuruna ve yüceltilmesine bağlamaktadır. Oysaki demokratik anaysalar menfaatler üzerine değil, çağdaş hukuk normları üzerine inşa edilir. Anayasa’nın değişmez 4 maddesinden biri de hiçbir düzenleme, hiçbir madde başlangıç ilkelerine aykırı olmaz diyor ve işi bitiriyor. Ne var ki dünyada değişmeyen tek bir şey vardır o da değişimin kendisidir. Çünkü bu mantığa göre sadece 2 maddeyi örnek gösterirsek, anayasanın 42. maddesi bu ülkede Türk dilinin dışının hiçbir dille eğitim yapılamaz diye geçer. 62. maddesi, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.’ Buna bağlı olarak yaşamın çok alanında da, ‘Ne mutlu Türküm diyene’, ‘Bir Türk dünyaya bedel’, ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ ve benzeri ırkçı, ayrıştırıcı, toplumu geren söylem ve pratiklerle doludur. Onun için Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes sadece Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşıdır. Türklerin dışlında 20 milyon Kürdü bir tarafa bırakırsak, Araplar, Çerkezler, Ermeniler, Lazlar ve çokça değişik aidiyetler vardır.

Özce bu anayasa değişiklerle adam olmaz. Yepyeni bir anayasanın inşası için barış ve demokrasi partisi olarak Türkiye’nin demokratikleşmesinden ve toplumsal barışından yana olan geniş bir kesimle birlikte yeni bir anayasanın inşasına çoktan başladık bile. Şimdiye kadar değişik, illerde geniş katılımlı çalıştaylar yaptık, bu çalıştaylarda alternatif görüşler tartışma konusu olmuştur. Genel konularda büyük bir uzlaşma sağlanması karşısında doğal olarak anayasa hukuku tekniği ve anayasal teoriler bağlamında değişik görüşler de en derin bir şekilde tartışma konusu oluyor. Ama sonuç olarak bu ülkenin yaşamsal sorunlarına yanıt olabilecek gerçekten demokratik bir anayasa yoldadır.

- Bu çalışmanız ne zaman tam olarak sonuçlanır?

En yakın bir tarihte halkımızla ve kamuoyunun tartışmasına açacağız. Bu çalışmanın finalini Ocak ayının sonu itibariyle Ankara’da anayasa hukuku otoriteleri, akademisyenler, bilim adamları, yazarlar, insan hakları kuruluşları, sendikalar ve toplumun tüm tabaka ve katmanlarıyla yeni bir anayasayı masaya yatırıp halkımızın onuruna denk düşecek bir çalışmayı ortaya çıkarmayı hedefliyoruz.

- Başbakan, ‘Bu ülkeyi kimsene ameliyat ettirmeyiz” demişti. Burada üstü kapalı bir şekilde BDP’ye, ‘sadece biz ameliyat ederiz’ demek mi istedi?

54725Anayasalarda önemli olan hak ve özgürlüklerdir. Hak ve özgürlükler çok önemli konuları içeriyor. Bununla birlikte ülkenin idari yapılanması bu hak ve özgürlükleri gerçekleştirme noktasında önem kazanıyor. Örneğin bu ülkenin idari yapısı, parlamenter sistem mi olsun, başkanlık sistemi mi olsun, senatodan mı oluşsun veya benzeri formüller mi olsun tartışmalarla birlikte en önemli konu bu günkü Türkiye’nin idari yapısının vesayetçi, hantal ve sömürücü karakterini ameliyat masasına yatırmak gerekir. Başbakan asıl bu ameliyattan bahsetsin. İşte bu ameliyatı yapıyoruz. Vesayeti, hantallığı, vurgunu, talanı sistemin idari yapısından sökmeye çalışıyoruz. Sistemin kendisi de bunun farkında.

- Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunda AKP de daha önce benzer bir çalışma yapmış ancak düzenlediği kanun veto edilmişti öyle değil mi?

2004 yılında bir nebze de olsa yerel yönetimlerin demokratikleşmesi noktasında bir kanun tasarısını AKP hükümeti biraz da 1921 anayasasını taklit ederek, çeyrek cesaretle tasarıyı Meclisten geçirdi (Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı). Ancak, her konuda olduğu gibi dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer topluma küçük bir nefes aldırabilecek bu kanunu da veto etmişti. AKP bu vetoya boyun eğerek veto gerekçeleri doğrultusunda yasayı kuşa çevirerek bugünkü olumsuz noktaya taşıdı. Oysaki yerel yönetimler bir ülkenin ve o ülkenin demokratik sisteminin kalbi, can damarlarıdır. Eğer yerel yönetimler halktan başlayarak yaşamın tüm sosyal alanlarında ekonomide, siyasette, kültürde halk gerçeğini ifade ediyorsa o sistem halkçıdır, o sistem demokratik ve meşrudur. Ama Türkiye’deki sistem tüm bu belirlemeden uzaktır. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak adına uzun bir süreden beri demokratik özerklik projemizin Türkiye kamuoyunun tartışmasına açtık. Fakat tartışma kültürü olmadığı için sistemin korkulu rüyası olmuştur. Oysaki korkunun ecele faydası yoktur. Bu proje, büyük ölçüde pozitif karşılık bulmuştur. Olumlu tartışmalar noktasında pratikte de çoğu yerde anlam kazandırmıştır. Çünkü proje, ayrıştırıcı değil birleştiricidir. Bölen değil birlikteliği en demokratik bir biçimde ama eşit koşullarda savunan bir anlayıştır. Proje sadece Kürt coğrafyası için öngörülmemiş, ülkenin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine kadar yereldeki hukuksuzlukları, merkezi sistemin vesayetinden kurtarmak için öngörülen yerel yönetimlerin köy biriminden başlayarak toplumun her katmanını kapsayacak şekilde yönetim anlayışında kendi kaderini belirlemeyi hedef alıyor. İnsanların ve halkların kendi kaderlerini belirleme en ilahi en hukuki ve en insani bir haktır. Ama korkaklar bunu hep ayrılma olarak algılarlar. Oysaki insanların iradesi çoğunlukla birlikten yanadır. Türkiye’deki Kürtlerde bu birlikteliğin savunucusu ve en temel dinamiğidir. Onun için bu korkuyu herkes atsın eşit birlikteliğin inşasına gelsin.

- ‘Ayrı bayrak’ tartışmalarına ne diyeceksiniz?

Şimdiki sistemde bile yerelde belediyeler var, belediye encümenleri var, İl Genel meclisleri var, muhtarlıklar var ve yaşamın her alanında tarımda, sağlıkta, eğitimde, sendikada insan haklarında ve benzeri alanlarda örgütlenmeler vardır. Ama bunlar tümü sistemin baskısı, sınırlayıcı uygulamaları altındadır. Amaç bu baskıların kaldırılması ve bu yerel birimlerin demokratikleşmesidir. Her birimin bir bayrağı, bir sembolü vardır. Neden olaylar çarpıtılıyor. Belediyelerin, sendikaların bayrakları vardır. Ülkenin bütünlüğünü temsil eden bayrağa kimsenin itirazı yok ama oluşacak her demokratik yapılanmanın bayrağı, sembolü olması kimseyi korkutmamalı.

- Demokratik Özerklik taslağının temel referansı ne oldu?

Demokratik özerkliğin temel referansı savaş koşullarında çıkarılan ve 1 Şubat 1921 tarihli ilk anayasadır (Teşkilatı Esasiye Kanunu). Şimdi bu anayasanın idare başlıklı 10’uncu maddesine bakalım:

“Türkiye’nin idari yapısı, vilayetlere, vilayetler ilçelere, ilçeler nahiyelere ayrılır. Yereldeki hizmetler de özerktirler. Dış siyaset, yargı, iç siyaset, askeri işler, uluslar arası ekonomik işler, merkezi idarenin yapacağı işlerdir. Bu hizmetlerin dışında; vakıflar, medreseler, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işleri ise büyük millet meclisi tarafından çıkarılacak yasalarla il meclisleri tarafından yerine getirilecektir.”

Peki bu sistem her dara düştüğünde bu ülkenin değer yargıları limanına sığınmıyor mu? Atatürk, Mustafa Kemal, Büyük önder demiyor mu? Mustafa Kemal, Kürtler için bu idari yönetimi uygun görürken Kürt ve Kürdistan söylemlerinden kaçınmazken, Kürdistan mebusları kendi yöresel giysileri ve anadilleriyle mecliste temsil edilirlerken dünyanın sonu mu oldu. Her şeyden önce Mustafa Kemal’i inkâr etmesinler. Şimdi bu çalışmalar bağlamında Türkiye genelinde özel olarak da Kürt coğrafyasında bu projeye sıcak bakılması ve bu projenin en önemli gereği olan anadilin güncelleşmesi ticarette, sosyal yaşamda, diyalogda tüm özgürlükler noktasında kendi anadilin resmi dil olan Türkçe ile birlikte yani iki dilli yaşamdan neden korkuluyor? Neden rüyaları haram oluyor?  Türkçe dilinin resmi dil olması noktasında da bir sıkıntı yok. Ama bununla birlikte eğitimde ve öğretimde yaşamın her alanında Kürt dilinin de kullanılması Kürtlerin en doğal, en hukuki, en meşru haklarıdır. Bu hak da kazanılmıştır, hem de çok bedeller ödenerek. Bu kazanımları, kimse geri alamayacağı gibi, kazanımlar uygar insanlık yaşamı noktasında gün geçtikçe daha da pozitif boyutlara ulaşacaktır.

- Yeni yıla giriyoruz, bu vesileyle vermek istediğiniz mesaj nedir?

Görüşlerimizde birtakım eksiklikler, fazlalıklar olabilir. Bunlar uygarca ama dostça, samimi bir şekilde tartışıldığı zaman bu ülkenin birliği içinde ortak bir yaşamı yaratmamamız için hiçbir neden yoktur. Onun için herkese çağrımız, birlik olalım, beraberce bu ülkenin toplumsal barışını ve demokratikleşmesini yeni bir demokratik anayasa ile demokratik cumhuriyetin inşasını tamamlayalım. Bu duygu ve düşüncelerle 72 milyon yurttaşımızın yeni yılını en sıcak duygularla yürekten kutluyorum. 2011 yılının başta tüm halkımıza, özelde de tüm Hakkarili sevgili kardeşlerime barış, demokrasi, özgür bir yaşam getirmesini candan diliyorum.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
34 Yorum