M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Toplu mezarlar ve Hizbi-Kontra

Toplu mezarlar ve Hizbi-Kontra

Ders kitaplarında, gazete, dergi sayfalarında, TV ekranlarında ara sıra rastlarsınız ya “ Anadolu Medeniyetleri” diye. Kürt coğrafyasında Anadolu Medeniyetlerinin onlarcası var olmasın var da, aynı topraklarda Cumhuriyet öncesi ve sonrası yapılan zulüm için “ Anadolu Mezalimi” ismiyle bir kitap yayınlansa ne kadar isabetli olur.

Bitlis’in Mutki ilçesinde askeri sahada korucuların ihbarıyla yapılan kazıda ortaya çıkan toplu mezarda 12 insan iskeleti bulunmuş. Yarın Adli Tıp onlara da “ hayvan iskeleti” demezse, bilin ki o 12 iskelet o topraklarda doğmuş, anne yüreği ve şefkatiyle büyütülmüş 12 Kürt gencine aittir.

Acıdır ki Show’un“ Muhteşem Yüzyıl “ isimli dizide Padişah’ı küçük düşürüyor diye kıyametler koparanlar. Diziye tepki yağdıranlar, 600 yıl önce Osmanlının savaşla zulüm ederek yeni topraklar almayı kabul etmeyip hikâye ve masallara inandırılan Cumhuriyet’in evlatlarından toplu mezarlar için ne sesleri, ne de sedaları çıkıyor.

On, on beş yıl önce faili belli toplu mezara dönüp bakmayan zihniyet İnsan Hakları Derneği Bitlis Şubesi’nin Bitlis İl sınırları içinde 33 değil 333 kadar toplu mezar var açıklamasına da el birliği etmişçesine bütün medya sağır ve dilsiz kesilebiliyor.

Yıllar önce kaybedilmiş evlatlarına ait mezar ile teselli bulup sevinmelerine vesile olacak anne, babaların olacağı ne kadar ironi, ne kadar korkunç ve de ne kadar ürpertici değil mi? Hiç sağlıklı düşünen bir toplum olsaydık bunlara isyan etmez miydik?

Yakın geçmişimizde Kaybedilmiş Kürt gençlerin kemiklerinin konduğu bir mezarla teselli bulan aileler. Bu korkunç manzara karşısında sesi çıkmayan bir toplum ve medya var.

Diğer tarafta Padişahları evliya, âlim, bilgin, bin metre öteye ok atabilen, tek eliyle yüz kiloyu kaldıran insanüstü ilahlar gibi gösteren. Ya da haremi günün 12 saati Kur’an okuyup, dua eden ve Müslüman dinine devşirilen cariyelerle birlikte soylu ailelerin kızlarının eğitim gördüğü, kitap okuduğu, yabancı dil ve benzeri eğitimler aldığını algılayan bir toplumdan faili belli cinayetler ve toplu mezarlara tepki göstermesini beklemek safdillik olur.

Bütün bunlara kime mi borçluyuz?

Sadece adı “Cumhuriyet” olan rejime. ( Bu arada unutmadan yazayım, uzaktan ahkâm kesenlere bir çift sözüm var. 30 yıl Cumhuriyet’in okullarında ilk, orta ve liselerde yani her kademe okulda tarih ve Cumhuriyet tarihi öğretmenliği yaptığımı hatırlatırım.)

Konumu ve görevi devleti korumakla yükümlü bir Cumhuriyet.

Solcu, Kürt, Dindar, mütedeyyin büyük halk kesimini suçlu gören bir Cumhuriyet.

Bakmayın 2011 yılındayız. Cumhuriyet 88 yaşında da olsa yargısıyla, bürokrasisiyle, tek halk yaratmak için oluşturulan eğitim sistemiyle kendini daha fazla gizleyemiyorsa da belli kesim ve mevcut yönetim bu rezilliği göstermemek için elinden geleni ardına koymuyor.

Ya yargı? Hazan yaprakları gibi dökülüyor ne yazık ki kimsenin umurunda değil.

Baksanıza domuz bağları, evlerde dim dik mezarlar. Diri diri gömülenler. Eli ayağı bağlı, ağzı bantlı sorgulananlar. İnsanlar böylesine vahşileşebiliyor ve zulmü Allah adına yaptığını saydırtarak toprağa gömebiliyorlar. Ama bizler zalimlerden Allah’a sığınıyoruz.

İşkence videolarıyla Batman, Şırnak, Diyarbakır, Van, Hakkâri, Şırnak, Siirt gibi Kürt coğrafyasında korku ve dehşet saçtılar. İnsanları gündüz enselerinden tek kurşunla infaz eden, öldürme yetenekleriyle hafızalarımıza kazındılar. Sınırsız bir öldürme gücü sergileyerek yüzlerce cinayet işlerken resmi kuvvetlerin yedeğinde bunları yapan Hizbi-Kontra üyelerinin halaylı salıverilmeleri haklı olarak herkesten çok Kürtleri dehşete düşürdü.

Ama toplu mezarlar ülkesi olan bölgede kayıp mezarları için aynı tedirginlik ve duyarlılığın gösterilmediği, kimsenin kılını kıpırdatmadığını da gördük ve izledik.

Oysa Kürtler JİTEM, Hizbi-Kontra ve itirafçıların vahşetini çok derinden yaşamıştı.

Hepsi jandarma birliklerince eğitiliyor, silahlandırılıyor; Kürt şehir, kasaba ve köylerinin sokaklarında insan avuna çıkartılıyorlardı.

Nere de mi eğitiliyorlardı?

Doğup, büyüdüğüm, çocukluğumu, gençliğimi dağlarında, bağlarında, bahçelerinde geçirdiğim Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı zümrüt gibi yeşil ve kaynak sularının cennete çevirdiği Seki ( Xerabe Bena), Gönüllü ( Derdile) ve Çiçekli ( Şifere) köylerindeki kamplarda.

Silahlı eğitim gördüler, lojistik destek aldılar.

Kim söylüyor?

Zamanın Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek. O tarihlerde olayları duyduğumda “Batman Çağdaş” gazetesindeki köşemde konuyu işlemiştim.

Ne mi demiştim?

Solcu ve devrimci Kürtleri dindar Kürtlere kırdırıyorlar. Bölgede uygulanan bin yıllık yöntem. Kürdü Kürde kırdırma metodu “ böl parçala yönet.” Kürtler de bu zokayı yutuyorlar.

Ve bugün Bitlis’in Mutki ilçesinde Jandarma Karakolu”nun sınırları içinde 12 genç kürdün cesedi çıkartılıyorsa; Muhteşem Sultan dizisi gibi tepki görmüyorsa, toplumsal barış için daha bir hafta önce bu İlde nutuk atan Başbakan konuşmuyor ve fırsata dönüştürmüyorsa kaygı duymamak, endişelenmemek mümkün mü?

Niçin mi bunları yazıyorum. Allah’a karşı görevimi yerine getirmek için. Elie Wisel demiş ki “Adaletsizliği önleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. Fakat ‘itiraz etmeyi’ beceremediğiniz bir zaman asla olmamalıdır.” Yani adalet için yazıyorum.

Cumhuriyet kurulduğu günden beri adının anlamına uygun adaleti, hakkı, hukuku, halkı değil devleti korumayı kendine şiar edinen bir rejim olarak bugüne kadar geldi.

İyi de, devleti korumak ile yükümle bir yönetim varsa, halkı kim koruyacak?

Artık Cumhuriyet’i yönetenler de mızrak çuvala sığmadığı için Cumhuriyet adıyla bağdaşmayan yönetimin kendilerini incitmeden değişmesinden yana olacaklar mı?

Hani Ergenekon ile işin ucu onlara da dokunmaya başladı da.

Eğer hemen gereken yapılmazsa, faili meçhuller, toplu mezarlar, Balyoz, Hizbullah, Ergenekonların üzerine hakkıyla ve adaletle gidilmezse, korkarım ki daha nice on yıllar bu dondurulmuş, taşlaşmış zihniyetle toplumu yönetmeyi sürdürecektir.

Unutmadan son notumu yazayım da içimde kalmasın. Taraf denilen gazete manşet attı. Ancak Cumhurbaşkanı Basın Danışmanı Ahmet Sever yalanladı. Dedi ki “  Cumhurbaşkanı Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşları ile kahvaltılı buluşmasında ‘anadil haktır, bu hak tanınacak’ diye bir ifadesi olmamıştır.” Taraf’ın palavrasına inananlara duyurulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi