Davutoğlu'ndan ittifak açıklaması: Artık işin özünü konuşmamız gerekiyor

Davutoğlu'ndan ittifak açıklaması: Artık işin özünü konuşmamız gerekiyor

İttifak görüşmeleriyle ilgili konuşan Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, "Artık işin özünü konuşmamız gerekiyor. Demokratik anayasayı nasıl inşa edeceğiz, parlamenter sisteme nasıl geçeceğiz" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve diğer muhalefet liderleriyle yaptıkları görüşmeler hakkında konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "Artık işin özünü konuşmamız gerekiyor. İşin özü; siyaseti nasıl yapılandıracağız, demokratik anayasayı nasıl inşa edeceğiz, parlamenter sisteme nasıl geçeceğiz, devletin kurumlarını nasıl inşa edeceğiz? 6 partinin bir araya gelip konuşmuş olması önemlidir" ifadelerini kullandı.

Seçim sürecine kadar cumhurbaşkanı adayının tartışılmaması gerektiğini belirten Davutoğlu, "Cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasının seçim ilan edilene kadar masadan kaldırılması kanaatindeyim. İklimi ister istemez 'o mu olacak, bu mu olacak?' diye bir yarış. Halbuki Türkiye'nin yarışa değil huzura, akılcı bir şekilde, sağduyulu şekilde geleceği düşünmeye ihtiyacı var" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Abdullah Öcalan'ın, Selahattin Demirtaş'ın vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek" sözlerine de değinen Davutoğlu, "Sayın Erdoğan, İmralı'yı aktör yapıyor şu anda. Demirtaş'ı Öcalan'la terbiye etmeye çalışıyor. Bu ne demek? Elinde tutuklu olduğu iki kişiden birini diğerine otorite kılması devletin olacak şey mi? O zaman paralel bir siyaset üretiyorsunuz. HDP'yi dışlarken paralel siyaset üretiyorsunuz. Bu hem gayrimeşru hem antidemokratiktir" dedi.

Ukrayna ve Rusya arasındaki gerilimi değerlendiren Davutoğlu, "Çok riskli bir döneme giriyoruz Ukrayna konusunda. Bu kadar gergin ortam sürerken bir zirve yapıldı. Biden ve NATO Genel Sekreteri, AB Başkanı, Alman, İtalyan, Fransız, Polonya Başbakanı. Türkiye davet edilmedi. Sayın Cumhurbaşkanı arabuluculuktan bahsediyor. Ukrayna ile Rusya'ya komşu tek NATO üyesi var Türkiye. Türkiye masada yok. Türkiye muhatap kabul edilmiyor. Biz dengeleyici olabilirdik" şeklinde konuştu.

Habertürk TV'de Fatih Altaylı'nın "Teke Tek" programına katılan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündemdeki konuları değerlendirdi ve soruları yanıtladı. Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:

İTTİFAKLAR SİYASETİ OLUMSUZ ETKİLEDİ: Türk siyasetinde koalisyonlar tecrübesi oldu. CHP-MSP, DYP-SHP koalisyon tecrübesine sahip olduk. İttifaklar siyaseti olumsuz etkiledi. Partilerin doğası var. Bu doğasıyla siyaset sahnesine çıkarlar. Kabul gördükçe iktidar ya da muhalefet olurlar. 2018'de Cumhur İttifakı öne çıkınca, Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli kendi parti içinde koruyacakları liderlik konumunu uzlaşı içerisinde çıktı. Daha önceki koalisyon protokolleri gibi protokoller yok. Bundan daha önce Sayın Bahçeli muhalefet olduklarını iddia etti. Türk siyasetinin doğasını ciddi şekilde ittifaklar deforme etti. Bir uzlaşı üzerine değil bir seçimde karşılıklı menfaatlerin üzerine doğdu. 

SEÇİMİ KAZANMAK İÇİN ÖNCESİNDE YAPILACAK İŞLER VAR: Türkiye'nin bir seçim kazanmaya ihtiyacı yok sadece. Yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Seçimi kazanmak için de onun öncesinde yapılacak işler var. Esnek yapılarla, seçime ayarlı, kutuplaşma bakımından sert ittifak yapılarıyla Türkiye'nin seçime girmesi ve seçim sonrası yönetememe riski var.

İTTİFAKTA İŞİN ÖZÜ SİYASETİ NASIL YAPILANDIRACAĞIZ: Madem ki Türkiye'nin bütünüyle siyasi kültürünü, demokratik anlayışını, devlet kurumlarını, ekonomik anlayışını yenilemek gerekiyor. O zaman iktidara gidecek ittifakların, partilerin seçim öncesinde iyi planlaması lazım. Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu ile görüştüm. Artık işin özünü konuşmamız gerekiyor. İşin özü; siyaseti nasıl yapılandıracağız, demokratik anayasayı nasıl inşa edeceğiz, parlamenter sisteme nasıl geçeceğiz, devletin kurumlarını nasıl inşa edeceğiz? 6 partinin bir araya gelip konuşmuş olması önemlidir. Artık sadece sistem üzerinde teorik ittifakın ötesine bunu taşımak lazım, çok daha somut alanlarda zemin oluşturmak lazım.

BİR MASADA BULUŞULMAZSA ÇOK ŞEYLER ÇEKERİZ: Bu bir istişare süreci. Hep birlikte bunu yapacağız. Ben oyun kurucu değilim, oyun kurulacaksa birlikte kuracağız. Eğer seçime gideceksek, zorlu seçim olacaksa, seçim sonrasında zorlu süreci yürüteceksek bunları konuşmak lazım. 6 parti parlamenter sistemde olduğu gibi ilkeler ve değerler etrafında. 5 benzemez diye bir tabir vardır. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı da alaycı bir şey kullandı. Tam da bu lazım Türkiye'ye. Tanzimat'tan bu yana Türkiye'de ne kadar siyasi damar varsa bir masada buluşamazsa Cumhuriyet'in 200. yılında biz çok şey çekeriz. Birbirimize benzemiyor değiliz. Hepimiz bu topraklardayız ve geleneği var.

BEŞ BENZEMEZİ FIRSAT OLARAK GÖRÜYORUM: Bizim partimizde de çok farklı görüşler var; Sünni Alevi, Türk, Kürt, laik muhafazakâr vs. Beş benzemezi bir fırsat olarak görüyorum. Görüş farklılıklarımızı muhafaza edeceğiz. Tabii ki CHP ile bizim aramızda bizimle CHP arasında görüş farklılıkları olacak. Tabii ki İYİ Parti ile bizim aramızda görüş farklılıklar olacak. Kürt meselesini, ekonomiyi, liberalizmi tabii ki konuşacağız.

KEŞKE ERDOĞAN EGOSUNU AŞIP BİZİMLE OTURABİLSEYDİ: Bu süreç çok iyi başladı. Biz bu farklılıklarla birbirimize saygı duyarak varız. Kimin nereye oturacağı hiç önemli değil. Keşke Sayın Erdoğan o egosunu aşıp, bizlerle oturabilseydi Cumhurbaşkanı olarak. Herkesi toplayabilseydi. Kendi partisinden çıkanları bile toplamadı. O yukarılarda, farklı bir alemde. Sayın Bahçeli oturduğu yerden herkesi hain, terörist ilan edebilecek güçte ve hakta görüyor kendisini. Ben, Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir hakkı görmüyoruz kendimizde. Bugün Meclis'te grubu olan partilerin gösterdiği özveriyi takdir ediyorum, beraber oturma anlamında. Ne benim için eski Başbakan olmam, ne Sayın Kılıçdaroğlu ne Sayın Akşener'in birbirimize üstünlüğü yok.

ADAYLIK SEÇİM İLAN EDİLENE KADAR MASADAN KALDIRILMALI: Beklenmedik seçimde telaşla matematiksel hesaba girmemiz demek ihtilaf demektir. Onun için Cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasının seçim ilan edilene kadar masadan kaldırılması kanaatindeyim. İklimi ister istemez 'o mu olacak, bu mu olacak?' diye bir yarış. Halbuki Türkiye'nin yarışa değil huzura, akılcı bir şekilde, sağduyulu şekilde geleceği düşünmeye ihtiyacı var. Emin olun, bu süreçleri doğru işletirsek aday üzerinde anlaşmada büyük ölçüde meselenin hallolduğu anlamına gelir. Geçiş süreci aşamasını konuşmamız lazım. Kim seçilirse seçilsin Cumhurbaşkanı. O Cumhurbaşkanının, kadroların gücü yanlış kullanmaması için birtakım kriterleri, çipaları koymak lazım.

RENKLİ TOPLUMUZ, O RENKLERİ YOK ETMEMEK LAZIM: İkili görüşmelerde ve üçlü oturduğumuzda da birbirimizi rencide etmedik. İttifak dediğimiz şey daha çok katkı ise bu farklılıklar katkıyı getirir. İlk aşama güven zeminini oluşturmak, sonra yapılandırmak, sonra vatandaşı ikna etmek. CHP ile İYİ Parti arasındaki tartışmalara girmek istemem. Ama diyelim Kürt sorunu, diyelim Alevi, diyelim endişeli muhafazakâr sorunu. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü, kamu düzenini sağlamak hepimizin kabul edeceği bir şey. Kürt vatandaşlarımızın hiçbir ayrım gözetmeksizin herhangi bir vatandaşın haklarına sahip olması, dışlanmaya maruz kalmaması. Buna itiraz edecek olan yok. Kürtçe bir çağrı yaptık, ana dil mukaddestir benim için. Bu konuda başka birinin yanlış düşüneceğini düşünmem. Ola ki ihtilaf oldu. Diplomatik müzakerelerde vardır anlaşmadığımız hususlarda anlaşmış olmak. Temel ilkeleri doğru koyarsanız. Renkli bir toplumuz biz. O renklerin hiçbirini yok etmemek lazım. O rengi yok ettiğinizde zenginliğinizi kaybedersiniz.

ERDOĞAN, DEMİRTAŞ'I ÖCALAN'LA TERBİYE ETMEYE ÇALIŞIYOR: HDP üçüncü ittifak yönünde tercihini yaptı. HDP konusunda 6 partinin de böyle bir ittifakın bileşenleri arasında farklı kanaatleri olabilir. HDP Türkiye'de siyasetin bir parçası. Bugün HDP'yi o şekilde dışlayanlar, Meclis'te HDP'li başkanvekiline 'Başkan' deyip, söz alıp söz veriyorlar, tiyatro oynamaya gerek yok. Sayın Erdoğan, İmralı'yı aktör yapıyor şu anda. Demirtaş'ı Öcalan'la terbiye etmeye çalışıyor. Bu ne demek? Elinde tutuklu olduğu iki kişiden birini diğerine otorite kılması devletin olacak şey mi? O zaman paralel bir siyaset üretiyorsunuz. HDP'yi dışlarken paralel siyaset üretiyorsunuz. Bu hem gayrimeşru hem antidemokratiktir. Ondan sonra dönüp kitlelere HDP'yle görüşen herkesi şeytanlatırma tutarlı bir tavır değil. İşin içine girip biraz daha özüne indiğinizde bazı ihtilaflar artar bazıları çözülür.

KİM SEÇİLİRSE SEÇİLSİN TEK BAŞINA DAVRANAMAZ HALE GELECEK: Birinci aşama bence liderler de bu konuda mutabık. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmasını seçim ilan edilene kadar gündemden ve masadan kaldırmak. Şu anda tartışmanın hiçbir faydasını görmüyorum. Bu Türkiye'nin esas gündeminden kopuşu getiriyor. Türkiye'nin meselesi bir kişinin gelip, diğer kişinin gelmesi değil. Bu iktidarla birlikte yolsuzluk düzeni gitmeli. Yerine benzer düzeni kuracak birinin gelmesi Türkiye bir ümidi daha kaybeder. Bir yüzükle başlayan yolculuğun nereye geldiğini gördüğüm için. Kim seçilirse seçilsin, tek başına davranamaz hale gelecek. Öyle kurallar koyacağız ki, gelen kendi kafasına göre gece yarısı Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkaramayacak.

BEN O KESİMİN SÖZCÜSÜYÜM: Kutuplaşma atmosferini esneterek, Cumhur İttifakı'na geçen seçime oy verenlerin karşı ittifak olarak gördüğü ittifakı karşı ittifak olmaktan çıkarmak lazım. Biz o kesimi kazanmak istiyoruz. Oradaki kaygıları biliyorum. Ben o kesimin sözcüsüyüm. AK Parti ve MHP'lilerin nasıl bir travma içerisinde olduklarını görüyorum. Burada yeni bir psikoloji oluşturmak gerekiyor. Şu anda Türk siyasetinde psikolojik devrim yapmamız lazım. Kimsenin kimseye düşman kılınmadığını.

MUHAFAZAKÂR KESİMLERİN YENİDEN İKNA EDİLMESİ LAZIM: Tanzimat'tan, özellikle 1946'dan bu yana büyük dönüşümler geniş muhafazakâr kitlelerin ikna edilmesiyle oldu. Zinhar muhafazakâr dışı kitlelere rağmen demiyorum. 1960'larda Demirel aynı şekilde. Sonra Özal. 1970'li yıllarda Erbakan hocanın çıkışı kitleleri demokrasiye taşıdı. Ecevit de kendisini dönüştürerek CHP'yi ortanın soluna çekerken bunu yapmaya çalıştı. Nitekim Erdoğan ve bizim de o dönemde yaptığımız buydu. Kazanımlarımız diye zikrettiği şeyler var, 28 Şubat korkusu. Ben o korkuyu anlıyorum. Gözardı edemeyiz. O kaygıların giderilerek muhafazakâr kitlelerin değişime tekrar ikna edilmesi lazım. Seçim sonrasında yenilgi hissi yaşamayacaklarından emin olmaları lazım.

SİYASETTE 'AF TALEBİ' DİYE YENİ BİR TERMİNOLOJİ ÇIKTI: İki kötü göstergenin yansıması. Gerek bakan gerek bürokrat değişimleri. Bir şahsiyetleri yok ettiler, iki kurumları yok ettiler. Son dönem Sayın Erdoğan, şahsiyetleri tasfiye ediyor. Bu çok kötü bir şey. Şahsiyetli insan istifa eder ya da görevden alınır. Yeni bir terminoloji çıktı: Af talebi. Şahsiyetleri törpülüyor, yok ediyor. Bunların bir kısmıyla geçmişte çalıştım. Sayın Abdulhamit Gül genel sekreterimdi. Ama bana karşı imza atanların arasındaydı. İmza attığı gün, bugünleri o kadrolar çizdi. Gıyabında benim veda ettiğim kongrede Sayın Bekir Bozdağ 'Bu parti Tayyib'in partisidir' dedi. Sayın Erdoğan şahsiyetlerin varlığına izin verseydi. Kendisine de izah etmiştim, 'Sizinle bir liderlik meselem yok, bırakın bu partiyi kurumsallaştırayım' dedim yüzüne.

BOZDAĞ, BAKANLIĞI O SÖZÜYLE SAĞLADI: Sayın Bekir Bozdağ, bakanlığı o sözüyle, bu sadakatiyle sağlamış oldu. Şimdi kim Türkiye'de kimin için Adalet Bakanımız var diye güven tesis ediyor. Bunu Hazine ve Maliye Bakanlıklarında, Milli Eğitim Bakanlıklarında da görebilirsiniz. Bakan olmak devlet kurumu yönetmek bakımından onurlu bir iştir. Şimdi bakanlar herhangi bürokratik temsilci konumunda. Ben istifa ettim, affımı talep etmedim. Mücadele ettim.

KURUMLARIN İÇİ BOŞALDI: Devlet dediğimiz kurumdur. Bugün kurumlarımızın hepsi Sultan Abdülhamit döneminde oluşmuş kurumlardır. Sayın Erdoğan o kurumlara ne yaptı? O kurumların hepsinin içi boşaldı. TÜİK'e ne oldu? En dürüstü bir ay dayanabildi. Kurumları yok ederek bir lider yükselmez. Şahsiyetleri koruyarak yükselir. Benden başka şahsiyet yok diyen liderler arkalarında enkaz bırakırlar. Sayın Erdoğan da oraya gidiyor.

İKTİDARA GELDİĞİMİZDE İLK YAPACAĞIMIZ KURUMSAL REFORM: Hala şahsiyetlerine güvendiğim AK Partili arkadaşlarıma sesleniyorum. Merkez Bankası devre dışındaysa, Allah aşkına para politikasını kim yönetecek? Politika faizini ortadan kaldırdık diyorsanız, milletin yüreğini yakan ticari kredilerin faizleri niye esnafın yüreğini yakıyor? Hazine Bakanlığı bir birikim meselesidir. Şahsiyetli olanlar bu bakanlara gelmek istemez. Şahsiyetini koruyamayanlar geldiği zaman bunun içi boşalır. İktidara geldiğimizde ilk yapacağımız şey kurumsal reformdur. Tek tek o kurumları ayağa kaldıracağız.

AÇILAN MAKASI DARALTACAK PROGRAMI DEVREYE ALIRIZ: Bütün muhalefet partileri adına konuşmam doğru olmaz. Gelecek Partisi adına konuşabilirim. Bugün iktidarı devretseniz, yarın sabah öyle bir acil eylem planı hazırlığımız var ki. Zorlu süreç olacak ama kısa sürede ekonomiyi öngörülebilir rayına oturturuz. Bizim 'Yıkımdan Çıkışın 61 Adımı' diye tek tek tanımladık. Dünya kamuoyuna 'evet bu ülkede rasyonel ekonomik düşünceyle davranan, öngörülebilir bir yönetim oluştu' algısını verecek arka arkaya adımlar atarız. Kur, faiz, enflasyon arasındaki ilişkiyi kökünden kesecek şekilde, gerçek ekonomik bilgiye dayalı makro ekonomik tedbir paketi açıklarız. Açılan makası daraltacak programı devreye sokarız. Merkez Bankası'nı bağımsızlaştırırız. Kapsamlı bir gelir düzeltecek adımları atarız. Dar gelirliler üzerinde baskıları yok edecek yeni bir bütçe çıkarırız. O bütçe açıklarına yol açmamak için kapsamlı bir tasarruf paketi, yolsuzlukla mücadele paketi açıklarız.

GEREKEN KAYNAK TASARRUF VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE: Zammı yapıyorsunuz, bir kalemde herhangi şirkete tanıdığınız vergi istisnası 9 milyarı buluyor. Türkiye kaynaklardan yoksun değil. Gelir adaletini düzeltmek için gereken kaynak tasarruf ve yolsuzlukla mücadele paketi. Özellikle genç istihdamı teşvik edici politika takip ederiz. Özel sektörde genç istihdamı sağlayanlara teşvik vermek, yeni genç girişimcilere karşılıksız hibe vermek. Başarılı projeleri sıfır faizle desteklemek. Eşit şartlarda kamuya girişi sağlayacak reformları gündeme alırız. KPSS sınavı ile mülakat arasında asla uçurumuz olmaz. Bütün bunları kuşatacak şekilde kurumsal bir reformu devreye sokarız. Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı, TÜİK, SPK, bütün kurumları gözden geçirip yeni çerçeveye oturturuz. Kaynaklar zayıflatıldı. Ama şu şartlarda önce rehabilitasyon programı arkasından yeni bir ekonomik anlayışı hakim kılarız.

KARA DELİKLERİ BİLİYORUM: Bugünkü ekonomik kadrolar ekonomiyi bilmeyen cahillerden oluşuyor. Sayın Cumhurbaşkanı 'Bunların tecrübesi yok' diyemez. Biz yönettik bu ekonomiyi. 2 seçim, 3 kongre yaptım, ekonomi hiç değişmedi. 3 ay içinde 100 vaadi yerine getirdim. Kadınlarımıza özel istihdam kolaylıkları. Ben burada kara deliklerin ne olduğunu biliyorum. Kara dilekler yolsuzluklar, imar, ihale yolsuzluklarıyla, ehliyetsiz kadroların doğurduğu alanlarda yoğun israflarla muazzam kara delikler var. Hiç merak etmesinler yeter ki onlar gitsin, biz nasıl yöneteceğimizi biliyoruz. Çok kısa sürede Türkiye, dünyada itibarlı bir konuma gelir.

BAŞBAKAN İKEN O 5 MÜTEAHHİT VEKİLLE MESAJ GÖNDERDİ: O 5 müteahhit o zamanda da vardı. Benim döneminde herhangi bir gruba ayrıcalık tanınmadı. Bir gün bir milletvekili geldi. Hala siyasette. 'Sayın Başbakanım müteahhitlerden size mesaj var. Arka kapıda yürütülen müzakereler durdu. Bir tek sıkıntımız var, kendisiyle müzakere edemiyoruz' demişti. Ben de 'Söyleyin o müteahhide benimle pazarlık yapamaz. Yurt dışında projesi varsa o projede yarışacaksa devletin bütün ağırlığını arkasına koyarım' demiştim. Bu anlamda hiç kimseyle görüşmedim. Yurt dışı seyahatlerine beraber gittiklerimiz oldu. Benim karşı olduğum imarda özellikle çok kısa sürede elde edilen rantlardı.

İKTİDARA GELDİĞİMİZDE YAPACAĞIMIZ İKİ ŞEY VAR: Maalesef imar yasası düzenlemesi yapılamadığı için hem kamu oradaki geliri elde edemedi hem de sektörde sıkıntılar yaşandı. Bankacılık sektörüne karşı mıyız, değil. Ama finans sektörü bu kadar yüksek kârlar elde ediyorsa. Faizin rantı bu. Faiz rantı, kur garantili mevduatla aynı şeydir. Üretime gidecek parayı bankada tutar, keyfine bakarsın. Ya da imar garantisi. Bir imar düzenlemesiyle büyük rantlar elde edersin. Yapacağım iki şey, bir imar rantiyesini kamuya aktarmak, iki faiz ve bankacılık rantiyesini de üretime sevk olacak şekilde faizi gerçek anlamda düşüreceğiz.

DOĞAL GAZDA İRAN HER SENE BUNU YAPIYORSA TEDBİR ALACAKSINIZ: Türkiye'nin enerji açığı aşikar. Anlaşmaları yapacaksınız, düzgün işleyecek. Çıktığı yerden garantisini alacaksınız. İran her sene yapıyorsa yazın bunun tedbirini alacaksınız. Rusya ile 815 dolara enerji anlaşması yaptılar. Pandemi döneminde 70 dolara kadara kadar düşmüştü. O dönemde spot piyasa bu halde iken tedbirlerinizi almadınız, depolarınızı doldurmadınız? Depolama kapasitesini niye arttırmadınız? Bunlar sistemik düşünemiyorlar. İletim hattınız hazır olacak. Depolayacaksınız, zor güne hazır olacaksınız.

GAZ ANLAŞMALARINI VAKTİNDE YENİLEMEDİLER: Rusya ile anlaşmayı geciktirdiler, İran'ı öngöremediler. İran'dan gelen yüzde 10'u bile değil. Yüzde 10 kesinti olduğunda 67 bin işletmede üretimi durdurursan buna yönetim denebilir mi? Problem yazdan bunun planlanmamış olması. Rusya ile anlaşmayı geciktirerek spot piyasayı kullanalım, sonra fiyatlar düşecek diye beklediler. Normalde 330'du, şimdi 815 dolardan anlaşma yaptılar. Anlaşmaları vaktinde yenilemediler. Öngörüsüzlük var. Damat bakan enerjide devrim yaparak Hazine ve Maliye Bakanı olmuştu. Hala o mantık devam ediyor. Tuz Gölü'nde kapasite artışı olmadı. 15 milyar metreküplük deponuz olması lazımdı.

KUR DOLAYISIYLA 20 MİLYAR TL EK MALİYET BİNDİ: Ellerinde kaynak yok şimdi. Dünya fiyatlarının yansımasının sebebi kur. Net olarak Ekim, Kasım, Aralık aylarındaki tüketim rakamlarını çıkardım. 20 milyar TL ek kur dolayısıyla enerji maliyeti binmiş. Bu kur değişiklikleri olmasaydı. Kur niye oynadı? Dünyada dolar karşısında en çok değer kaybeden para bizim paramız. Maaşını dolarla mı alıyorsun diyen bakana sahipsen, geleceğin yer burası. Yapılması gerekeni söyleyeyim, depolama kapasitesini 15 milyar metreküpe çıkarmak lazım. TANAP daha güvenli hattır bizim için. Ankara'nın doğusuna iki iletim hattı yapmak lazım. Bu iletim hatları doğru işletilir, ciddi depolama yapılmış olsaydı bu kriz yaşanmazdı. 

RİSKLİ BİR DÖNEME GİRİYORUZ AMA TÜRKİYE MASADA YOK: Çok riskli bir döneme giriyoruz Ukrayna konusunda. 1991'deki jeopolitik depremin artçı şokları devam ediyor diye yazmıştım. Ukrayna en kritik ülkeydi. NATO Ukrayna Konseyi, NATO Konseyi kurularak bu kontrol altına alınmıştı. Ukrayna gri alanda tutuldu. Şu anda Ukrayna ile Gürcistan benzer durumda. Batı'ya yöneldikçe Rusya tedirgin oldu, Kırım'ı ilhak etti. Bu kadar gergin ortam sürerken bir zirve yapıldı. Biden ve NATO Genel Sekreteri, AB Başkanı, Alman, İtalyan, Fransız, Polonya Başbakanı. Türkiye davet edilmedi. Sayın Cumhurbaşkanı arabuluculuktan bahsediyor. Ukrayna'yı iki Başbakan ziyaret etti. Üçlü zirve yaptılar. Ne zaman arabuluculuk yaparsınız? Rusya nezdinde itibarınız olur. NATO içinde de siz masada olursunuz. Ukrayna ile Rusya'ya komşu tek NATO üyesi var Türkiye. Türkiye masada yok. Türkiye muhatap kabul edilmiyor. İngiltere AB'den çıktı ama müdahil.

DENGELEYİCİ OLABİLİRDİK: Merkel sonrası yeni başbakanın en büyük krizi kapıda. Şimdi Almanya yol ayrımında diye makaleler yer alıyor. Biz dengeleyici olabilirdik. Türkiye'de NATO'da ne kadar etkinse Rusya o kadar itibar eder, Rusya ile ilişkileri ne kadar iyi ise NATO o kadar itibar eder. Doğu-Batı dengelerinin önümüzdeki 20 yılı Ukrayna üzerinden şekillenecek. Ankara'da diplomasiyle ilgilenen bürokratlara sesleniyorum, Türkiye'nin NATO içinde etkinliğini Rusya ile ilişkilerini tekrar toparlayarak bu pencereden bakmak lazım.

Etiketler : ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.