Erkan Çapraz

Erkan Çapraz

Üniversiteli 'Reşko' Boyacısı

Üniversiteli 'Reşko' Boyacısı

Boyamak güzeldir abiler, boyamak ekmek, boyamak gelecek...

Herşey 1993 yılında Yüksekova Dağlıca (Oremar) mıntıkasında bulunan Yeşiltaş (Ştavzın) köyüne bağlı Zerenî mezrasının boşaltılmasıyla başladı...

12 yaşına kadar Reşko dağının dik duruşlu asaletinin eteğinde yaşayan Recep, bundan sonraki yaşamını Yüksekova"da devam ettirecekti. Recep 12 yıl boyunca yolun gitmediği Zerenî"de çobanlık yapmıştı. Motorlu araçla ilk tanışması Yüksekova"ya taşındıkları gün oluyordu. Televizyonu ilk gördüğünde televizyondaki savaş filmi bir yana aklına o kadar şeyin o kutuya nasıl sığdığı takılmış ve gidip ekrana dokunmuştu. Elektrikle de Yüksekova"da tanışmış ve onlarca gaz lambasının bile veremediği kadar ışık veren ampule saatlerce bakakalmıştı.

Yüksekova"da hiç tanımadığı bir yaşamla karşılaşan Recep burada "okul"la da tanışacak ve Türkçe"yi o zaman tanıyacaktı. Zira, 12 yıl boyunca böyle bir dilin varlığından bile bihaberdi.  Her şey çok çabuk gelişiyordu. 12 yıl boyunca öğrenemediği, hayalini bile kuramadığı birçok şeyi bir günde görmüştü. Gelir gelmez okula başlayan Recep ve ailesinin artık ne besleyeceği hayvanları vardı ne de biçenekleri ne de sürecekleri tarlaları...

Recep, "Adeta evrim geçirdim" diyerek ifade ettiği güne uyanacağı gece bir rüya görür.

Şöyle anlatıyor rüyasını: "O aralar maddi sıkıntı çekiyorduk. Sürekli çalışmam gerektiğini hissediyordum. O gece rüyamda kendimi büyümüş, sorumluluk sahibi olmuş biri olarak gördüm. Kendi kendime yapabileceğim en şerefli, en kutsal ve en değerli görevimin ne olacağını soruyordum. Birden önümde bir boyacı sandığı, ayakkabı boyarken gördüm kendimi. O gece sabaha kadar ayakkabı boyuyordum. Sabaha kadar sürdüğünü hissettiğim rüyam boyacılığı öğrenmeme yetmişti. O rüyadan sonra kendi emeğimle yapabileceğim ayakkabı boyacılığı mesleğine atılmaya karar verdim."

Sabah ilk işi küçük Sanayi sitesine uğrayıp rüyasında gördüğü ve bir daha yanından ayırmayacağı sandığı nasıl yapacağını düşünmek ve ona kavuşmak için biran önce ayakkabı boyacılığına başlamak oldu.

Artık okumasını engelleyecek bir sebep yoktu. Evin en büyüğü olarak alnının teriyle para kazanacak, çok geçmeden boyacı sandığına kavuşacak, okul  okuyacak ve 9 kardeşine bakacaktı.

Artık bir "mesleği" vardı. Öğrenciliğin yanında emekçi olmanın nasıl bir şey olduğunu tadıyordu. Bu tattan fazlasıyla faydalanacak ve onurunu ezdirmeyecekti. Bunun için de liseyi bitirene kadar yaz kış demeden boyacılık yaptı. Onunla beraber babası da çalışıyordu. Çobanlık, hamallık, inşaat işçiliği demeden 9 çocuğuna bakmak için elinden geleni yapıyordu. Ama yetmezdi. 5"i okuyan 9 çocuğu inşaatlarda çalışarak geçindirmek zordu. 

"İnsanın tanıması gereken ilk kişi kendisidir" diyen Recep, Lise"den mezun olur olmaz girdiği Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı"nda (ÖSS) Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne yerleşir.

12 yaşına kadar hiç bilmediği, tanımadığı, duymadığı ve varlığından bile haberdar olmadığı bir dilin öğretmeni olacaktı!

Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan Akasya Sokağı"nın "Reşko" boyacısı olarak bilinen ve anılan Recep, artık üniversiteli olmuştu. "Ailemden sonra en büyük aşkım" dediği boyacı sandığı onu üniversiteye kadar sırtlamıştı.

Recep üniversiteye gideceği yıl, kendisinden küçük kardeşi Şevket"e öğrettiği boyacılığı ve o hiç yanından ayırmadığı boyacı sandığını ona teslim edecekti. Şevket de ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Şimdi abisi gibi o da hem okuluna devam edecekti hem de ailesi ve abisi için babasıyla beraber para kazanacaktı. Zira aynı ailede 5 kişi okul okuyordu. Bu zorluk vesilesi ile olsa gerek Şevket bir müddet okuluna ara verecekti.

Pikniklerden, eğlencelerden, partilerden ve tüm sosyal aktivitelerden uzak yaşayan Recep aslında bunların tümünü boyacı sandığının başında yaşamış. "Sinemaya aksiyon filmi izlemek için gitmeme gerek yoktu. Yüksekova"da boyacılığa ilk başladığım yıllarda ve geçen yıllarda sürekli aksiyon filmlerini aratmayacak olaylar yaşanıyordu. Son Yüksekova olaylarında üzerimden uçuşan kurşunlara rağmen boyacı sandığımı bırakmadım ve işime devam ettim. Lisenin son yıllarına kadar herhangi bir kitap okuyamadım ama insanların günlük yaşantıları, yürüyüşleri, bana uğrayan müşterilerimin yanımda oturup bana anlattıkları sıkıntılar bana roman gibi geliyor. Bu meslek bana her şeyi yaşatıyor.”diyen Recep, artık üniversitedeyken yeni insanlar da tanıyacaktı, ancak onun aklı hep ailesinde olacaktı.

Üniversiteye başlayan Recep, uzun süre alışamamıştı bu ortama. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle yurtta kalmak zorunda kalmıştı. Bu durum onu üzüyordu ancak kendisine vermiş bir sözü vardı ve başarmak zorundaydı.

Şevket işi yeni öğrenmişti ve ailesinden para istemek istemiyordu. Bir gün Rektörlüğe çıkan Recep, üniversitede boyacılık yapmak istediğini söylemiş. Rektörlük Recep'in bu isteğini: "Olmaz üniversite ortamında çok abes olur" şeklinde reddetmiş.

Recep üniversiteyi bitirinceye kadar her tatilde gelip boyacılık yapmaya devam edeceğini çünkü üniversiteye gittikten sonra bu işe daha da sevdalandığını söylüyordu.

"Üniversiteyi bitirip öğretmen olduğumda da bu mesleği devam ettireceğim" diyen Recep, ömrünün sonuna kadar bu mesleği bırakmamaya kararlı.

Recep"i işte böyle bir esnada tanıdım.

Daha önce de sizlere her biri ÖSS ve OKS"ye hazırlanan Yüksekova"daki bisikletçileri konu alan bir yazı sunmuştum. Yüksekova"da neredeyse gün boyu elektriğin olmadığı bir günde şehir merkezinde haber turuna çıkarken karşılaştım Recep"le.

Haberi çok da uzaklarda aramak gerekmiyordu çünkü haber zaten içimizdeydi.

Yanına oturduğumda üniversite okuduğunu bilmiyordum ama namını duymuştum. Sohbet etmeye başladım. Daha önceleri de görüyordum onu burada, boyacıları da konu alan bir yazı yazmayı düşünüyordum uzun süredir ancak üniversiteli bir boyacının yanında oturduğumu kendisinden öğrenince hemen kaleme kağıda sarıldım.

İşte buydu yazmam gereken!

Kardeşleri Şevket, İslam ve Vedat"la beraber aynı yerde aynı sandığın başında boyacılık yapıyordu. Boyacılığı dördüne de öğretmişti. Şevket ara vermek zorunda kalmış okuluna ama şuan onlarla boyacılık yapan diğer kardeşleri de okuyordu. Yıllarca kendilerine bakan abisi Recep"e artık Şevket para topluyordu ve ailesine bakıyordu…

Ayakkabıları büyük bir itina ile boyayan Recep üniversite okumak için gittiği Isparta"da öğrendiği yeni taktiklerle müşterisini oldukça memnun ediyor. Onun yanında oturduğum süre içerisinde hiçbiri ona "Parlat ama ha" demedi. Galiba hepsi de ayakkabısını büyük bir ustaya teslim ettiklerini biliyorlardı.

Yanında uzun süre oturdum. Onu izlediğim süre içerisinde yaklaşık 30 ayakkabı boyadı. O boyadıkça ben soru soruyorum. Ben sordukça o boyuyor. Ayakkabıların tozunu alırken ve parlatırken kullandığı fırçayı büyük bir ustalıkla havada çeviren Recep işini dört dörtlük yapıyordu.

"Ayakkabı boyamadan önce temizlemek üzere salladığım her fırçadan yuttuğum tozlar benim için tarifi imkânsız bir yolculuktur" diyen Recep, üniversiteyi kazandığı gün aldığı telefonla kendisini arayan müşterilerinin ayakkabılarını çarşının neresinde olursa olsun kardeşlerini yollayarak aldırıp boyuyor ve tekrar müşterisinin ayağına kadar götürüyor.

Ailesi ile birlikte kirada yaşayan Recep, yaz tatili için Yüksekova"ya gelir gelmez babasına "Tatil boyunca çalışma. Ben buradayım çalışırım, sen dinlen biraz"demiş.

İleride bir gün öğretmen olduğunda maaşıyla maddi imkânsızlıklar nedeniyle okuyamayan öğrencilere kurs açmayı düşünüyor. Amacı Yüksekova"ya fayda getirecek bir faaliyette bulunmak. İçerisinde okuma azmini taşıyan herkese yardımcı olacağını belirten "Reşko Boyacısı" evliliği ise hiçbir zaman düşünmemiş.

En büyük aşkı olan boyacı sandığını ilk göz ağrısı olarak bellemiş, ondan ala sevgili mi olurmuş? Ardından ekliyor: "Sandığınımı hiçbir kıza değişmem!" 

10 yaşındaki en küçük kardeşini bile evlendirmeden evlenmeyeceğini söyleyen "Reşko" boyacısı, hayatını bir kompozisyona benzetiyor. Şuana kadar yaşadıklarını kompozisyonun başlığı olarak değerlendiriyor ve kompozisyonun giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin de bu başlığa göre yazılması gerektiğine inanıyor.

Recep, bu başlığı yazılmış kompozisyonun içeriğini zenginleştirmek isteyen ve ileride daha da güzel kompozisyonların yazılabilmesi için, kalemine mürekkep (boya) olabilecek destek bekliyor.

Üniversiteli Reşko Boyacısı Recep, bu sene ikinci sınıfa geçiyor ancak şuana kadar Başbakanlığın verdiği 150 YTL"lik bursun dışında hiçbir yerden burs alamamış. Burs bir yana şu ana kadar hiç kimseden yol parası dahil en ufak bir yardım veya destek görmemiş.

O, kaleminin mürekkebini ayakkabı boyasıyla doldurmuş ancak şuan o boya yetersiz. Var olan boya da; 11 kişilik bir ailenin geçimi ile üniversiteli "Reşko Boyacısı"nın eğitim masrafı arasında bir tercih yapmak zorunda…

 "Aile mi okul mu?" sorusuna; "Aile"” cevabını veren Recep'in eğitimine devam edebilmesi için ciddi bir desteğe ihtiyacı var.

Çünkü şuan ayakkabı boyası ancak ailenin geçimini sağlayacak bir güce sahip.

Boyamak güzeldir abiler, ekmek boyamak, gelecek boyamak,
boyamanın güzelliği bir gün okumaya yetmeyecek...

Yaşamın ağır yükünü omuzlarken, sokağın dilini öğrenmiş. Yetmemiş sırrını çözmüş kaldırım taşlarının. Her gelen geçenin eline bakmaktansa, her gelip geçenin yaşamına parlaklık vermek onun parmaklarının hünerinde yatmış. Kara kara boyalı ellerinin arasına almış olduğu kalemi ile dünyayı boyamaya başladığı bu süreçte dahi insani yanını havalandırmaya çalışan bu koca yürekli atmacaya bir uçumluk gök gerek. Sevdanla ve bilincinle çok yaşa...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
77 Yorum
Erkan Çapraz Arşivi