Beyniniz korona haberlerine nasıl tepki veriyor?

Beyniniz korona haberlerine nasıl tepki veriyor?

Korona virüsü hakkında fazla haber ve makale okuduğunuzda beyniniz ve vücudunuz nasıl tepki veriyor?

Julia Ries

Eğer kendinizi korona virüsü hakkında sonu gelmeyen bir kötü haber seline kapılmış gibi hissediyorsanız, yalnız değilsiniz. Dünyanın her yerinde, insanlar bilgi sahibi olmak ile medyanın yüklediği aşırı bilgiye maruz kalmak arasında ince bir çizgi üzerinde sendelediklerinin farkına varıyorlar.

Her geçen gün, Covid-19 hakkında daha fazla vaka, yeni bir ölüm bilançosu, geçici morglar ve yeni belirtiler içeren yeni bir bilgi selini yanında getiriyor. Bitkin düşmüş sağlık çalışanlarının ve bir pencereden sevdiklerine veda etmek zorunda kalan ailelerin trajik hikayelerine tanık oluyoruz. Başımızı başka bir yere çevirmek zor olabiliyor.

Artık, insanlar koronayla ilgili haberlere gömülmenin etkilerini hissetmeye başlıyor. Birçokları için, bu bilgi akışı korku ve endişe nöbetlerini de beraberinde getirdi. Bazı insanlar baş dönmesi, göğüste sıkışma ve uykusuzluk gibi fiziksel belirtiler geliştirirken, diğerleri gerçekten de cesaretlerini yitirmiş gibi hissediyorlar.

Bu durum ruh sağlığı uzmanları için bir sürpriz değil. Medya, genel sağlık durumumuz üzerinde büyük bir rol oynar ve geçmiş felaketlerden bildiğimiz kadarıyla, çevrim içi ve televizyonda okuduğumuz ve izlediğimiz şeyler zihinsel ve fiziksel sağlığımız üzerinde derin ve kalıcı bir etki yaratabilir. Şimdi, çok fazla korona virüsü haberi izlediğimizde vücudumuza ve beynimize neler olduğuna bir göz atalım:

STRESLİ HABERLER ‘SAVAŞ YA DA KAÇ’ TEPKİMİZİ TETİKLİYOR

Korona virüsü hakkında çok fazla makale okuduktan sonra vücudunuzda biraz bitkinlik hissetmeye başladığını fark edebilirsiniz. Belki kalp atışlarınız ya da nefesiniz hızlanabilir. Belki huzursuz ya da gergin hissedebilir, geceleri uykuya dalmakta sorun yaşayabilir veya sarsıcı kabuslar görebilirsiniz.

Bunun nedeni, -medya aracılığıyla dolaylı yoldan olsa bile- bir stres etkenine maruz kaldığımız zaman, vücudumuzun algılanan bir tehditle başa çıkma yolu olan ‘savaş ya da kaç’ tepkisini göstermesidir.

California Irvine Üniversitesi’nde bir psikolog ve doçent olan Alison Holman’ın söylediği kadarıyla, geçmiş kanıtlar, “Beyne potansiyel olarak travmatik bir olayın görüntüleri gösterildiğinde, korku tepkisinden sorumlu merkezlerin [ve] travma sonrası stres bozukluğunun ortaya çıkmasıyla bağlantılı beyin merkezlerin hareketlendiğini” göstermektedir.

İnsanlar devamlı endişe yaratan haberlere maruz kaldıklarında, bu durum, beyinlerinin öncelikli ve sürekli olarak tehditkar ve stresli olayları görmesine neden oluyor. Söylemeye bile gerek yok ama bu, zaman içinde sağlık üzerinde büyük zararlara neden olabilir.

New York Üniversitesi Langone Sağlık Kliniği’nde psikiyatr olan Collin Reiff, “Bu strese tekrar ve tekrar maruz kalırsanız, kasvetli bir ruh haline, ayrıca uykusuzluğa, yorgunluğa ve konsantrasyonda bir düşüşe yol açabilir” diyor.

Medyanın geçmiş felaketler ve salgınlardaki rolünü inceleyen Holman, ne kadar çok insan yüksek stresli haberlerle etkileşime girerse, o kadar çok yüksek düzeyde akut stres ve kaygı şikayetinin bildirilmesi olasılığının görüldüğünü ifade ediyor. Bu olgu, zaman içinde iyi biçimde belgelenmiştir. Örneğin, 2014 yılında yaşanan Ebola krizi esnasında, salgın hakkında daha fazla haber izleyen insanlar Ebola’yla ilgili daha az haber izleyenlere kıyasla daha yüksek sıkıntı ve endişe hissi yaşıyorlardı.

Aynı şey diğer felaketler için de geçerli. 11 Eylül’ü konu edinen bir raporda, günde birkaç saat televizyon izleyen insanların, takip eden yıllarda travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ve başta kalp olmak üzere yeni fiziksel sağlık sorunları yaşama riskinin daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı. Boston Maratonu bombalamaları hakkında yapılan araştırmalar, akut stres belirtilerinin, bombalamalara tanık olan insanlarla kıyaslandığında, haberleri takip eden insanlar arasında en yüksek düzeyde olduğunu gösteriyor.

Holman’a göre, insanların gördüğü şeyler de ne kadar haber izledikleri kadar önemliydi. Boston Maratonu bombalaması hakkında yaptığı araştırma, daha fazla dehşet verici içerik ve görsele maruz kalınmasının, olayı yaşayan insanlardan daha fazla sıkıntı ve fonksiyon bozukluğuna neden olduğunu ortaya koydu.

KISIR DÖNGÜ ZİHİNSEL VE FİZİKSEL SORUNLARA YOL AÇABİLİR

Amerikan Psikoloji Derneği tarafından mart ayında yayınlanan bir rapora göre, belirsizlik ve istikrarsızlık dönemlerinde insanlar rahatlama ve rehberlik alma amacıyla haberlere yöneliyorlar. Buna karşın, bilgi -olup bitenlerin sansasyonel hale getirilmesi ya da yanlış bilgilendirme gibi- başarısız bir şekilde iletildiğinde, insanların endişeleri ve tehdit hisleri hızla artabilir.

Columbia Üniversitesi’nde Tıbbi Psikoloji Profesörü ve New York Eyaleti Psikiyatri Enstitüsü’nde Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu Direktörü olan Yuval Neria, bu durumun, insanları kısır bir döngü içinde tuzağa düşürebileceğini söylüyor.

Neria, “Bu hızla yayılan ve ölümcül salgına maruz kalmaktayken, sık sık endişeli hissediyor ve ardından sosyal ve dijital medyaya yöneliyoruz” diyor. “Medyaya yüksek oranda maruz kalmamız, bizi daha da endişeli ve sıkıntılı hale getirebilir; bu da sosyal medya takibimizi yoğunlaştıracaktır. Hızla kıyamet gününü yaşıyor gibi hissetmeye başlayabiliriz.”

Stresli ortama aşırı maruz kalmak, zamanla kronik kaygı bozukluğu, depresyon ve uykusuzluğa neden olabilir. Ayrıca, Neria’ya göre, kalp hastalığı, diyabet, erken yaşlanma ve intihar riski gibi çeşitli fiziksel sağlık sorunlarını da tetikleyebilir.

SALGININ KALICI BİÇİMDE YAYILMASI SORUNLARI ŞİDDETLENDİRİYOR

Korona virüsü haberlerinin insanların sağlığını nasıl etkilediğini araştıran Holman, özellikle endişe verici olan şeyin, haberlerin ne kadar sürekli ve karmaşık olduğuyla ilişkili olduğunu söylüyor.

Korona virüsü tek başına ilerleyen bir olay değil. Bu, ikincil stres etkenlerini tetikleyerek yayılan bir kriz; artan sayıda yeni vaka ve ölüm, işsizlik oranındaki ani artış, dalgalanan bir borsa ve siyasi kargaşalara neden oluyor.

Holman, “Bence olan şey, insanların tekrar ve tekrar yeni bilgilere maruz kalması ve bunların çoğunun endişe verici olması” diyor. Holman, bu sürekli maruziyeti ve gece gündüz hiç de olumlu olmayan kesintisiz yeni bilgi faaliyetini birleştirdiğinizde, gerçekten de insanların canını sıkabilir, diye ekliyor.

NE KADAR HABER OKUMALIYIZ?

Her insanın eşiği değişlik gösterse de Holman güvenilir ve saygın bir veya iki haber kaynağı seçmenizi öneriyor. Size gerçekleri aktaracak ve korkutmaya çalışmayacak bir kaynak bulmaya çalışın. Sonrasında, kendinize bazı sınırlar çizin. Holman günde en fazla birkaç defa haberleri gözden geçirmenizi öneriyor.

Holman, “İhtiyacınız olan bilgileri alın ve haberlere takılıp kalmayın” diyor. Korkutucu bir içeriğin ruh sağlığı üzerinde ne kadar büyük bir etkisi olabileceğini göz önünde bulundurarak, üzüntü verici görüntüleri atlamaya çalışın.

Son olarak, Reiff, gerçeklere odaklanmanın ve çoğunlukla -ölüm sayısı ve yeni vakalar gibi- olumsuz olayları aktaran haberler yerine, kaç kişinin iyileştiğine ve kaç kişinin hastanelerden taburcu edildiğine (ki bu sayı aslında çok fazla) dair sonuçları içeren haberleri akılda tutmanın önemli olduğunu dile getiriyor.

Eğer insanlar -hijyen kurallarını doğru biçimde uygulamak, evde kalmak ve sosyal mesafeyi korumak gibi- sağlık tavsiyelerini yerine getiriyorsa, o zaman kendilerini ve başkalarını Covid-19’dan korumaya yardımcı olmak için üzerlerine düşeni yapıyorlar demektir. Reiff, insanlar virüse yakalansalar bile, ölümcül olma ihtimalinin çok düşük olduğunu sözlerine ekliyor. Yalnızca kötü bir düşünce sarmalında dibe batmaya başladığınızda, bu noktaları da göz önünde bulundurun.


Yazının aslı HuffPost sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

Etiketler : , , ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.