Sen Roboski'sin!
Çeper çeper dolanan dağların
Kar boran fırtınasında yıkanan,
Boğaz boğaz kesilen vadilerin
Derinliğine usulca sızan,
Kıymık kıymık zirvelerin
Serinliğinden kana kana içen.
Sen Roboskî’sin…
Gençlerin sevdasıyla yaşanır
Çeperinde dağların, boğazında vadilerin
Budur işte sebep
Gülücükleri Roboskîli çocukların
Parçalanırken de… Ölürken de…
Ötesinde sınırların… Berisinde sınırların…
Sen Roboskî’sin….
Çeyizlik battaniyelere sarılısın
Kanlı bir üşümeye tutulusun
Dilin yok, gözün yok, ellerin yok
Katırlar sırtında bin bir parçasın
Bin bir bahçenin tek mahzunusun
Yaprak yaprak savrulmuşsun heyhat!
Sen Roboskî’sin…
Çocukları dağlarda tutulu
Yolları kapalı, umudu vurulu
Kazan bombalarıyla bir gece…
Pasaportunu göster çocuk!
Çıkar ellerinden yoksulluğunu
Göster uçakların sesine
Vurmasınlar diye
Son gülüşün artığını…
Sen Roboskî’sin…
Bir torba şeker, bir bidon mazot
Bir harçlık, bir ekmek, bir umut
Yeter de artar inanmaya yarına
Bir torba şeker, bir bidon mazot
Yeterli bir sebep vurulmana
Külünün rüzgara karışmasına
Gülüşlerinin köz köz yanmasına
Ya da bir şeker torbası içinde
Annelerine sunulmana bir vakit
Paramparça… Paramparça…
Sen Roboskî’sin…
Bir tarafta yaşam, bir tarafta ölüm
Yeni bir yıla giriyor insanlık vay vay
Kutlamalar metropol sokağında
Havai fişekler göklerde aydınlık
Ve senin başında Roboskîli çocuk
Aydınlatma fişeğiyle gelen
Sağanak sağanak bombalar…
Yeni bir yıl geliyor metropol sokağında
Yeniden ölüyoruz Roboskî dağlarında…
NOT:
Aralıkta bir kedi üşürse içimiz titrer; bir köpeğe vicdansızın biri eziyet etmişse isyanımız depreşir. Dünyanın farklı coğrafyalarında eziyet gören çocuklar gördüğümüzde zalimlere karşı öfkemiz kabarır. Aşağı mahallede çocuğunu kaybeden bir annenin ağıtları sokaklarda yürüdüğünde, acısına koşarız o annenin. Dayanamayız, ağlarız da… Sorarlarsa bir kedi ya da köpek için niçin bu kadar hassas olduğumuzu, “Çünkü hayvanları sevmeyen insanları sevemez” deriz. Başkalarının acılarına hassasiyetimize dikkat çekildiğinde ise “İnsanız sonuçta! Zalime sessiz kalınmaz, acılar görmezden gelinmez.” deriz.
Ah siz anneler, babalar, ağabeyler, ablalar… Ah siz Başbakan’lar, Bakan’lar… Kentler, renkler, iklimler, rüzgarlar… Sınırlar, anayasalar, coğrafi bölgeler… Efe’si Ege’nin, Yörüğü Akdeniz’in… Öğretmen Umut, Hemşire Ayşe…
Efendiler!
Bu ülkede çoğu çocuk 34 insan paramparça edildi bombalarla… Şırnak’ın Uludere’sinin, Roboskî’sinde…28 Aralık 2011’de! Sustu gazeteler, ajanslar saatlerce… Devletin ağzına baktılar, ama saatlerce devlet de sustu. Ve kentler yeni bir yıla hazırlanıyordu yüzlerce kiloluk havai fişeklerle… O saatlerde parçası bulunmayan ölüler eksikti hâlâ kefenlerinde. Katırlarla taşınmıştı onlarca beden. Kiminin torbalarda taşındı bedeni. Kiminin parçası bulunamadı günler sonra…
Tarifsiz acılar içinde yanarken yürekler, Batı’nın metropollerinde havai fişeklerle 2012’ye şaşaalı bir giriş yapılıyordu. Çok uzak’tı Şırnak çok… Arakan’dan, Gazze’den, Srebrenitsa’dan, Hocalı’dan ah ah… Yüreği merhamet deryası olan kurban olduğum o güzel peygamberimizin ümmeti olamaz bunlar…
Ve katliamdan aylar sonra Roboskîli bir anne, trafik kazasından kurtardığı yaralı bir askerin başını dizine koyup “Bak ben de senin annenim oğlum” diyordu.