Lokman Ergün

Lokman Ergün

Yeni Bir Ortadoğu Kurulurken…

Yeni Bir Ortadoğu Kurulurken…

Tarihin şaşırtıcı dönüm noktaları vardır. İlk bakışta birbiriyle ilgisiz gibi görünen ama tarihin diyalektiği ile oya gibi işlenmiş devinimler gerçekleşir. Nicedir kabuğuna sığamaz olmuş sular, ilk sızıntıda bendini yıkarak sel olur. 

Yüzyıllardır kaderleri; bir avuç kraliyet ailesi mensubu veya cuntacı askerin, emperyalist güçlerle olan ver petrolü, al iktidarı pazarlıklarına bağlanmış halklar, ilk defa yönetimlerine müdahale ediyorlar. Henüz hangi yöne evrileceği netleşmemiş bile olsa, kesin olan şey, halkların kendi iradelerini ortaya koyma çabasında olduğudur. Bu aynı zamanda 21. yüzyılın ortaya koyduğu yeni sosyal ve siyasal denklemin tezahürüdür.

20. yüzyılın başında, salt emperyalist çıkarlarının korunması için kurgulanan, halkların “ulus devlet” modeliyle afyonlanması ve soyulması düzeninin yıkılma sesleridir duyulan. Ulus devlet paradigması; halkları birbirlerine boğazlatırken, kendi içlerinde de gırtlağına kadar yoksulluğa, yolsuzluğa, militarist rejimlere gömmüştür. Dünyanın en zengin enerji kaynaklarının üstünde oturan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, dünya nüfusunun yüzde 25’i yaşarken, dünya ekonomik üretiminin yüzde 7’si ancak üretilebilmektedir. Bu üretimin artık değeri de, hemen hemen her ülkede, ayrıcalıklı bir elit kesim tarafından talan edilmektedir. Dünyanın en zengin yöneticilerinin ve en yoksul halklarının aynı coğrafyada bulunması ilginç ama anlamlı bir bileşkedir.

21. yüzyılda bilginin dolaşım hızı ve gücü, halkların kendi kaderlerine el koyma ve hükmetme iradelerini ortaya çıkarmaları açısından önemlidir. Post-modern devrimler çağının tam göbeğinden geçiyor Ortadoğu. Bu devrimin dönüştürücü etkisi, şüphesiz ki birçok paradigmayı yıkacaktır. Ama en çok, halklara giydirilen -deli gömleğini-, yani “ulus devlet” düzenini yerle bir edecektir.

Ortadoğu’da dört ulus devletin insafına ( daha doğrusu insafsızlığına) terk edilen Kürt’ler, bu dönüşümü komşusu olduğu halklardan daha erken temellendirmiş ve kendi içsel devrimini gerçekleştirme yolunda, kayda değer mesafe kaydetmiştir. Kürt siyasi hareketi değerlendirilirken, üzerinde yükseldiği felsefi yapının, bu konudaki öngörüsünün dikkatle ele alınması gerekmektedir.

Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Özerklik önermesi, Ortadoğu’daki “ulus devlet” yapısının yarattığı sonuçlara bakılarak ele alınırsa, daha sağlıklı değerlendirmelerin yapılacağı görülecektir.  Halkların, kendi içlerinde yatay ve dikey örgütlenmeleriyle yönetime dahil olamadıkları hiçbir sistem, adil ve özgür bir yaşamı mümkün kılmayacaktır. Gerek yakın, gerekse uzak tarih, bunun örnekleriyle doludur.

Kürt halkı, örgütlenme ve iradesini yönetime dahil etme biçimini, devlet kavramından daha öncelikli ele almalı ve içselleştirmelidir. Kürt halkının Türkiye’deki coğrafik dağılımı da bunu zorunlu kılan bir etkendir.  

Tunus’ta, kendi bedenini ateşe veren bir genç, koskoca bir coğrafyada tarihin akışını değiştiriyor. Kürt halkı da özgün paradigmasıyla, halklara ilham verecektir. 

NOT:

Eleştiriyorsanız, eleştirilmekten rahatsız olmayacaksınız. Buna inanan biriyim. Dolayısıyla, dile getirdiğim düşüncelerimden kaynaklanan eleştirilerle ilgili bir sıkıntım yok. Hatta hakarete varan eleştirileri bile; “dilin sivriyse, seni de sivri dilliler eleştirir” anlayışıyla karşılıyorum. Ancak dile getirdiğim düşüncelere ilgisiz anlamlar yüklenerek, çarpıtılması doğru bir tavır değil.

“Benim entelektüel dilim Türkçe” cümlesinden, ne benim entelektüel olduğumu iddia ettiğim anlamı çıkar, ne de Kürtçe’nin “entelektüel bir dil” olmadığı anlamı çıkar. Dil biliminde, “insanın entelektüel dili” diye bir kavram vardır. Maalesef, Türkiye’de yaşayan Kürt’lerin büyük çoğunluğu gibi, eğitim dili Türkçe olan okullarda okudum. Anadilde eğitim almamış bir insanın, anadilini “entelektüel dili” olarak kullanması pek mümkün değildir. Bu sadece benim için değil, Almanya’da doğan bir Türk için de, Fransa’da doğan bir Arap için de geçerlidir. Eğitimini Kürtçe almış biri için de “entelektüel dili” Kürtçe olacaktır.

Kürtçe’yi kendi imkanları ile öğrenen, geliştiren, yazı ve konuşma dilinde kullanmakta ısrar eden kişiler elbette ki çok saygındır. Birçok Kürt gibi, ben de bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Ancak, “akademik Kürtçe öğrenmeden, düşünmeye ve düşüncelerini dile getirmeye hakkın yok”, iddiasında da bulunamayız herhalde. O zaman, büyük çoğunluğumuzun susması gerekecek çünkü. Bu konu çok daha kapsamlı değerlendirmeler gerektirdiğinden, sonraya bırakıyorum.

Türkiyelilik konusu, Demokratik Cumhuriyet- Demokratik Özerklik felsefesinden hareket eden siyasi bir tavırdır. Taraftarı olup olmamak, siyaseten durduğunuz yer ile ilgilidir. O yerden hareketle eleştirilmesi veya tartışılması gerekir.

Son olarak, Şivan Perwer’in sanatına, mücadelesine,düşüncelerine, kişiliğine, düşüncelerini ifade etmesine saygı duymak başka bir şeydir. Şivan Perwer’in bugünkü duruşunu eleştirme hakkı başka bir şeydir. Kaygımız, Şivan Perwer’in değerleriyle birlikte var olması ve daha da büyümesidir. Bizim Şivan’lara ihtiyacımız var, yeni Mahsun Kırmızıgül’lere değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
29 Yorum
Lokman Ergün Arşivi