Evrendeki tek gelişmiş tür biz olabiliriz

Evrendeki tek gelişmiş tür biz olabiliriz

Sandberg, Drexler ve Ord, bu son çalışmada, hayatın kökenine giden yollara kimyasal ve genetik geçiş modelleri ekleyerek, Drake Denklemi’nin parametrelerini yeniden gözden geçirdiler.

Matt Williams *

Fermi Paradoksu, dünya-dışı akıllı yaşam arayışı (SETI) söz konusu olduğunda, tökezlediğimiz bir engel olarak önümüzde duruyor. Kendisini ilk ortaya atan ünlü fizikçi Enrico Fermi’nin onuruna, fizikçinin adıyla anılan bu paradoks, evrende zeki yaşamın yaygın olduğu beklentisine dair olasılıklar ile Dünya-dışı zekâya (extra-terrestrial intelligence / ETI) ilişkin delillerin görünürdeki eksikliği arasında bulunan bariz uyumsuzluğu ele alır.

Enrico Fermi’nin bu paradoksu içeren ilk soruyu (herkes nerede?) sormasından bu yana, onlarca yıldır bilim insanları bu çelişkiyi şu ya da bu şekilde açıklamaya çalıştılar. Ancak Oxford Üniversitesi’ne bağlı İnsanlığın Geleceği Enstitüsü’nden (FHI) üç ünlü bilim insanı tarafından gerçekleştirilen yeni bir çalışmada, paradoks, insanlığın gözlemlenebilir evrende tek başına olması ihtimalini gösterecek biçimde yeniden değerlendiriliyor.

DRAKE DENKLEMİ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLDİ

“Fermi Paradoksu’nu Çözmek” başlıklı çalışma, geçtiğimiz haftalarda çevrimiçi olarak yayınlandı. Çalışma, İnsanlığın Geleceği Enstitüsü’nde Gelecek Araştırmaları Görevlisi ve Oxford Üniversitesi’nde Kıdemli Martin Üyesi olan Anders Sandberg, nanoteknoloji kavramını popüler hale getiren tanınmış mühendis Eric Drexler ve Oxford Üniversitesi’nde çalışan, Avustralyalı bir ahlâk felsefecisi olan Tod Ord tarafından ortak biçimde yürütüldü.
Ekip, çalışmaları için, 1960’lı yıllarda astronom Dr. Frank Drake tarafından önerilen ünlü bir denklem olan ‘Drake Denklemi’ni yeniden gözden geçirdi. Bir takım faktörler için varsayımsal değerler kullanan bu denklem, geleneksel olarak, mümkün olduğunca çok alanda (herhangi bir bölgede gelişen yaşam miktarı küçük olsa bile) çok sayıda potansiyel olarak gözlemlenebilir uygarlığın ortaya çıkması gerektiğini göstermek amacıyla kullanılmıştı.
Bu denklem, galaksimizde bulunan iletişim kurabileceğimiz medeniyetlerin sayısının (N), galaksimizdeki yıldız oluşumunun ortalama oranı (R*) ve gezegenleri olan yıldızların oranıyla (fp), gerçekten de yaşamı destekleyebilecek gezegenlerin sayısı (ne), üzerinde yaşamı geliştirebilecek olan gezegenlerin sayısı (fl), akıllı yaşam geliştirebilecek gezegenlerin sayısı (fi), iletim teknolojilerini geliştirecek uygarlık sayısı (fc ) ve bu uygarlıkların sinyallerini uzaya iletmek için gereken süre (L) ile çarparak hesaplanır. Matematiksel olarak şu biçimde ifade edilir:
N = R* x fp x ne x fl x fi x fc x L
Sandberg, Fermi Paradoksu’na yabancı ya da onu çözmeye çalışmak konusunda çekingen değil. Daha önce yayınlanan, “Sonsuza dek uzanacak bir ölü değil: Fermi Paradoksu’nu çözmek için bir tomurcuklanma hipotezi” başlıklı çalışmada, Sandberg ve arkadaşları, Fermi Paradoksu’nun ETI’lerin ölmediği düşüncesinden hareket ettiğini ileri sürdü ama şu anda (bir tür kış uykusunda ) hazır bekleme durumunda ve evrende (ortaya çıkmak için) daha iyi koşulları bekliyor.

Sandberg ve (aynı anda FHI ve bu çalışmadaki ortak yazarlardan biri olan araştırma görevlisi) Stuart Armstrong, 2013 yılında gerçekleştirdikleri bir çalışmada Fermi Paradoksu’nu, kendi galaksimizin ötesinde, daha ileri düzeydeki uygarlıkların kolonizasyon projelerini nispeten nasıl kolay bir şekilde gerçekleştirebileceklerini (ve hatta bir sorun yaşamadan nasıl galaksiler arası seyahat ettiklerini) ele almak amacıyla genişlettiler.

Sandberg, Universe Today dergisine e-posta yoluyla şunları aktardı:

“Bir kişi (Fermi Paradoksu’na) zekânın çok ender bulunduğunu söyleyerek yanıt verebilir, yani bu durumda çok nadir olması gerekiyor. Bir başka ihtimâl, zekânın çok uzun süre varlığını sürdürememesi olabilir; ancak, bir medeniyetin (başkalarınca) görülebilmesi için hayatta kalması yeterlidir. Bütün zeki yaşam formlarının aynı şekilde hareket ettiğini (örneğin sessiz kalmaları, bizimle iletişimden kaçınmaları, bizden üstün bir medeniyet olmaları) ileri sürme girişimleri, her uygarlıktaki her topluma dâhil olan her bireyin aynı şekilde davranmasını beklemek gibi oldukça zorlu bir sosyolojik iddiadan dolayı başarısızlığa uğrayacaktır. Uzun menzilli yerleşimler veya iletişim kurulmasının mümkün olmadığını öne sürmek, şaşırtıcı derecede düşük bir teknoloji seviyesinde olduklarını varsaymayı gerektirir. Yanıt ne olursa olsun, az ya da çok tuhaf olmak zorunda.”

Sandberg, Drexler ve Ord, bu son çalışmada, hayatın kökenine giden yollara kimyasal ve genetik geçiş modelleri ekleyerek, Drake Denklemi’nin parametrelerini yeniden gözden geçirdiler. Bununla, çok yüksek bir büyüklük derecesine ulaşan bilimsel belirsizlikler olduğunu ortaya koydular. Dr. Sandberg şöyle açıklıyor:
“Mevcut bilgiler verildiğinde, birçok parametre oldukça belirsiz görünüyor. 1960’lı yıllardaki Drake ve Sagan’dan beri astrofizikçilerden birçok şey öğrenirken, hâlâ yaşam ve zekâ olasılığı noktasında oldukça kararsızız. İnsanların denklemi tartışırken, şuna benzer bir şey söylemelerini duymak şaşırtıcı değil: ‘Bu parametre belirsiz ama bir tahminde bulunalım ve bunun bir tahmin olduğunu hatırlayalım.’ Neticede tahminlere dayalı bir sonuca ulaşıyorlar. Ne var ki, bu sonuç tek bir sayı biçiminde belirtilecek ve bu da bize kesin bir belirsizlik aralığına sahip olması gerektiğinde, ‘kesin bir tahmin’ sunacaktır. Bu, çoğunlukla (insanı) aşırı güven hissine götürür ve daha da kötüsü, Drake Denklemi önyargılara karşı oldukça hassastır: Şayet umut doluysanız, kimi belirsiz tahminlerde yapılan küçük bir müdahale sizi umut verici bir sonuca götürecektir ve eğer bir kötümserseniz, kolaylıkla düşük bir sonuca ulaşabilirsiniz.”

Bu sebeple, Sandberg, Drexler ve Ord, denklemin parametrelerini belirsizlik aralıkları biçiminde değerlendirdiler. Hangi değerlere sahip olabileceğine odaklanmaktansa, eldeki bilgilere dayanarak sahip olabilecekleri en büyük ve en küçük değerlere baktılar. Galaksimizde bulunan dış-gezegenlere ilişkin çalışmalara dayanan gezegen sayısı ve yıldızının yaşanabilir bölgesi içinde bulunan gezegenlerin sayısı gibi kimi değerler oldukça zorlama bir hale gelirken, diğerleri çok daha belirsiz görünüyordu.

YÜZDE OTUZ İHTİMALLE  YALNIZIZ

Bu belirsizlikleri bir araya getirmesinin ardından, araştırma grubu, Fermi Paradoksu’nda sıkça rastlanan tahminlerden ziyade, sonuç olarak bir dağılım elde etti. Doğal olarak, bu çalışma, belirsizliklerin sayısı sebebiyle geniş bir yayılmayla neticelendi. Buna karşın, Dr. Sandberg’in açıkladığı üzere, araştırma grubuna, insanlığın (bildiğimiz haliyle) galakside yalnız olma olasılığına ilişkin bir tahmin sağladı.
“Literatürdeki sezgisel tahminleri bile kullanarak (bunları aldık ve parametre tahminlerini rastlantısal biçimde birleştirdik), galaksideki ortalama uygarlık sayısının oldukça yüksek –diyelim ki yüz tane- olabileceği bir durumun söz konusu olduğunu ve yine de galakside yalnız olma ihtimalimizin yüzde 30 olduğunu söyleyebiliriz. Nedeniyse, oldukça asimetrik bir grafik dağılımının olması.”
“Bunun sebebi, bir gezegende yaşam ve zekâ bulma olasılığının, bildiğimiz kadarıyla ‘aşırı’ bir belirsizliğe sahip olması: Hemen hemen her yerde doğru koşulların bulunduğunu görmezden gelemeyiz; buna karşın, astronomik açıdan (yaşamın ve zekânın) nadir olduğunu da göz ardı edemeyiz. Bu durum, medeniyetlerin sayısına ilişkin daha da büyük bir belirsizliğe yol açarak, (evrende) yalnız olduğumuza dair oldukça yüksek bir olasılığın söz konusu olduğu neticesine varmamızı sağlıyor. Ancak, biz de zekâ kanıtı bulursak çok fazla şaşırmamamız gerektiğine karar verdik!”
Netice itibariyle, araştırma grubunun ulaştığı sonuçlar, insanlığın bütün evrende yalnız olduğu anlamına ya da (hem geçmişteki hem de şimdiki) Dünya-dışı uygarlıklara ilişkin kanıt bulma olasılığının olmadığı anlamına gelmiyor. Bundan ziyade (bildiğimiz kadarıyla), şu anda büyük ihtimalle insanlığın Samanyolu Galaksisi’nin tek zeki türü olduğunu daha büyük bir güvenle söyleyebileceğimiz anlamına geliyor.

‘BELİRSİZLİK SEVİYESİ ÇOK FAZLA’

Ve hiç şüphesiz, tüm mesele, şu anda SETI ve Drake Denklemi söz konusu olduğunda tartışmamız gereken belirsizliklere geliyor. Bu bağlamda, Sandberg, Drexler ve Ord tarafından gerçekleştirilen çalışma, ETI’nin (Dünya-dışı zekâ) orada bir yerde var olmasının ne kadar muhtemel olduğunu belirlemek amacıyla çalışabilmek için, daha fazla öğrenmemizin zorunlu olduğunun da bir göstergesi.
Sandberg, “Göstermediğimiz şey, SETI’nin (Dünya-dışı akıllı yaşam arayışının) anlamsız olduğudur; aslında durum bunun tam tersi!” ​​diyor. “Azaltması çok çok zor bir belirsizlik seviyesi mevcut. Bu makale, astrobiyolojinin ve SETI’nin parametrelerden bazılarındaki belirsizliğin azaltılmasında büyük bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Dünya kaynaklı biyoloji bile, tomurcuklanan yaşam ihtimaline ve zekâyı ortaya çıkaran koşullara dair bize mühim bilgiler sağlayabilir. Son olarak, ulaştığımız önemli bir netice, (şimdiye dek) gözlemlenebilmiş bir zekânın yokluğu, zekânın varlığını uzun süre koruyamayacağı sonucuna varmamızı sağladı: Yani, yıldızlar bize kıyametimizi haber vermiyorlar! ”

Öyleyse kalpten SETI tutkunları! Drake denklemi yakın zamanda doğru değerler üretebileceğimiz bir şey olmasa bile, ne kadar çok şey öğrenirsek, değerler de o denli isabetli hale gelecek. Ve unutmayın, Fermi Paradoksu’nun çözülmesi için yalnızca bir defa zeki yaşam bulmamız gerekiyor!

* Yazının aslı Universe Today sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.