İrfan Sarı

İrfan Sarı

Uzun ölümler ve kısa yaşamlar

Uzun ölümler ve kısa yaşamlar

Önceki gün Kars Kağızman'da üç gerilla ve bu gün de Yüksekova'da üç askerin ölümü endişe verici. Tabi ki insan olanlar için bu ölümler endişe ile birlikte büyük bir üzüntü nedenidir.

6-7 Ekim olaylarıyla başladığı sanılan ama gerçekte Türkiye’nin kuruluşuyla ilgili bu ölüm fırtınası dur durak bilmiyor.

Oysa her şey Türkiye’yi yöneten inisiyatiflerin iki dudağı arasında çözümle buluşabilir.

Sessiz sessiz süren asimilasyon ve yok sayma politikalarıyla iktidar olan gelmiş geçmiş tüm yönetimler aslında kemikleşmiş devlet politikalarının tamamlayıcısı olmaktan bir adım öteye gidemediler.

Türkiye’ye yeni bir şey katmadılar.

Demokrasi, insan hakları, adalet kavramları sadece boş boş konuşulan ifadeler oldu.

Aslında bu kavramlara içten içe bir itibarsızlık vardı söz konusu iktidarlar tarafından.

Öylesine köklü, öylesine sekter, öylesine kemik bir sistem oluşturulmuştu ki; gelen kim olursa olsun sitemin özüne benzemekle kalmıyor daha da sertleşiyordu.

Yüz yıllık uzun bir yürüyüştür aslında cumhuriyet ama bu uzun yürüyüşte hep genç insanların bedenlerini yani ölümlerini bırakarak ilerlemiştir.

Bu günün dünden, dünün bu günden asla farkı yoktur.

Tek fark, farklı olmayışlarıdır.

Fes takılan zaman ne ise, şapka takılan zaman da aynıydı, kravatlı şimdiki zaman da aynı.

Her ne kadar biz geldik “Kürtçe serbest oldu” dense de, hakikatte değişen önemli bir şey yok. Bildiğimiz işkence, baskı, yok sayma tam hız sürüyor.

Ağacı bahane eden, camiyi sorunlaştıran, türbanı meseleleştiren, işçiyi köleleştiren stratejilerle sürdürüyorlar iktidarlarını.

Sokağın nabzından nemalanan, oyalayan, erteleyen mantalitenin mucitleri gibiler.

Ülkede muhalif, taraf, farklılıklar, ne varsa kendine göre yontan anlayış içindeler.

Roboski'de dağların doruğuna savaş uçaklarından bıraktıkları bombalar ile parçalanan yoksul Kürt halkına ne mesaj verildiyse, gezi parkı olaylarında Türk halkına verdikleri mesaj arasında zerre fark yoktu.

Soma'da kömür madeninde kalan işçilere nasıl baktılar ise asansörden yere çakılan işçilere de aynı bakışlarla bakıştılar. Hatta ölenleri suçlayan bir anlayış öne çıktı.

Buradaki durum politikasızlık değil aslında, bariz tek tip politika hastalığıdır.

2013 Mart’ında Sayın Öcalan tarafından yapılan açıklama sonrası başlayan süreç, umuda yelken açmış olsa da kısa vadede görüldü ki aslında bu durumdan istifade edip oyalama süreci başlatmıştı hükümet.

Somut olan tek şey Sayın Öcalan ile yapılan görüşmelerdi.

Yoksa sokağın başından Türlü Türlü zırhlı araç hiç eksik olmadı.

Rambo donanımlı özel birlik polisleri giderek çoğaldı kentlerde.

Karakollar / Kalekollar hız kaybetmeden modernleştirildi.

Sıkıyönetim, (OHAL) olağan üstü hal dönemlerini aratmayan uygulamalar, dinlemeler soluksuz devam etti.

6-7 Ekim tarihindeki sokak hareketlilikleri sonrası gelişen ve yaklaşık 40 insanın yaşamına mal olan olayların fitilini ateşleyen de yine hükümetin (Devletin) “Kobani düştü/düşecek” şeklindeki yorumları ile “misliyle” tarzındaki kışkırtmaları vesile oldu denilebilir.

Olup bitenden “kamu malı” yorumlaması yapmakta aynı derece de tehlikeli oldu.

Keza can kayıpları hiçbir şey ifade etmiyor demektir. Oysa şu son 2 ayda Kürt illerine durmadan cenazeler geliyor. Ölümler çoğalmaya başladı.

Resmin bütününden çıkan ise kocaman bir çözümsüzlüktür.

Ve en nihayetinde durmadan devam eden uzun soluklu genç ölümler kısa bir soluklanmadan çıkıp eski hızına kavuştu denilebilir.

En son gerilla ve asker ölümleri de buna yorumlanabilir ancak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İrfan Sarı Arşivi