Güneşin ülkesinden evrensel sanata

Güneşin ülkesinden evrensel sanata

Birçok konuda adından sık sık söz ettiren Batman, son zamanlarda apayrı bir konu üzerinden, sanat üzerinden anılmaya başlandı. Ressam Ahmet Güneştekin’in sanatı üzerinden...

NECİP ÇAPRAZ / YÜKSEKOVA HABER

Batman, Güneydoğu Anadolu’nun zengin ve gelişmiş illerinden biri. Raman petrolünün etkisiyle çok kısa sürede büyümüş bir şehir. Kentsel büyüme ve beraberindeki nüfus artışı ile devletin siyasi görüşü birleşince petrolün de pek bir anlamı kalmamış şehirde. Her ne kadar daha çok ekonomisi ile anılsa da Kürt coğrafyası olması ve köklü bir kültürel mirasa sahip olmasının ağır yükü ona biraz pahalıya patlamış. Sahip olduğu değerleri koruma mücadelesi boyunca çok acı çekmiş Batman. Özellikle 90’lı yılların derin operasyonları sonucu faili meçhul cinayetlerin en çok işlendiği yer olmuş.

Birçok konuda adından sık sık söz ettiren Batman, son zamanlarda apayrı bir konu üzerinden, sanat üzerinden anılmaya başlandı. Ressam Ahmet Güneştekin’in sanatı üzerinden...

Batman’ın mahzun topraklarında şekillenmiş hayatlar içinden bir sanatçı ruhuyla açılmış dış dünyaya Ahmet Güneştekin. Çocukluğunda resmettiği hayallerini gerçekleştirmek için uzun yıllar çalışmış, direnmiş. Uzun ve birçok engelle dolu yolun şu an durduğu yerinde o artık uluslararası bir ressam. Hem özgün hem de birçok yönden farklı sanatçılığıyla çağdaş sanat piyasasının gözdeleri arasında yer alıyor. Batman’ın petrol kenti olarak tanınmasının yanında artık dünya çapında bir ressamla da ünlü olduğunu söyleyebiliriz.

ahmetgunestekin3.jpg

Evrensellikten asla ödün vermeyen ve kendisini dünya vatandaşı olarak tanıtan Güneştekin, yerellikten evrenselliğe uzanan sanat yaşamı içinde Kürt kültürünün köklü katkıları olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Önyargıların çok olduğu bir toplumda milliyetçi olarak algılanmadan ait olduğu milliyetin değerlerine olan sevgisini ifade etmenin zorluğunu sıkça yaşan biri olarak Kürt olmaktan onur duyduğunu bize de söylemekten çekinmiyor Güneştekin. Zaten ait olduğu kültürün köklerinden yetiştirdiği sanatını tüm dünya kültürleriyle buluşturabilmesini Güneş simgesiyle her resminde vurguladığını söylüyor. Medeniyetin kendi doğduğu topraklardan yayıldığı gerçeğiyle hareketle onur duymanın gayet masum bir davranış olduğunu düşünüyor. Yine bu düşünce paralelinde, dünyadaki 410.000 sanatçısı içinde 260. sıralara kadar tırmanmasıyla hem Kürt’ün hem de Türk’ün onur duymasını haklı buluyor.

Yüksekova Haber olarak, bu kadar dolu ve nitelikli bir kişiliği daha yakından tanımanın onuruna erişmek için Güneştekin Sanat Merkezi’ndeki atölyesinin kapısını çaldık. Batman’da bir evin kapılarının bir misafire açılması gibi açılan kapıdan büyük bir heyecanla içeri girdik. 2010 yılında sanattan elde ettiği gelirle kurduğu Güneştekin Sanat Merkezi’nde soluduğumuz daha ilk nefeste kendimizi yüzyıllar öncesindeymişiz gibi hissetmeye başladık. Yüzümüze serin bir hava içinde çarpan tarih kokusuyla duvarlardan bizi izleyen tablolar arasında adeta mahsur kaldık. Mahsur kaldık çünkü onu bugüne kadar yakından tanıyabilmenin çabasına girmediğimiz için mahcup kaldık. Zira öyle büyülü bir atmosfer yaratmış ki Güneştekin, onu anlamamak için hiçbir sebep bırakmamış ortada. Yani bir sanatı, sanatçısı daha hayattayken anlamak için… Güneştekin’i anlamak için…

Güneştekin Sanat Merkezi’nde görüp yaşadıklarımızı size de en azından biraz hissettirebilmek için sizin adınıza sorduk ve o da gayet mutlu bir heyecanla cevapladı. İlk sorumuzu merakla bekler gibiydi ve biz de onu daha fazla bekletemedik.

Batman’dan sanatın merkezi İstanbul’a… Bunu özetle anlatır mısınız?

Ben 1966 yılında Batman’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi tamamladıktan sonra özel yetenek sınavıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesine yazıldım. Yeteneğimi köreltir düşüncesiyle kısa bir süre sonra bu akademiden kendi isteğimle ayrıldım. Bir süre ticaretle uğraştıktan sonra Beyoğlu’nda ilk atölyemi kurdum. Coşkun Aral’la başladığımız “Bilgi Otobüsü” projesi kapsamında Türkiye’nin birçok yerini dolaştım. Ardından “Güneşin İzinde” projesiyle 81 ili kapsayan projeye başladım. Çalışmalarıma Güneştekin Sanat Merkezi’nde devam etmekteyim.

ahmetgunestekin4.jpg

Sanatınızdaki sırlarınızdan bahsedelim biraz. Resim dilinizi nasıl tanımlarsınız?

Sanat özü itibariyle gizemlidir. Ve aslında herhangi bir duygunun ya da herhangi bir şeyin tanımı için kurgulanmış ifade biçimlerinin o şeyi, o duyguyu hiçbir zaman tam olarak ifade edemeyeceğine inanırım. En geniş ifadesini bulmuş bir şey dahi eksiktir, gizemlidir. Bu açıdan baktığımızda benim de icra ettiğim sanatta ifadeye kavuşturamadığım çok şey vardır. Mantıksal bir denklem kurarsak eğer, zaten ifadesine varamadığım ve sanatım içinde var olan gizemleri burada da ifade edebilmem sonuçsuz kalacaktır. En geniş ifadeyle şunu söyleyebilirim belki, Sanatımın dili tarihin, mitolojinin dilidir. Mitolojiyi, tarihi anladığımız kadar sanatımdaki gizemlere ulaşabilirsiniz.

Resimlerinizde özellikle kullandığınız renk ya da renkler var mıdır?

Eski dönem birkaç tablo hariç bütün resimlerimde güneş vardır. Güneş, doğup büyüdüğüm topraklarda çok köklü anlamlar taşır. Medeniyet ve insanlık tarihi ile ilgili daha birçok konuda Güneş özel bir yere sahip. Renklerin oluşması üzerinde de güneş ışınlarının direkt etkisi olduğu için bir ressam için özellikle en önemli öğedir. Bu bilimsel yön bağlamında her renk çok özeldir. Bu yüzden özellikle kullandığım bir renk yok. Oluşturmaya çalıştığım kompozisyona en uygun renkler ne ise onlardır o an özel olanlar. Nasıl ki her duygunun renksel bir karşılığı olduğu varsayılır, benim de en çok o anlamda özel anlamlar yüklediğim renkler vardır sadece. Ve dönemsel olarak baktığımızda, bütün renkler resim için özeldir.

ahmetgunestekin6.jpg

Şimdiye kadar kişisel ya da karma; ulusal ve uluslararası kaç sergide yer aldınız, yakın zamanda sergi projeleriniz var mı?

Nadiren sergiler açan biriyim. “Güneşin İzinde” projesi kapsamında şu ana kadar 52 ilde karma pilot sergiler ve “Contemporary İstanbul” sergilerinin hepsinde de kişisel sergiler açtım. Önümüzdeki üç yıl boyunca gerçekleştirilmesi planlanan ulusal ve uluslararası bir dizi sergi projemiz var. Türkiye’nin şu ana kadar yapılmış en büyük güncel sergileri olması düşünülüyor. Bu kapsamda Bursa, İzmir, Ankara, Adana, Eskişehir, Diyarbakır, İstanbul ve Berlin’de olacağız. Bu projede küratör olarak Alman ve Türk sanat tarihçileri yer alacak. Bu yıl içinde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz, Fransa ve Dubai başta olmak üzere dünyanın önemli sanat merkezlerinde bir dizi sergi planımız daha var.

Sanat için ya da resminiz için yıllardır büyük bir emek veriyorsunuz. Bu emeğin manevi yönünü öncelikli sayıp bir kenara bırakırsak, maddi yönden hak ettiği değeri görüyor mu sizce?

“Sanat ve Para ilişkisi” ile “Emek ve Para” ilişkisi arasında hem çok hassas hem de aynı değerde önemli noktalar var. Bir defa sanat ile paranın yan yana anılması gayri etik bir yargı oluşturuyor insanların zihninde. Bu da doğal bir bağıntı kurdurup sanatın paraya alet edildiği, sanatın para için bir araç olarak kullanıldığı fikrini oluşturuyor. Hele hele gelir adaletsizliğinin ve yoksulluğun yoğun olduğu bir ülkede ki net asgari ücretin 700 TL olduğu bir ülkedeyiz; bir tablonun milyon dolarlık rakamlarla anılması bu fikri daha tepkisel-eylemsel bir tavra dönüştürüyor. Bu konuda toplum içinde böyle katı bir yargı varken sorduğunuz soruya verilebilecek bir cevabın zorluğu da daha anlaşılır oluyor. Ama maalesef sanat bu tip toplumsal ya da sanatsal kaygılarla yapılmıyor. Maddi değerin manevi-estetik değerin çok daha önünde belirleyici olduğu bir sanat dünyasında yaşıyoruz. Sanat daha çok bir değişim aracı, bir menkul değer, bir döviz, bir yatırım aracı olarak görülüyor. Sahip olduğu sanatsal değerden çok, imzanın zenginlik olarak yer aldığı piyasası önemseniyor. Bu da ilk söylediğim ile şimdi söylediğim iki farklı kutbun birbirine ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Şimdi özel anlamıyla konuya değerlendirecek olursak, emeğimin karşılığını aldığımı düşünüyorum. Bu karşılığı bir lobinin ya da farklı bir grubun tellallığıyla değil, yıllarca yoğurup bir özgünlüğe kavuşturduğum sanatımın değeri üzerinden alıyorum. Dünya sanatçısı olmaya doğru gidilen yolda bu değerin belirleyici bir rol oynadığı göz önüne alındığında, bu anlamda da hak ettiğimi aldığımı düşünüyorum.

ahmetgunestekin7.jpg

Batman ya da doğduğunuz coğrafya için diyelim; ne gibi projeleriniz var?

“Batman için” demek aslında “İnsan için” demektir benim nazarımda. Bu bakış açısıyla değerlendirdiğimde, Batman için ya da yaşadığım-yaşadığımız coğrafya için başladığım proje kapsamında şu ana kadar yaptıklarımı yapmaya devam ediyorum. Kendimi ya da sanatımı bu projenin sürekli bir devamı olarak görüyorum. Bu çerçevede, yerel özellikleri evrensel özelliklerle buluşturup sanatsal bir niteliğe kavuşturmak bu coğrafya için yapılabilecek en büyük proje olarak görüyorum. Bir Kürt miti ile Yunan mitini bir araya getirdiğimde; Herkül’ü Rüstemê Zal ile aynı meydana indirdiğimde bu projeyi devam ettirmiş oluyorum.

Ahmet Güneştekin’in başarı anahtarı nedir?

Başarının anahtarı bilgidir. Bilginin anahtarı ise araştırmadır, incelemedir. Bu anahtarlara sahip olabilmenin aracı da okumaktır. Bu zincirleme ilişki süreçleri içinde gerçekleşen eylemler sizi başarıya rahatlıkla götürebilir. Tabi bu sürecin ara durakları vardır. Bu duraklar her insanın bulunduğu toplumsal çevre, sahip olduğu kültürel değerler, ekonomik gücü gibi birçok faktöre göre farklılıklar gösterir. Sonuç itibarı ile bu denklem herhangi bir insan üzerinden kurulduğunda, sonucu ya da ara sonucu “Başarı” dediğimiz yere rahatlıkla götürebilir.

Yöneticilere, eğiticilere yeni Ahmet Güneştekin’lerin doğması için neler önerirsiniz?

Teknik boyutlarını bir tarafa bırakacak olursak, bunun en önemli unsuru sevgidir. Saygıyı da beraberinde getiren bu unsuru her eğiticinin ya da bürokratın temel prensip olarak alması gerektiğini düşünüyorum. Sevmediğimiz hiçbir şey bizim için olumlu değildir. Bu sevgiyi zorla ya da örtük psikolojik bir baskı üzerinden kişide yaratamayız. Bunun doğallığı da önemli bir unsur olarak önümüze çıkarıyor. Sevgi ve doğallık bir araya geldiğinde muazzam bir birliktelikle olağanüstü sonuçlar üretirler. Bu ürünler doğruluk, sadakat, moral, sabır ve en önemlisi de topluca düşünüldüğünde saf insani değer olarak ortaya çıkıyor. Çağımızın da muhtaç duyduğu en önemli şey budur diye düşünüyorum.

ahmetgunestekin9.jpg

Çok klasik bir soru aslında ama vereceğiniz cevabın farklı olacağını düşündüğüm için soruyorum. Sanata ve sanatçıya Türkiye’de verilen değeri yeterli buluyor musunuz?

Ben de çok klasik bir cevap vereceğim, hayır. Bu sorunun geçmişi ile cevabının aynılığı uzun yıllar daha devam edecek gibi görünüyor. Umutsuzluk olarak algılanmasın bu söylediğim, sadece uzun ve zor bir süreç gerektirdiği için söyledim. Kapalı toplumlarda bu durum daha da çetin bir hal alıyor tabi. Biz ikisi arasındayız. Yarı açık bir toplum olmamızın hem avantajı hem de dezavantajı bu. İlk ve orta öğretim bu sorunun çözümünde belirleyici bir dönem... Toplumun bu konudaki eğitim eksiğinin tamamlanıp sanatın estetik ve beraberindeki ekonomik değerinin çağdaş toplumlarla yarışabilir hale getirilmesi gerekiyor. Özellikle Avrupa toplumlarına baktığınızda sanat öğretileri tarih eğitimleriyle içi içe yürütülüyor. Milli, dar bakış açılarından değil, evrensel pencerelerden bakmayı öğretir. Sadece sanat konusunda değil, diğer birçok konuda da bu dar ufkun yıkıcı, geriletici sonuçlarını yaşıyoruz. Hepimizin bu konuda yapabileceği çok şey var. İlk önce sorumluluk duymalıyız tabi. Bu bir gereklilik... Zira sonuca baktığımızda, her koyun kendi bacağından asılmıyor.

Dünya sanatçısı olma yolunda karşılaştığınız sorunlar nelerdir?

Bunun cevabı bir önceki soru için söylediklerimde saklı. Aynı toplumun bireyleri olduğumuz diğer insanların dar ve milliyetçi algıları bu sorunların en başında geliyor. Düşünen ve tartışan bir toplum hayalini, yasaklayan bir rejimde besili tutmanın zorlukları ne ise karşılaştığım zorluklar da aynı. Birileri kullandığınız renkleri bir yere doğru çeker, birileri işlediğiniz konuyu çarpıtır. Bu da bir sanatçı için hem kendi değerini belirleyen bir tutum sergileme zorunluluğunu hem de toplumun özgürlük değerini yükseltme çabası zorunluğunu beraberinde getirir. Yani size, sizi döveni-size söveni yaptığı eylemin doğru olmadığı bilgisine eriştirmek ve aranıza sevgi bağları örmek gibi bir görev yüklüyor. Tabiri caiz ise, “Düşmanını sevmek” gibi bir şey oluyor…

Bu ülkede Kürt olmak sanata ne değer katar?

Bu ülkede Kürt olmak ya da Türk olmak, ya da başka bir ülkede başka bir şey olmak sanata herhangi bir değer katmaz. Bu bir fark değildir. Sanata değeri bir tek sanat katar. Onu da insan yapar, saf insan.

ahmetgunestekin10.jpg

Kürt meselesi, kimliği için sizin bir çözüm fikriniz var mı?

Evet, Saf Adalet... 2011 teması olarak işlediğim ve Herakleitos’un “sayısız kuvvetlerin mücadelesi” olarak tanımladığı “Saf Adalet” kavramını sorunun çözümü için tartışabiliriz. Sadece Kürt meselesinde değil, dünyanın birçok sorununun çözümüne uyarlayabiliriz. Bu sorun üzerine yüzyıllardır söylenmeyen söz, tartışılmayan yöntem kalmadı, “Saf Adalet” hariç. Ve ben bu konuda daha fazla şey söylemenin gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Dünya’da 410 bine yakın sanatçı arasından bu yıl 260. sırada yer aldınız. Bir önceki yıl 287. sıradaydınız. Hızlı yükselişiniz göze çarpıyor. Bu performans yakın çevrenizde ve sanat camiasında nasıl yankı buluyor?

Her şeyden önce olumlu yankılar buldu elbette. Çünkü çok önemli bir istatistik... FIFA ya da UEFA’da milli takım üst sıralara tırmanması, bir futbolcunun en iyiler arasında üst sıralarda yer alması nasıl önemli ve gurur verici ise sanatçılarımızın da kendi liglerinde lidere yakın olması önemlidir. Liderliğe doğru önemli bir aşamadır. Bu umut penceresinden bile bakıldığında çok önemlidir. Kendi adıma olan kısmıyla ilgili de mutlu olduğumu ve ilerisi için heyecan verdiğini belirtmeliyim. Ayrıca bu listede hem Türk hem de Kürt olarak yer almak çok farklı bir duygu. Hayatının hiçbir döneminde milli, ırki kıstaslar üzerine kurulu herhangi bir alanda yer almamış herhangi bir düşünceye kapılmamış ve bütün düşüncelerini evrensel, kendini “Saf Adalet” kavramındaki doğal bir unsur olarak kabul etme üzerine şekillendirmiş biri olarak söylüyorum, bu çok anlamlı. Aynı anda iki kalbi olmak gibi, iki aklı olmak gibi, çoğul olmak gibi…

ahmetgunestekin5.jpg

Kendinizi Yaşar Kemal’le kıyaslarsanız, Yaşar Kemal’in geldiği nokta ve kullandığı temalarla sizin geldiğiniz nokta ve resimlerinizdeki temalar arasındaki bağları nasıl değerlendirirsiniz?

Yaşar Kemal ile aynı temellerden, aynı kaynaklardan besleniyor olmak, ilk önce çok özel bir his. Onun kurduğu dil ve ürettiği karakterlerde kendimden parçalar bulmak ve sanatımı aslında bu ortak parçaların organize-kompozitif hali üzerinde inşa etmiş olmak rastlantısal bir durum. Tamamen doğal bir süreç takip ederek aynı noktalarda buluştuğumuz Yaşar Kemal’i bir de bu açıdan yaşamak anlatılmaz bir duygu. Ben kendimi onun romanlarında yaşayan bir karakter olarak görürüm, o da kendisini resimlerimde yaşayan bir efsane olarak görür. Aynı dille farklı görüntüler oluşturmak ve bu görüntüler üzerinden evrensel imalar yakalamış olmak ikimiz için de mutluluk verici. Bir nevi Baba-Evlat ilişkisi yaşamamızın, bu kadar yakın olmanın en büyük etkisi bu anlayış, bu kavrayış olsa gerek.

Hayattaki en büyük hedefiniz nedir?

Dünyaya barışın hâkim olabilmesi için etkili olabileceğim bir güce sahip olmak…

Ahmet Güneştekin kimdir?

Ahmet Güneştekin 1966 yılında Batman’da dünyaya geldi. İlk orta ve lise öğrenimini Batman’da tamamladı. Resim yapmaya küçük yaşlarda başlayan Güneştekin, bu alanda akademik bir eğitim almak üzere 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’ne yerleşti. Fakat çok kısa bir süre sonra akademik eğitime adapte olamayıp bu eğitimden vazgeçti. Daha sonraki yıllarda Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirerek yükseköğrenimini tamamladı.

Resmin ve sanatın, hayatına yön verip onu şekillendirmesi süreci ilkokul sıralarında başlar. Resimle ilgili ilk ödülünü 1973 yılında İlkokul 3. sınıftayken aldı.

ahmetgunestekin8.jpg1981’de ilk sergisini açtı.

1997 yılına Beyoğlu’nda ilk profesyonel atölyesini kurdu.

Aynı yıl Anadolu gezilerine başladı. Bu gezilerin bir bölümünü Coşkun Aral’la gerçekleştirdi.

İlk büyük sergisini “Karanlıktan Sonraki Renkler” adıyla 2003’te Atatürk Kültür Merkezi’nde açtı.

Takip eden yıllarda hem Anadolu’da gerçekleştirdiği etkinliklerle hem de Beyoğlu’nda sürdürdüğü çalışmalarla çağdaş sanat dünyasının ilgisini çekti. Sanat tarihçilerin yakın plana aldığı Güneştekin resimleri kısa sürede yerli yabancı koleksiyonlarda yer almaya başladı.

Ahmet Güneştekin, Türkiye’nin sanat yaşamında birçok ilke imza attı. “Güneşin İzinde” adlı belgesel projesi kapsamında altmış beş ayrı vilayetin tarihi mekânlarında çağdaş Türk sanatının önemli ustalarıyla ortak sergiler açtı.

Resmi kendi çocukluğuyla bütünleştiren Ahmet Güneştekin, “Güneşin İzinde” projesi kapsamında gerçekleştirdiği “Çocuklarla Resim” etkinlikleriyle de çocukları resimle buluşturdu. Bugüne kadar on binden fazla çocukla atölye çalışmaları yaparak adeta bir rekor kırdı.

Eserleri birçok uluslararası sanat fuarında yer aldı. Bu dönemde hem ulusal hem de uluslararası sanat otoritelerinin istatistiklerinde yer aldı.

Art Price’ın dünyanın önde gelen müzayedelerinin verilerine dayanarak hazırladığı 2010-2011 listesinde Ahmet Güneştekin’in eserleri, dünyada çağdaş sanatın en pahalı 500 listesinin 260. sırasında yer aldı. 

Sanattan elde ettiğini sanatın değişim ve dönüşümüne aktaran Ahmet Güneştekin, 2010 yılında Beyoğlu Şişhane’de “Güneştekin Sanat Merkezi” adıyla bir kültür sanat merkezi kurdu. Çalışmalarına burada devam eden Ahmet Güneştekin bugüne kadar yüzlerce kişisel ve karma sergide eserleri yer aldı.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum