Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Üniter Sistem ve Kürtler

Üniter Sistem ve Kürtler

Bir halk düşünün, kendi yurdunda tutsak olmuş, tutsaklığı yetmediği gibi yok edilmeye çalışılıyor, ama bu halk celladına karşı koyarken “ne istiyorsun?” sorusu ile karşılaşınca dili tutuluyor.

Kürtlerinki de o hesap, kem-kümle hak talep etmek!

Bir süre önce Kürt tarafı haklarını talep ederken, üniter devlet içinde sorunun çözümünü ve kolluk kuvvetleri gibi kurumlarının da olmasını ileri sürdüler.

Başlık üniter ama içerik federasyon nitelikliydi.

Bu durum karşısında “Kürtler ne istiyor?” diyenler oldu!.

Buna karşın Kürtler, sistemin kabul edebileceğini sandıkları taleplerini -ya tutarsa misali- şöyle sıralamaya başladırlar:

-Yeni bir anayasa,

-Anadilde eğitim hakkının sağlanması,

-Yer ve yöre isimlerinin iadesi,

-Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi,

-Öcalan’a ev hapsi ve sonrasında siyaset izni verilmesi,

-Vatandaşlık tanımı ve eşit yurttaşlık haklarının hukuki zemininin hazırlanması,

-Siyasi partiler yasasının değiştirilmesi ve seçim barajının düşürülmesi,

-Koruculuk sistemine son verilmesi,

-Kürdoloji enstitülerinin kurulması,

-Genel af,

-Kurumsallaşma.

Bu hakların verilmesi bir rahatlık yaratacaktır elbette, ancak, sınırlı özerklik ile Kürt yurdu yine korumasız ve işgal altında olur.

Ayrıca bu taleplerin gerçekleşebilmesi için öncelikle devletin (kurumlar), statükodan vazgeçmesi gerekmektedir. Oysa devlet statükocu ve üniter saplantısından vazgeçmediği gibi Kürtlere de güvenmiyor.

Kürt tarafı  da devletten çekindiği için taleplerini halkın beklentilerin altında  tutuyor.

Yine de burada belirleyici rol alacak esas güç devlettir, ancak DTP yi hazmedemeyen statükocu devletin Kürt tarafını özellikle PKK ve Öcalan’ı muhatap alarak yukarıdaki taleplere olumlu bakacağını sanmak safdillik olur.

Çünkü devlet, Öcalan / PKK siyasallaşmasın, silahlı örgüt olarak kalsın istiyor.

Ancak son olaylar gösterdi ki, Öcalan devletin yaratmaya çalıştığı bir örgüt liderinden çok %30 civarındaki Kürt halkının siyasi önderi konumunda ve toplumu yönlendirebilecek güce sahip bir siyasi liderdir.

Statükocu devlet cumhuriyetin başından beri Kürtleri savaş meydanlarında konu mankeni gibi kullandı. Şimdi meydandan çekilmeyi planlayan ve siyasallaşan Kürtlerle masa başında savaşmak zorunda kalmıştır.

Tarih tekerrür mü eder bilmem ama, Kürtler dış dünyadan sağlam destekle masaya oturacaklar.

Devlet de bu hesabı gördüğü için Kürt hareketinin daha fazla siyasallaşmasını önlemeye yönelik bir plan yürütmektedir. Bu planın maşası olan AKP, ABD ve Barzani aracılığıyla PKK nin silahlarından arındırılıp dağdan indirilerek planın yürüyeceğini sanmıştı, Ancak, ergenekoncu  cephenin yarattı dalgayla kendisine de bir son hazırlandığını anlayınca en az zararla durumu kurtarmak için sütre gerisine çekildi.

Aslında kavganın özü şudur: Üniter devletin bir Kürt sorunu, Kürtlerin de bir üniter devlet sorunu vardır.

Statükocu devlet: “Kürtleri tanırsam, Kürdistan gerçeği ortaya çıkar”  korkusunu yaşamaktadır.

Kürtler de üniter yapı içinde Kürt kimliğini ve Kürdistanı koruyup geliştirmek mümkün müdür, sorusuyla meşgul…

İki taraf da esas niyetlerini gizleyerek savaşı yürütüyor.

Oysa iki taraf da net konuşmalı.

Mesela Kürtler, ‘Federasyon istiyoruz’ gibi bir talep ortaya koyabilirler !

Ancak üniter devlet buna ne tepki gösterir korkusu siyasetlerine hakim olmuştur.

Çünkü Türklük temeline dayandırılan  üniter devletin buna razı olmayacağı sanılır.

Halbuki, devlet bekasını düşünerek buna razı olabilir/edilebilir.

Çünkü işin ucunda Yugoslavya gibi parçalanmak da var!

Demek ki Kürtlerin en büyük sorunu üniter devlet modelinin varlığıdır.

Başta Türkler olmak üzere diğer halklar ve inanç sahipleri de seksen küsur yıllık bu ceberut sistemin kendilerine huzur ve refah sağlamadığı konusunda hemfikirdirler.

Bunca yıldır zulme sebep olan sistemin bugüne kadar sorgulanamaması da düşündürücüdür!

Acaba, bu sorgulamayı yapabilecek aydın potansiyelinden mi mahrumuz, yoksa böyle bir sorun mu yok ortada?

“Üniter yapıyla sorunumuz yok!” diyenlere inanalım mı yani?

Öyle ya da böyle…

Neticede devlet büyük bir toplumsal sorunla karşı karşıyadır.

Ama mevcut sorunlara bir sorumlu bulunacaksa eğer, bu da yine devlettir.

Çünkü devlet Makyavelist böl yönet tutumu ile toplumu çatışan güçlere ayırmıştır.

Yani devlet vicdani ve ruhi bölünmeyi fiilen gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

Savaştığı  ve barışmak zorunda olduğu muhatabın bırakın taleplerini, ismine bile rıza göstermiyor.

“En iyi Kürt ölü Kürttür” mantığıyla “Kürt” sözcüğüne bile izin verilmiyorsa barış sağlanır mı?

Açılım yapacağız dendi ama, “Kürt açılımı” birkaç isim değişikliğiyle “Kürt” sözcüğünden arıtıldı. “Kürdoloji enstitüsü” dendi ama sonradan ismi “Anadolu’daki diller” diye değiştirildi. “Kürtçe eğitim” yerine “seçmeli ders” ifadesi kullanıldı. TRT 6 bile bu uygulamadan nasibini aldı.

Kısacası, sistemin “Kürt” sözcüğü ve ifade edilmesine karşı müthiş bir muhalefeti var.

Böyle bir tavır varken devletin Kürtler lehine kendi rızası ile bir iyileştirme yapacağına ve barışacağına inanmak çok zor.

Ama biz yine de devletin sorumlu davranmasını ve doğru olanı yapmasını  dileyelim.

Çünkü bunda sadece sistemin hatası yoktur.

Kürtler de pasif, belirsizlik sergileyen  tutumlarından dolayı sistemi değişime zorlayamadılar.

Varlıklarını  ve geleceklerini garanti altına alacak net bir söylem ortaya koyamıyorsa eğer, sistem de bu pasif tutumlarından cesaretle inkarı ve oyunlarını devam ettirir.

Ve ne ilginçtir ki, tüm senaryolar tanıdık ve sonuç hiç değişmiyor.

Film bitince yeni bir sahne için Kürtler hemen Türk soluna koşarlar.

Eldeki kemik oylar yeniden aynı oyun/sahne içinde ve eski rollerinde...

Oysa yedek kulübesinde oynamayı bekleyen oyuncular da var.

Yani geriye %60 gibi Kürtlerin bir oy potansiyeli kalmaktadır.

Bunları  kazanmak varken sitemin gösterdiği aktörlere koşmak fayda sağlamaz.

Kemalist sistemin aktörleri sistem içinde erimene yardımcı olur, yaşamana değil.

Ama yedekte bekleyen öz gücünü kazanırsan eğer, özgürlüğünü de kazanırsın.

Bu durumu izah eden bir ata sözümüz vardır ; “Suvaré xelqé peyaye!”

(Başkasının bineğine muhtaç olanlar daima yaya kalır)

Öyleyse kendi halkına dönmek ve yeniden yapılanmak daha akıllıca olmaz mı?

Ey Kürt siyasetçisi,

Muhtaç olduğunuz kudret halkın gönlünde yatmaktadır.

Oraya girmeden ne özerklik, ne de federasyon kazanılır!

Yeni yılda adil bir sistem ve huzurun sağlanması dileğiyle… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
37 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi