M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Sevinç ve Endişe

Sevinç ve Endişe

Demokrasi, özgürlük, hürriyet, adalet, insan, toplum, birey, kişi hakları için peş peşe çok önemli iki gelişme oldu. Biri 12 Eylül’ün hayatta kalmış iki generali, ardında 28 Şubat post modern darbesinin mimarı Çevik Bir ve arkadaşlarının adalet önüne çıkartılmaları.

12 Eylül’ü aktif gazeteci olduğum için sabaha karşı saat 04.00’te gelen bir telefonla öğrendim. 28 Şubat’ı da gazeteciler cemiyetinin bir ödül töreninde merkez komutanıyla yaşadığım olay ve de Üniversitede verilen bir kokteylde bir kurmay subayın “çok önemli gelişmeler olacak, gazeteci bey bunlar gidecek” dediğinde neler olabileceğini sezmiştim.

12 Eylül darbesinde öğretmen ağabeyim yıllarca sürgün hayatı yaşadı. 28 Şubat darbesinde de doktor subay olan kardeşim Çevik Bir tarafından emekliliğine iki yıl kala seçtiği kurbanlardan biri olunca o acıyı derinden ve yakinen yaşamış bir aileydik.

O günlerde günahsız insanlar ordudan atıldı. Gazeteciler ve üniversite hocaları işinden, öğretmenler okullarından oldu. Sincan caddelerinde tankları dolaştıran, seçilmiş hükümeti ve onlara oy veren halkı silahla tehdit ederek ele geçirmek isteyenler; bugün adaletin eliyle Sincan’da aynı caddelerde siyah minibüsle polis gözetiminde cezaevine gönderildiler. 

Ne yalan söyleyeyim ülkem adına, insanlık adına ve tabii ki ağabeyim, kardeşim ve de ailem adına intikamcı ve rövanşist düşünmesem de savcılar, yargıçlar marifetiyle yapılan bu hukuki sorguya sevinmedim desem yalan yazmış olurum.

Üzerlerindeki üniforma ve gücü yalnız siyasilere, halka değil; kendi meslektaşları için bile “zoru” devreye koyarak yapmaları meşru olmayan şiddet eylemiydi. 12 Eylül üzerinden hesaplaşma tam gerçekleşmezse bile (ki inşallah gerçekleşir); 28 Şubat’ın bizlerde bıraktığı izleri kısmen de olsa hafifletecek demokrasinin ve hukukun adalet gücü olmalı.

28 Şubat’ta Genel Kurmay Karargâhı’nda ordudan attıkları koca üst düzey subaylara, kürsü başkanlarına izahat verirken “sosyal tesis (ordu evi) kartı vermeyeceğiz” demek için ayağına çağıran Çevik Bir’e bir tek kardeşim karşı çıkmıştı. ( Ki o kartı Mardinli hemşerim orduevi müdürü olduğunda bütün aileme çıkarmış; hatta kızımın düğününü de Alâeddin subay orduevinde yapmıştım.) Kardeşimin Bir’e “eşimin türbanı nedeniyle subaylık hayatım boyunca eşimle birlikte ordu evlerine giremedik, bundan sonra hiç ihtiyacım olmaz ki ” diye cevap vermişti. O gün o salona çağrılan subaylar içinde bir tek kardeşimin Bir’e makamında verdiği o cevap beni ne kadar gururlandırmışsa, bugün hakkının yerde kalmadığını görmek beni o kadar sevindirmektedir.

28 Şubat halkı, siyasileri, yandaş medyası, üniversiteleri, rektörleri, meslek örgütleri sürü psikolojisi ile yönetti. Toplum esir alan, silahların gölgesinde bir hükümet kurduruldu.

O gün yapılanları bugün tehdit, şantaj, kumpas ve psikolojik harekâtlar ile yapıldığını bilmeyen kalmadı. Laikliği bahana ederek faşistliklerini ilan ederek güç gösterisine kalkışarak iktidarlarını pekiştirmek için bütün bunları yaptıklarını herkes biliyor.

 İnsanları esir aldılar. Ses çıkaranları susturdular. Dedikleri gibi düşünmeyenleri ordudan attılar. Milyonlarca insanı fişlediler. Kamu ve medya gücü kullanılarak insan hakları sistematik olarak ihlal edildi. Demokrasiyi, demokratları susturdular.  Bütün bunların geride kalmasına tabii ki seviniyoruz. Sevinmek özellikle haksızlığa uğrayanların en tabii hakkıdır.

ENDİŞE

Ama birde endişe var. Evet, bu kadar güzel gelişmelere imza atan AKP hükümetinin attığı bu kadar önemli adımlardan sonra geçmişin faşist, despot ve zorba tahakkümünün bir benzerinin “sivil vesayet” yöntemine dönüşme gibi halkta bir endişe var.

28 Şubat’ta yumruklarını sıkanlar, diş ve dudaklarını ısıranlar, hep “ya sabır” diyerek mazlum olanlar bugün başkalarına “ya sabır” dedirtip diş, dudak ısırtıp yumruk sıktırmamalı.

Rövanşist, intikamcı değil gerçek anlamda adaletin olacağı kararlar ile yetinmeliler. Sabrederek bu günleri görenler, yine sabrederek zalimlerin hak edeceği cezayı beklemeliler. Adaletin tecellisini beklerken kutsal kitabımız Kur’an da ikaz ettiği gibi “ aşırıya kaçmayın” uyarısını unutmamak gerekir. İktidar ve ona inananlar 15 yıl gösterdikleri sabrı, metaneti yargı süresincede gösterirlerse tedirgin olan mütedeyyin kesimi rahatlatmış olurlar.

Biri 32, diğeri 15 yıl sonrada olsa 12 Eylül ve 28 Şubat sanıkları dünyevi adaletin önüne çıktılar. AKP ve Erdoğan asıl bundan sonra “28 Şubat Kuvözü” diyenlerin iddialarını boşa çıkartarak tedirgin olanları rahatlatmalıdır. AKP ve Erdoğan bundan sonra ortaya koyacağı tavrı ile gerçek adaletin yanında olduğunu, aşırıya asla kaçılmayacağını tedirgin olanları rahatlatarak artı hanesine yeni artılar katma alçak gönüllüğü göstermelidir.

Darbelere çanak tutan medya, aydın, kurum ve kişilerin üzerine de gidilmeli; ama işi şirazesinden çıkartıp intikamcı, rövanşist hava yaratılarak toplum tedirgin etmeden yapılmalı.

Hak edene verilecek cezayı sabırla beklerken bazıları da topluma kazandırılarak insan hakkı ve demokrasinin ne kadar önemli olduğu mesajı verilmeli. Bugün kahramanlık yaparak manipüle edenlere fırsat verilmemeli. Bundan böyle halkın iradesi egemen olmalı derken elde edilen güçle çoğunluğun azınlığa zulmüne dönüşmemeli. Bir zamanların askerleri gibi siviller kendilerini milletin yerine koymamalı. İntikam ve kin olmamalı. Meclis’te kurulan komisyon da ucu nereye giderse gitsin araştırmalarını yapmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi