Benimle Kürtçe konuş

Benimle Kürtçe konuş

Bunu bana babam söylerdi: “Kızım! Benimle Kürtçe konuş…” Olur olmaz zamanlarda, aklına estikçe. Bana baktığında Kürtçeyi hatırlıyordu sanırım. Belli ki biz Kürtçe konuşurken gülüyorduk, yakınlığımız güçleniyordu.

Barış yolu, din ve maneviyatı temel almaz. Barış, bizden bir gecede aziz olmamızı veya öfke ve intikam hislerimizden arınmamızı istemez. Barışın bizden istediği şey, yeni ve bilinçli bir gelişimdir.

Deepak Chopra

Dil bir varoluştur.

Bu varoluş yalnızca dilin somut ve aktif kullanılma özelliği ya da biçimiyle açıklanamaz. Aynı zamanda, insanın, insan olmayı keşfetme çabası, bu çabaya bir işaret koymasıdır.

Bir dili yasaklamak, yok saymak günümüz için artık bir vicdan meselesi değil birkötülük meselesidir. Anadili yasaklanan bir halkın, öğrenmeye zorunlu kılındığı dile ilgi duymasını istemek birinci kötülük meselesidir. 

Bu zorunlu dilde okuma/yazma/konuşma/telaffuz düzeyinin iyi olmasını beklemek ise ikinci kötülük meselesidir. Bir halkın anadilini yasaklayan ve onu görünmez bir örtünün altına saklamak isteyen faşizmin bitmek bilmeyen şakaları, adına bilgisizlik ya da cehalet denilerek hoş görülecek bir şey olmaktan çoktan çıkmıştır.

Peki, nedir bu şakalar? Neler olabilir?

- “Türkçen çok iyi, şiven yok, Kürt olduğun anlaşılmıyor”

- “Şivenden anlaşılıyor doğulu/Kürt olduğun”

-“Aaaa, bir Kürt’sün ve Kürtçe bilmiyor musun, çok ayıp”

-“Kürtçe çok zor yaaa, nasıl çıkarıyorsunuz bu gırtlak seslerini”

-“Türkçe bilmiyor musun? Aaa, hâlâ mı?”

- Kürtçe konuşulan bir ortamda Kürtçe bilmeyenin ötekilik vaazı vermesi, ötekileştirildiğini iddia etmesi, Türkçe konuşmaya zorlaması

-Türkçe ya da Kürtçe konuşamamaktan utanılması

- Dil farkındalığı olmadan dili kullanma biçimine övgü ya da yergi

Vb. şakalar…

Doğu şivesi

Türkçe; Ege, Karadeniz ya da İç Anadolu şivesiyle konuşulabilir ama Doğu şivesiyle konuşulamaz. Çünkü Doğu Şivesi diye bir şey yok! Kürtçe var!  Kürtlere Kürt denilir, Doğulu değil! Türkçe konuşmak zorunda kalan insanların konuştukları Türkçeye de doğu şivesi değil Zorunlu Dil denir!

Mesela şöyle bir soru sorulamaz: “Doğu şivesiyle konuşuyorsun, nerelisin?”

Cevap şöyle verilmeli: “Kuzey Kaliforniyalıyım…” Bence en iyi yanıt bu. Türkçe konuşmaya zorunlu kılınan bir halk bu zorunlu dili şiveli konuşamaz; şakayı bırakalım artık.

Zorunlu Dil, Anadili değildir! Zorunlu Dil, ikinci dil değildir! Zorunlu Dil yabancı dil de değildir! Zorunlu Dil, ağzınızın içinde büyüyen bir lokma gibi gibidir. Yutmaya çalışırken gözleriniz yaşarır, tadı berbat gelir… Karnınızı ağrıtır, sağlığınızı bozar.

Zorunlu Dili, anadiliniz gibi konuşamazsınız. Zorunlu Dile, yabancı dil ya da ikinci dil gibi sempati gösteremezsiniz, hemen kavrayamazsınız. İtirazlarınız bitmez, asla anadiliniz gibi olmaz.

Zorunlu dili Anadili gibi konuşamayan/konuşmayan/konuşmak istemeyen kişileri/toplulukları/halkları yargılamak, onların dil becerileriyle dalga geçmek ayırımcılıktır.

Kürtçede ve Türkçe

Kürtçede bir isim, sıfat ya da fiil, cümlenin bağlamına göre içerdiği anlam bakımından farklılık gösterir. Örneğin;“Giysilerini dolaba yerleştirdim” cümlesinin Kürtçesi “Min cilên te dana di dolabêde” olarak çevrilebilir.

Kişinin giydiği giyim eşyalarına verilen ortak isme Türkçede “Giysi”, Kürtçede “Cil” denir. Fakat “Cil” kelimesinin başka birçok farklı kullanım yeri de vardır.

Mesela; Türkçede “Giysi astım” demezsiniz, “Çamaşır astım” dersiniz. Fakat Kürtçede “Min cil raxistin” diyerek “Cil” kelimesini “çamaşır” kelimesi yerine de kullanırsınız. “Giysi astım” demiş olmazsınız ama “Giysi” yerine kullandığınız kelimenin aynısını kullanmışsınızdır.

Zorunlu olarak bir dili öğrendiğinizde, o dili nasıl kullanmanız gerektiğine dair ne ilginiz ne de merakınız olur. O dili kullanmak zorundasınızdır ve siz de kullanmak için konuşursunuz.

Dolayısıyla; mesela şöyle şeyler olabilir. “Elbiseleri serdim” dediğinizde –ki bu kullanılır- bunu Kürtçe bilmeyen biri anlamaz. “Ne elbisesi?” diye şaşkınlıkla bakabilir. Fakat burada kastedilen “Çamaşırları astım ”dır. Giysi kelimesi yerine “Elbise” kullanmışsınızdır. Giysi yerine elbise, kıyafet, eşya vb. kelimeler sıklıkla kullanılır. Gizliden gizliye Kürtçe konuşuyoruz aslında. Fark ettiniz mi?

“…dana dolabê” 

Burada ise “…dolaba yerleştirdim” olarak devam ediyor cümle ama kelime olarak “koymak” eylemi kullanılıyor. “Danî” “Koymak” anlamına geliyor.

Yani “yerleştirdim” eylemi Kürtçede “koydum” olarak söyleniyor ama taşıdığı anlam,“yerleştirmek.”Dolap aynı, fark etmişsinizdir. Farsça kökenli. Yaşasın halkların kardeşliği diyelim o halde! Aynı şekilde bu örnekler epey çoğaltılabilir.

Yine kelimelerle gidersek, mesela “Cih” kelimesi…  “Yer” demek. Bir “yer ”den bahsederken de “cih” dersiniz, yatağa da “cih” dersiniz. Ya da birini kayırdığınızı anlatırken de yine “cih” kelimesini kullanırsınız, birinin yerinin dolmayacağını söylerken de…

Dolayısıyla “Min cihê te çêkir” dediğinizde Türkçedeki anlamı “Yatağını hazırladım”dır. Fakat siz Türkçe “Yerini yaptım” dersiniz ve aslında aynı şeyi söylersiniz.

“Tu ragihiştî?” dediğinizde bir yerden bir yere giden kişiye, “Vardın mı” demek istersiniz aslında. Türkçede böyle yazılır, böyle söylenir.

Bu, bir yerden bir yere gidildiğinde bu bağlamda bu anlamı taşır. Ancak “ragihiştin” kelime anlamı olarak “yetişmek” anlamına gelir. Türkçeye çevirdiğinizde eğer bağlam bir yerden bir yere varmaksa “yetiştin mi” dediğinizde “Evet, yetiştim” der bir Kürt. Ama bir Türk “Yetişmek mi, nereye yetişecektim ki” diye manasızca bakabilir.

Ama bu yetişme eylemi aynı zamanda paranızın yetip yetmediğini anlamak için de kullanılabilir. “Paran o saati almaya yetti mi” yerine “Paran yetişti mi o saati almak için” gibi bir cümle duyabilirsiniz. Buradaki “yetişmek” de bağlama göre kullanılmış “yetmek” anlamını taşır.

Fiiller birbirinin yerine de kullanılabilir. “Kom kirin” biriktirmek anlamına gelir. Ancak “Kom kirin” yerine “Veşartin” kelimesi de kullanılabilir. Para biriktirmeyle ilgili bir konuda konuşurken “Paranı saklamakla iyi etmişsin” diye bir cümle kurduğunuzda anlaşılmama ihtimaliniz epey yüksektir eğer Kürtçe bilen biri yoksa.

Aslında söylemek istediğiniz şey “Para biriktirmekle iyi yapmışsın”dır.  “Veşartin” yani “Saklamak” aynı zamanda bir yiyecek buzdolabına konulduğunda da kullanılır. Mesela “Makarnayı sakladım” dersem anlamayabilirsiniz. Söylemek istediğim şey “Makarnayı buzdolabına koydum”dur.

Son bir örnek daha verecek olursam, “Beni rahat bırak” dediğinizde Kürtçe “Ji min vebe” dersiniz. Ama Türkçe konuşurken “Benden vazgeç” şeklinde çeviri hatası yaparsınız. “Vebe” “Kopmak” anlamına gelir. Ama vazgeçmek, ayrılmak, bırakmak gibi de kullanılabilir. Biz Türkçe konuşurken “Beni rahat bırak” yerine “Benden vazgeç” deriz. En sevdiğim çeviri hatası.

Sayısız örnekler verilebilir bu konuda.

Soru ekleri 

Türkçedeki soru eklerinin Kürtçede karşılık bulmamasıyla ortaya çıkan soru cümleleri de son yılların mizah konusu. Türkçede özne olmadan soru cümlesi kurulabilirken Kürtçede özne olmadan soru cümlesi kuramazsınız. Dolayısıyla Türkçede fuzuli olan özne, Kürtçe için olmazsa olmazlardandır.

Türkçede “Gittin mi?” diye sorduğunuz soruyu Kürtçede “Tu çûyî?” diye sorarsınız. “Tu” sen demektir ve “Çû” ile birleşince “Gittin mi?” anlamını taşır fakat öznesiz değil, öznesiyle…

Dolayısıyla anadili Kürtçe olan insanlar Türkçe soru cümlesi kurduklarında gerekmeyen özneyi de kullanır, soru eki “mı-mi” leri zaten hiç hatırlamazlar.

Soru işareti soru eki yerine geçer Kürtçede. Konuşurken ise sesinizdeki vurgu ve bağlam sizin bir soru sorduğunuzun anlaşılmasını sağlar.

Fakat Türkçede soru eki olmadan soru sorulamadığı için bunu çevirirken“Gittin mi?” demek yerine “Sen gittin?” şeklinde uzun ve kıvrık bir sesle soruyu sormaya çalışırsınız. Bu da yıllardır eskimeyen enteresan şakalara konu olur.

Türkiye sinemasında hep olur ya: Dizilerde, filmlerde. Adına doğu şivesi diyerek “Berivan oraya gittin değil mi, Dilan Şilan buraya bakın hele, Berzan geldi degil mi” tarzı konuşmalar sıklıkla soğuk şakalar olarak üstünüze gelir.

“Degil mi”deki e harfi ise ağızda epey yayılır.  Kürtçede soru eki yok! Hiçbir Kürt “degil mi?” demez. Bizde “mi” eki yok. Türkçede “Behlül geldi deeegil mi” diye soramıyorsak Kürtçede de “Berzan geldi deeegil mi” diyemiyoruz.

Türkçe söylemek istediğimiz şey “Berzan geldi mi?” ise bunu “Berzan hat?” yani “Berzan geldi?” şeklinde sorarız.

İsterseniz “Behlül geldi?” diye de sorabilirsiniz tabii. Artık bilgiyle kavrayalım. Çeviri hatalarına şive denmez!

Kendime gezdim

“Dün ne yaptın?”

“Kendime gezdim!”

 Yıllardır gülünen bir cümle daha. “Kendine mi gezdin! Aha hah, nihohahahooo! Ay çok komik bu Kürt arkadaş!”

Çünkü Kürtçe bu sorunun cevabı şöyle söylenir “Ez bo xwe gerhiyam!” ve şu anlama gelir: “Gezip dolaştım”

Bu cümledeki özne “Ez” oluyor. “Ben” demek. “Bo xwe” “kendime” demek. Çıkaralım “kendime” kısmını. Çıkaralım… O da mümkün.

“Ez gerhiyam!” “Ben gezdim” oldu. Şimdi Özneyi de atalım. Bir daha kuralım cümleyi.

“Gerhiyam!” İşte şimdi Türkçe oldu! “Gezdim!”

Ama şimdi ne olmuş oldu? Kürtçe olmamış oldu, cümle tat vermedi. Neden? Oradaki “kendime” yani “bo xwe” kelimesi “kendi halinde, yalnız başına, sıkıntısız” demek aslında ve birçok kullanım yeri var. “Kendime” gezdim. Yani tek başıma, kafam rahat, canım ne isterse onu yaptım, ayağıma takılan bir taş bile yoktu, keyif aldım, bir sorunum yoktu demek.

Mesela; “Çocuklar nerede?” sorusunu soran birine “Kendilerine oynuyorlar” dediğinizde aslında söylemek istediğiniz şey şudur: “Kendi hallerinde oyun oynuyorlar, sıkıntıları yok, müdahaleye, yardıma ihtiyaçları yok.”  

Oradaki “bo xwe” kelimesinin içinde, yalnız yapılan ve o yalnız olma hali her ne ise ondan büyük keyif alınan, sıkıntısız bir durum var. Evet, Türkçede böyle kullanılamaz. Ama Kürtçede var ve kullanılır.

Yaşasın anadili

Bunu bana babam söylerdi: “Kızım! Benimle Kürtçe konuş…”

Olur olmaz zamanlarda, aklına estikçe. “Ki(e)çê! Gel min kurdi biaxive!” Neşeyle söylerdi. Kullandığı kelimelerin her biri kendi hüviyetini taşırdı. Benim için gülümsenen tatlı imalar onun için büyük kahkahalar demekti.

Her defasında “Na axivim!” (Konuşmayacağım) derdim. Çünkü ben böyle dediğimde kahkahalar atardı. Güzel kahkahalar… Bana baktığında Kürtçeyi hatırlıyordu sanırım.

Belli ki biz Kürtçe konuşurken gülüyorduk, yakınlığımız güçleniyordu. Benim hep Kürtçe konuşmamı isterdi. Çünkü o, bir insanın anadiline ne kadar çok ihtiyacı olduğunu biliyordu.

Bu yazıyı, Kürtçeyi de Türkçeyi de o heybetli sesiyle en güzel şekilde konuşan babamın anısına yazdım.

Yaşasın Kürtçe! Yaşasın Türkçe! Yaşasın Barış Dili! Yaşasın Dünya Anadili Günü!

Dilşah Özdinç / Bianet

Etiketler : , ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.