Lokman Ergün

Lokman Ergün

Sefaletimize dair notlar

Sefaletimize dair notlar

Bir zamanlar Hindistan’a giden bir arkadaşımın anlattığı bir anekdotu aktarmak istiyorum ilkin: Sayıları 100 milyonu aşan evsiz Hint’liler(ki nüfusun %10’una yakındırlar), sokaklarda yaşar ve kaldırımlarda uyurken, elektrik direğinin altında uyuyanla, ondan bir adım ötede uyuyan arasında sınıf farkı olduğunu ve bunun oldukça ciddi bir toplumsal karşılığı olduğunu anlatırdı. Çünkü, elektrik direğinin altında uyuyan-yaşayan kişi elbisesini ve diğer eşyalarını direğe asma lüksüne sahiptir. Ve bu onu diğerinden daha soylu, daha ayrıcalıklı ve en önemlisi daha haklı! Yapabiliyor.

Nedense Ortadoğu halklarını ve özellikle de Kürtler ve Türkleri düşündüğümde bu anekdotu hatırlamadan edemiyorum.

Bilimde, teknolojide, sanatta ve hayatın tüm alanlarında, insanlık mirasına kayda değer bir katkıda bulunmamış bu coğrafyada, sadece elbise asılabilen bir elektrik direğine benzeyen bu devlete sahip olduğu için, kendinden bir adım ötede uyuyanlara üstünlük taslayıp, tekme atmanın başka bir şeye benzetilemeyeceğine inanıyorum. Nihayetin de şunu da akılda tutmakta yarar var; evsiz Hint’linin altında yaşadığı elektrik direği de ona ait değildir. Tıpkı durmaksızın devleti kutsayanların, o devlette hiçbir hükümlerinin olmadığı gibi.

Doğu toplumlarına yönelik eleştirel bakış açısı, genellikle oryantalizm ile suçlanır. Ötekileştirici ve önyargılı kabul edilir. Çoğunlukla da doğrudur bu eleştiri. Ancak yine de bu bakış açısının fazla sayıda doğru içerdiği reddedilemez.

Akşamdan sabaha dışsal faktörleri saymayı, emperyalizme küfretmeyi bitiremeyiz. Ama aynı sokakta, başımızı sokacak bir evimiz yokken, bir adım ötemizde aynı sefaleti paylaştığımız insanlardan bu kadar farklı bir ruh iklimine sahip olmamız, sanırım daha çok bizimle ilgili bir durumdur.

Bu topraklarda, mazlum çoğunlukla zalime öykünür. Bir süre sonra yaklaşımları ayırt edilemeyecek kadar aynılaşır. Haklı olmanın sağlayabileceği korunmayla yetinmez, bunu güçle ikame etmeye yeltenir. Ve sonra elinde sadece güç kalır, o gücü elde ettiği süreçte, haklılığını yavaş yavaş yitirdiğini fark etmez.

1977 kanlı 1 Mayıs’ında sol örgütlerin sorumluluğu tartışılıyor biliyorsunuz. Ceberrut, zalim, iliklerine kadar faşizme batmış bir devlete karşı mücadele eden sivil sol muhalefetin, kendi içinde nasıl ötekileştirici, dışlayıcı ve gaddar olabildiğini görüyoruz. İddiaların doğru olup olmaması önemli değil burada. Büyük bir ihtimalle en azından yarısı yalandır. Ancak bu genel resmi pek değiştirmiyor.

“Zor oyunu bozar” mottosu doğru ama eksik kalmış bir cümledir. Bozulan oyunun yerine, zorun başrolde olduğu yeni bir oyun mu kuruyoruz, yoksa  “ zorsuz”  bir yaşamı mı ikame ediyoruz? Bunun cevabını bulmamız gerekiyor.

Sefaletimizi, çözümsüzlüğümüzü, siyasi tartışmalarda, ideolojik kavramlarda falan değil, gündelik hayatın küçük ayrıntılarında aramamız lazım. Sorunlara çözüm bulma konusundaki yetersizliğimizi, aynı kör sokaklarda kısılmışlığımızı kendi küçük hayatlarımızın içinde tespit edebilmemiz lazım. Çünkü büyük resmin ipuçları oralarda gizli. Orada hastalıklarımızın izlerini bulabilir, tedavi yolunu bulabiliriz. Yoksa elimizde kalan şey, doktoru dövmenin hazzı! Olacaktır.

İstisnasız hepimizin yenilenmeye ihtiyacı var. Yeni bakış açılarına, yeni tavırlara, yeni söylemlere. Eskiyi reddetmeden elbet, üzerine yeni şeyler koyup, yenileyerek. Ve en önemlisi, kendimizle yüzleşerek. 

Aynı sokaklarda, aynı elektrik direklerinin dibinde veya bir adım ötesinde, hayatlarımızı çalanların bize biçtikleri rolleri oynamaya, birbirimizi öldürmeye devam edeceğiz yoksa. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Lokman Ergün Arşivi