M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Türkler ve Kürtler

Türkler ve Kürtler

Kimse açık yüreklilikle gerçekleri dile getirmek istemiyor. Türkler “Kürd sorunu” konusunda ne diyor? Kürdler ne istiyor? Yıllardır hep bu sorunun cevabını gazete haber ve köşe yazılarında, TV ekranlarında arayıp durdum. Ne hikmetse herkes ama herkes karnından konuşuyor. Bu konuda kimse samimi, gerçekçi, dobra dobra, açık seçik, anlaşılır bir dil ve kelimelerle konuyu gündeme taşımadı/taşımıyor.

Aslında Kürdler açık seçik yıllardır ne istediklerini söyledi/söylüyorlar. Bu yüzden yıllarını karakollarda sorgularda, mahkeme koridorlarında, hapishanelerde geçiren on binlerce siyasetçi, aydın, gazeteci anılarını, çilelerini, isteklerini, arzularını yazdı, çizdi, söyledi.

Yönetimde egemenler ve destekçileri ise Kürdlerin talepleri konusunda ya kulaklarını tıkadı; ya da işitip de işitmemezlikten geldiler. Yorum yapmaktan kaçındılar. Birkaç aydın, yazar kıyısından, köşesinden Kürdlerin ne istediğini ifade etmek istediyse de susturuldular. Konuşmak ve yazmakta ısrar eden 1–2 vicdanlı isimi de işinden ettiler. İsmail Beşikçi (Sarı Hoca) gibi açık yüreklilik ve mertçe Kürdlerin ne istediğini akademik gözlemle söyledi, yazdı, çizdi diye bedelini onlarca yıl hapislerde kalarak ödedi.

Tam da bunları düşünürken, gözüme bir makale ilişti. Dilerseniz Türkler “Kürd sorununa” nasıl bakıyorlar, ne düşünüyorlar konusunda bugüne kadar en cesur, en net, en mert, en gerçekçi bakış açısıyla maddeler halinde sıralayan bir Türk yazarın yazdıklarını hep birlikte okuyalım.

Hürriyet Gazetesi yazarı İsmet Berkan köşesinde aynen şunları yazmış:

“Terörün bittiğini Kürt sorununun çözüldüğünü ben görebilir miyim?

Kendimi hep iyimser bir insan olarak gördüm. Yakın çevrem, bazen benim iyimserliğime sinir olur, bu yüzden kavgalar/tartışmalar çıktığına tanığım.

Ama bir konuda iyimserliğimi tamamen yitirmiş bulunuyorum; o da Kürt sorununun çözüleceği ve PKK terörünün sona ereceği konusu. (Berkan da soruna ‘terör’ diyor. m.l.y)

Sebeplerini anlatmaya çalışayım:

1. Türkiye’de Kürtler dışında kalanların ezici bir bölümü, hatta tamamına yakını ortada bir ‘Kürt sorunu’ olduğunu düşünmüyor. Böyle düşünmedikleri için de, onlara göre sadece ‘bölücü hain terör sorunu’ var. (Sayın Berkan yukarıdaki ifadesiyle aynı safta.m.l.y.)

2. Bu ezici çoğunluk, sorulduğunda PKK’nın dış güçlerin elinde maşa olan bir avuç hainden ibaret olduğunu söylüyor.

3. Onları PKK’nın kitleselleşmesi, mesela BDP’nin 2,5 milyon oy alması gibi şeylerle sıkıştırırsanız, önce ‘Ama PKK o oyları tehditlerle alıyor’ diyorlar; biraz daha sıkıştırınca konuyu bütün Kürtlerin ihanet içinde olabileceği varsayımına kadar götürebiliyorlar.

4. Ortada bir sorun olmadığına göre çözülmesi gereken bir durum olduğunu da düşünmüyorlar.

5. Demokratikleşme, yönetimin yerelleşmesi, yerel yönetimlerin güçlenmesi, özgürlüklerin artması gibi konulara genel bir destekleri, hatta bu konularda talepleri var ama bütün bunların aynı zamanda Kürtlerin ülkeyi bölme emellerine yardımcı olacağını da düşünüyorlar. O yüzden kendi özgürlüklerinden, kendi demokratik taleplerinden vazgeçebiliyorlar. (MHP’nin baraj altında kalması pahasına sürdürdüğü tutumu gibi. m.l.y.)

6. Ortada ‘tepelenmesi gereken teröristler’ sorunundan başka bir sorun olmadığı için PKK ile müzakereye şartlı destek veriyorlar: ‘Müzakerenin hedefi ve amacı sadece örgütün silah bırakması olabilir; o zaman PKK’lıların affını bile düşünebiliriz, bunun ötesinde bir konu masada konuşulamaz.’ (AKP’nin 12 Haziran seçimlerinden sonraki tavrı gibi. m.l.y.)

7. Bu durumda da, PKK’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yenilgiye uğratması gibi bir ihtimal olmadığına göre, terörle mücadelenin ‘son terörist ölene kadar’ sürdürülmesinden yanalar. ( Onar, onar cenazeler gelmesine rağmen tepki vermeyen ana babalar gibi.m.l.y)

8. Halktaki bu eğilim neredeyse elle tutulur bir gerçek olduğu için siyasetçilerin de çok farklı davranmasını beklemek gerçekçi olmaz. (Türk cenahında gerçek böyle. m.l.y.)

Belki bu maddelerin sayısını biraz daha arttırabilirim ama sanırım derdimi anlattım.
İşte bütün bu nedenlerin, daha doğrusu en temel bir nedenin varlığından ötürü, terörün de terörle mücadelenin de sonsuza kadar devam etmesinin önünde maalesef bir engel yok.”

Diyor yazısında Sayın İsmet Berkan.

Üzgünüm ama İsmet Berkan gibi düşünüyorum. “Son terörist ölene kadar” diyene karşılık; “özgürlük için son Kürd kalana kadar” diye mücadele eden bir güç hep var olacaktır.

Oysa Türklerin bu yaklaşımına karşılık bakınız Kürdler hangi haklar tanınırsa bu sorunun biteceğine inanıyor. Çok uzatmayacağım, kısa 2 başlıkla ifade edeceğim.

  1. Kürdler, kendi dillerini ve kültürlerini Türkler gibi eşit yaşamak istiyorlar.
  2. Kürdler yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde, il ve ilçelerde, yerelde kendi

kendilerini Türkler gibi “eşit” koşullarda, yasal ve anayasal güvence altında yönetmek istiyorlar. Yani Kürdler kendilerinin ayrı bir halk olduğunun kabul edilmesini istiyorlar.

Kürdler bu iki maddelik isteklerinin “statü” adı altında yasal ve anayasal hak olarak verilmesi halinde ezici çoğunluk sorunun ayrılmadan kökten çözüleceğine inanıyor.

Türklerde “Kürd” algısı değişmelidir. “Tezkerenin” Suriye halkı için değil, sınırdaki Kürdler için çıkartıldığı inancı hakim. Türk yöneticileri ve halkının Orta Doğu’da tek endişe ve bilinçaltındaki saplantıları Kürdler olmaktan çıkmalı. Çıkartılan tezkere muğlâk ifade ile Irak ve Suriye Kürdleri için formüle edildiği açık. Tezkere sonrası sevkiyat nereye yapıldı? Tabii ki Suriye’de Kürdlerin denetiminde olan Kobani’ye komşu Mürşitpınar’a.

Neden mi? Alparslan’ın, Fatih’in, 7 düvele meydan okumuş Mustafa Kemal’in torunları etraflarını kuşatmış Kürdlerin travmasını yaşıyorlar da onun için. Dünya medyası “Türkiye ateşe körükle gidiyor” derken; yandaş medya bir yandan “Fırtına” adını taktığı bataryaları manşetlere çekiyor, diğer taraftan da “ya Erdoğan savaşı kazansa, ya Şam Fatihi olsa” diye savaş çığırtkanlığı yorumlarla savaşa karşı olanlara gözdağı veriyorlar.

Kürdlerin bilinç altına yerleşen olgu; bölgede ne Arap, ne Acem, ne Saddam, ne Esat hedeftir. Türkiye’nin Doğu, G. Doğu ve Güney sınırları boyunca bir yay gibi komşularında ve Türkiye içinde nüfusu 40 milyonu aşan Kürdler hedeftir. Türk medyası, Türk eğitim sistemi, Türk yöneticileri eliyle Türk halkına aşılanan Kürd fobisi Türk halkını tedirgin ediyor.

Türklerin bakış açısı ve Kürdlerin talepleri böyle. En azından ben böyle anlıyorum.

Berkan gibi; “ben de Kürd sorununu bittiğini görebilecek miyim?” Diye soruyorum.

Çünkü bu saatten sonra olan biten ve de artık her şeyin açıkça konuşulduğu, yazıldığı, çizildiği bu devirde gerçekler ile yüzleşmezsek bu sorun bitmez. Kürdlere ancak talep ettikleri haklar verilirse ve Türk halkı da bunları kabul ederse Türk- Kürd gönüllü birlikteliği sağlanır.

Türk yönetim ve halkının tedirgin bakışı ve yaklaşım Türkiye’ye zarar veriyor. Oysa AKP’nin askeri vesayet ve ekonomide attığı cesur adımları Kürd meselesinde de atmayı sürdürse bu sorun çözülür. Öyle küçük adımlar ve palyatif önlemler ile değil.

Kürdleri ayrı bir halk olarak içselleştiren, birlikte yaşama koşullarını sağlayan, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir Türkiye daha güçlü, daha sağlıklı, daha zengin, daha refah bir ülke olur. Bu da yalnız Orta Doğu’nun değil, dünyanın etkili devleti olmasını sağlar.

Artık ister AKP deyin, ister Erdoğan deyin, ister Devlet deyin, ister asker deyin, isterse de Türk halkı deyin; gerçekçi olmanın zamanı geldi geçti bile. Yeni anayasayı da bu gerçeklerin ışığında ele alarak Kürdler için  “statüye” yer vereceksen birlikte yaşamanın önünü açar ömrünü belki 100 yıl daha uzatırsın. Değilse benim de hiç ümidim yok.

BÜYÜK PUNTOYLA YAZIYORUM; Kürdlerin hakları başta Türkiye’de; sonra da Irak, Suriye ve İran’da verilmez ise bu coğrafyada kimse barış falan beklemesin. Dört parçada demokrasiyle ilk tanışan ülke Türkiye başı çekmeli. Gerçeklerle yüzleşmekten kaçarak başımızı kuma gömmenin ne bir anlamı, ne de bir faydası var. Dilerim AKP hükümeti, Erdoğan ve Türkiye’yi yönetenler ile Türk halkı bu gerçeklerle yüzleşirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
27 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi