İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Şemdinli dedikleri

Şemdinli dedikleri

Bugün “Şemdinli” olarak bilinen yöre; geçmiş çağlarda “Şemzinan,” “Şemızdinan” ve “Navşar” olarak da tanınan ilçe ve çevresi “Herkariyanlar” ülkesinin doğudaki kadim topraklarıdır. Merkezi Zagrosların en verimli bölgelerinden iri olan u coğrafyanın batısında yer alan GEVEROK VADİSİ’ndeki kaya resimleri; insanlara kucak açıp onları emziren, büyüterek yakınındaki Mezopotamya düzlüklerine saldığına tanıklık eden canlı kanıtlardır. Prof. Afif Erzen’in “açık hava müzesi” olarak tanımladığı 2600 rakımlı Geverok Vadisi ile çevresindeki yaylaları da; yüzlerce yıldır Şemdinli yöresinde yaşayan ve I. Dünya Savaşı sonrasında çizilen yapay sınırlarla üç parçaya bölünen HERKİ AŞİRETİ ve komşuları olan SATLILAR (SATİ) yayla olarak kullanıyorlardı. Türkiye-Irak sınırındaki “HERKÊ” Köyü Herki Aşiretinin doğup büyüdüğü ve çevreye yayıldığı ilk yerleşim alanlarından biriydi. Aşiret adını ilk menşei olan u köyden almıştı. Geverok Vadisi’nin güneyden gittikçe inişe geçen dağların eteklerinde yer alan HERKÊ Köyü’nün Hakkari Bölgesindeki birçok aşirete beşiklik görevi yaptığı söylenebilir. Sonradan türetilen HERKARİYAN-HEKARYAN isimleri de HERKÊ Köyünün adını çağrıştırıyor. Bu çağrışım başlı başına bir araştırma konusudur. HERKÊ, BÊDAV, STÛNÊ ve çevresindeki yerleşim alanlarının yöre Kürtlerinin ilk göründükleri beşiklerden biri olduğuna inancım tamdır. Yaşadığı topraklarla birlikte anılmak, merkezi Zagroslarda yaşayan aşiretlerin kadim olan bir geleneğidir. HERKÊ-HERKÎ; BAZANÊ-BARZANİ, OREMARÊ-OREMARÎ, ERTUŞÊ-ERTUŞÎ biçimindeki kavramlarla sosyolojik ve coğrafik birlikteliği yansıtıyordu.

Şemdinli bölgesinde yerleşik en önemli aşiretlerden biri de GERDİ AŞİRETİ’dir. Sınırda ikiye bölünen bu aşiretin ileri gelenleri; diğer aşiretlerin egemenleri gibi “ağa” değil, bey (beg) olarak anılıyorlardı. 1930 Oramar İsyanı sırasında Gerdi Aşireti ileri gelenlerinden OĞUZ BEY, isyancı güçlere büyük destek ermişti. ZERZA ve HUMARO (Xumaro) yörelerinde ise aşiret statüsünden farklı olarak sınır gadrına uğrayarak parçalanmış, aşiret bağı zayıf ve birbirleriyle kaynaşmış sosyal kümeler yaşamlarını sürdürüyorlar.
 s3.20121023163400.jpg                                                 Geverok Kaya Resimleri

İ.Ö.960 yıllarında kurulan, 832 yılında Tuşba’yı (Van) başkent yapan Urartu Aşiret Federasyonunun güney kanadını oluşturan Nairi Aşiretler Birliğinin de adını; günümüzde adının “BAĞLAR” olarak değiştirilen NEHRİ’den aldığı söylenir. Urartu Krallarının baba evi olan “NAİRİ ÜLKESİ;” devletin kuruluş aşamasında federasyonun en etkili kanadıydı. Asur Krallarından I. Salmanasar; Tikulti Ninorta, I. Tiglat Pileser, III. Salmanasar; savaş yıllıklarında Nairi Ülkesi’ne düzenledikleri seferlerden, yerli halka yaptıkları insanlık dışı kıyımlardan ve karşılaştıkları sert direnişten övgüyle bahsederler. Ayrıca Urartuların güçlü krallarından I. Sarduri (Serdar), İşpuini, I. Argeşti de Van (Tuşba) kalesinin sert, kayalarının yüzeylerine işledikleri kitabelerde; “Nairi Ülkesi’nin Kralları” olmakla övündüklerini dile getirmişler. Urartular akraba olan Nairileri, Asur saldırılarından korumak için çağın en büyük projelerinden biri olan “ORDU YOLU”nu yaptırarak Revandız’ı (Rewandız) Tuşa’ya bağlamışlardı.400 km. uzunluğundaki bu yol; Hoşap-Başkale (Elbak) arasındaki ünlü cuh (Çûx) geçidini aştıktan sonra Yüksekova (Gever) üzerinden Şemdinli’nin BEMO (Bozyaç) Gediğinden güneydeki MAVAN (Samanlı) güzergahından Rewandız’a ulaşıyordu. 1930 yılında Barzaniler tarafından gerçekleştirilen Oramar İsyanında, Barzanlı güçlerin bir bölümü Şemdinli’de konuşlandırılan devlet güçlerini etkisizleştirmek için baskın yaptıklarında; Şemdinli ilçe kaymakamı, sivil ve askeri personel Bembo Kalesinin kalıntılarına sığınarak savunmaya geçmişlerdi. İşte bu Bembo Kalesi, Van’ın güneydoğusundaki HOŞAP (Xoşeb) vb. küçük kaleler; ordu yolu güvenliğini sağlamak amacıyla Urartu Kralları tarafından inşa edilmişlerdi. Bemno Kalesi ile Mavan bölgesindeki ilk çağa ait kalıntılar; Urartu döneminde Şemdinli coğrafyasının stratejik konumunun önemine vurgu yapan ve günümüze ulaşan canlı kaynaklardır. Ayrıca bugün KÊLEŞİN STELLERİ olarak bilinen ve Urmiye müzesinde sergilenen Urartu Krallarından İşpuini ve oğlu Menua’nın Yüksekova Ovası (Mıçiçir) veya Rewandız ilçesinin sınırları içindeki Sidekan Ovası’nda kurulduğu sanılan kutsal Muşaşir kentini ziyaretleri sırasında yapılan görkemli karşılama törenini günümüze taşıyan dikili taşlarda yine Şemdinli-Şıno arasındaki Kêleşin Geçidine diktirilmişti. Gare (Tekeli) köyünün doğusunda Şemdinli coğrafyasının Türkiye-İran-Irak tarafından üç parçaya bölündüğü Gelemper Dağı’nın çevresinde; yani bugün Mezar Gediği olarak bilinen yaralı alanın yakınında Gelişen (Kêleşin) adında bir köy vardır. Ben 1981 yılında Tekeli (Gare) Köyünün sulama kanalını yaparken birçok kez Gelişen’e uğramıştım. Şemdinli coğrafyasındaki sık ormanlar, çok sayıda ağaç kovukları, sayısız mağara, derin vadi tabanlarından uzaklaşarak, yükselen zengin bitki örtüsüyle kaplı yaylalar, ilkçağ insanına rahat bir yaşam ortamını sağlıyordu.         

Son çağlarda Hakkari Beylerine bağlı yöresel Şemdinli Beyleri, Humara (Xumaro)nun Haruna (Güzelkonak) ile Gulank (Korgan) köylerinde oturuyorlardı. Aile, Hakkari beyleri gibi kökenini Hz. Muhammed’in amcası Hz. Abbas’a dayandırıyordu. Yönetimde bulunan Fettullah Bey’in kalesi Haruna’da Şemdinli yolunun yakınında düzlüğe hakim bir tepedeydi. 1975 yılında öğretmenevi inşaatını yaptığımda kalıntılarını yakından görme fırsatını bulmuştum. Ailenin son beyi Musa Bey Osmanlı sömürgeciliğine karşı 1865 yılına dek direnişini sürdürmüştü. Bir şatoyu andıran ve atılı gezginler tarafından resimlendirilen küçük kalesi Gulank (Kargan) köyündeydi. Layard vb. batılı araştırmacılar Musa Bey’in sarayı ve sofrasının zenginliğinden övgüyle bahsetmişler kitaplarında. Osmanlı İmparatorluğunun Kürt Beylerini tasfiye politikası Zagrosların kalbinde de başarıya ulaşmış, Musa Bey’in tavsiyesiyle bölge yönetimi 19. yy ikinci yarısında kökenlerini Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’e dayandıran, yani Seyyit olduklarına iddia eden Nehri ailesine geçecekti.

Nehri ailesinden I. Seyyit Taha’nın oğlu Seyyit Ubeydullah 1880 yılına gelindiğinde Şemdinli bölgesinin tek ve mutlak hakimiydi. Yalnız Osmanlının değil, İran Şahları nezdinde de büyük bir itibara sahipti. Her iki imparatorluk; stratejik bölgede tasfiye edilen Kürt beylerinin boşluğunu dolduran ve dini bir misyona sahip olan Nehri ailesini yanlarında tutmak için adeta yarış içindedirler. Yüksekova-Şemdinli yöresinde çok sayıda köye sahip olan ailenin 40 köyü de İran İmparatorluğunun sınırları içindeki Urmiye, Şıno, Tırgever, Mergever yörelerindeydi. Bu 40 köyün vergi gelirleri her yıl düzenli bir şekilde ve İran Şah’ının bilgisi dahilinde Nehri ailesinin kasasına aktarılıyordu. Siyasi konumu ekonomik güçle perçinleştiren Nehri Sarayı; artık tasfiye edilen Kürt Mirlerinin hayatta kalan ve Osmanlıya karşı direniş başlatmak isteyen onlarca Kürt prensin, ileri geleninin uğrak yeridir. Halfin’e göre Nehri’de gerçekleşen sadece bir toplantıda 230 kadar Kürt ileri geleni katılarak örgütlenme ve direnme arayışlarına girmişlerdi. 1806 Süleymaniye, 1830 Rewndız, 1847 Botan direnişinden sonra; tarih, 19. yy ikinci yarısında aynı üçgende, dördüncü büyük Kürt ayaklanmasını başlatma görevini Nehrili Seyyit Ubeydullah’a vermişti. Dağlık coğrafyada mirlerin tahtına oturan, egemenliğini Peygamer’in torunu olmakla pekiştiren Seyyit Ubeydullah; 1880 yılında Kürt özgürlük ateşini yakmaya hazırdır. Ancak Krdistan’ı kendi aralarında paylaşan; çıkarlarının uzlaşmadığı dönemlerde birbirlerine saldıran, sınır boylarındaki Kürt hanedanlarını savaş yakıtı olarak kullanan iki imparatorluğun arasında bıçak sırtını andıran bir zeminde dengeyi sürekli sağlamak artık zorlaşmıştır. Bir yandan Muviye’nin Sünnilik mirasına oturan Osmanlı yönetimi tarafından sıkıştırılırken; öbür yandan Hz. Ali’nin iktidar mührünü sarayında bulunduran İran yönetiminin baskılarıyla karşı karşıyadır. Sünnilik faktöründen dolayı gönlü Bab-ı Ali’den yana iken; Irkı, coğrafi yakınlığı ve Şah’ın ülkesinin sınırları içinde kalan 40 köyün gelirlerinden sağlanan ekonomik kazanımdan dolayı Tahran’dan da uzaklaşmak istemez. İstanbul’a daha fazla yaklaştığını fark eden İran yönetimi; Nehri ailesinin İran’daki gelirlerine el koyar. İstanbul Sarayı; Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla belirlenen sınırı görmezlikten gelerek; Seyyit Ueydullah’ın İran sınırları içindeki gelirlerinin ödenmesi için İran’a karşı kışkırtıcı politik girişimlerde bulunur. Nehri ailesini daha fazla yanına çekmek için Kürt direnişinin öncelikle İran Kürdistan’ında başlatılması senaryosunu perde arkasında planlayarak sahneye koyar. Kısacası Seyyit Ubeydullaal Osmanlı sınırları içindeki kasabası Nehri’den önce Şah’ın işgalindeki Mahabat’ı, Urmiye’yi Sanandaj’ı kurtarmaya inandırılmıştır. Osmanlı derin devletinin amacı bir Kürt silahlı ayaklanmasıyla hem az da olsa hasım İran Devletini hırpalamak, hem de Şeyh’in etrafında toplanan ve gelecekte kendisi için tehlike olabilecek Kürt direniş potansiyelini İran’a yönelik bir macerayla eriterek yok etmektir. Yani bir taşla iki kuşu vurmaktır. Tezgahlanan oyun sahneye konulur. İlk önce İran Kürdistan’ının kurtarılmasına Şeyh Ubeydullah ikna edilmiştir. Şeyh’in kuvvetleri 1880 yılında üç koldan İran Kürdistan’ına girerek, kısa sürede Osmanlı’nın beklemediği büyük bir başarıya imza atarlar. Tebriz kapılarına dayanan ve kısa sürede askeri zaferi beklemeyen İstanbul yönetimi, Kürt kuvvetlerini durdurmak için girişim başlatır. Bölgedeki Rus, İngiliz diplomatlarını devreye sokarak Kürtlerin ilerleyişini durdurur. İstanbul’a gelen Seyyit Ubeydullah, bugüne kadar şifresi tam olarak çözülemeyen yeni bir taktikle yeniden Şemdinli’ye döner. Bu kez de Osmanlıya karşı isyan başlatır. Önemli kan kayına uğrayan Seyyit Ubeydullah’ın direnişi kırılır, kendisi tutsak alınarak MEKKE’ye sürgüne gönderilir ve 1883 yılında Mekke’de vefat eder.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a geçen oğlu Seyyit Abdulkadir; Kürt Teali Cemiyeti Başkanlığı, Ayan Meclisi Üyeliği ve Şura-yı devlet (Danıştay) başkanlığı görevlerinde bulunur. Devlet yetkililerince düzenlenen bir komplo sonunda; 1925 yılında Diyarbakır çevresinde gerçekleşen Şeyh Said önderliğindeki isyan kuvvetleriyle ilişki kurduğu gerekçesiyle Diyarbakır’a götürülerek 27 Mayıs 1925 yılında Ulu Cami kapısında genç oğlu Seyit Mehmet ile birlikte idam edildiler.
 y.20121023164521.jpg   
İdamından 13 gün sonra Şemdinli’de yaşayan oğlu Seyyit Abdullah’ın önderliğinde yeni bir isyan başlattılar. Kısa sürede ilçe çevresinde konuşlandırılmış üç askeri birliğin karargahları ele geçirilir. Tutsak alınan 6 üst düzey subaydan 5’i kurşuna dizilir. Askerler de silahsızlandırılarak serbest bırakılırlar. Devlet bölgedeki aşiretlerin desteğiyle yeni bir operasyon başlatır. İsyan kuvvetleri fazla direniş göstermeden İngilizlerin denetimindeki Güney Kürdistan’a sığınırlar.

İki önemli sarayı, 80 dükkandan oluşan çarşısı, cami, kilise ve sinagoguyla dağlık coğrafyada bir halklar ve inançlar mozaiğinin sembolü olan NEHRİ tarihten silinir.

 s4.20121023164105.jpg
                                   Nehri Sarayının yıkılmış durumu

Görkemli Kelat ve Kayme Saraylarının yıkıma terk edilmiş kalıntılarını bu olaydan yaklaşık 40 yıl sonra Şemdinli’de yedek subaylık görevini yapan sevgili Muzaffer İlhan Erdost, şu cümlelerle not düşecekti “ŞEMDİNLİ RÖPORTAJI” isimli seçkin yapıtına:

“Yolumuz Nehri’nin içinden geçiyordu. Yontma taşla yapılmış büyük bir konağın kalıntıları arasında dolaştım. Bir kısmı kaybolmaya yüz tutmuş katmanlaşmış mezarlar, burada bir zamanlar yalnızca büyük bir kasabanın bulunduğunu duyumsamakla kalmıyor, izleyenlere eski çağları da çağrıştırıyordu.”

s1.20121023164224.jpg
                                           Şemdinli’de Çiyaê Govendê

İşte, halen de direnişlerin kalesi olmaya devam eden, derin devlet temsilcilerinin dışında Türkiye kamuoyunca yeterince tanınmayan, tanıtılması engellenen Şemdinli (Navşar) coğrafyasının kısa bir öyküsü. HAKKARİ SURETLERİ ile MEZOPOTAMYA UYGARLIĞINDA HAKKARİ isimli kitaplarımda; Şemdinli’nin geçmişine kapsamlı bir biçimde yer verilmiştir. Daha fazla bilgi edinmek isteyenler adı geçen kaynaklardan yararlanabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi