İbrahim Genç

İbrahim Genç

‘Sahip’in Arkasını Toplayan Kürtler

‘Sahip’in Arkasını Toplayan Kürtler

‘Sahip’in Arkasını Toplayan Kürtler

Türk siyasi aklı ezelden beri Kürtleri geriletmek ya da kontrol altına alabilmek için büyük bir çaba gösterdi. Kemalist cumhuriyet kadrolarıyla başlayan bu çaba çeşitli aşamalardan geçtikten sonra her ne kadar kılıf değiştirdiyse de asla bundan vazgeçmedi. Bu aşamalardan ilki; başta Kürtler olmak üzere bu topraklarda yaşayan tüm halkların inkar edilmesiydi. Bunun için toprağının kadim halkı olan Kürtler de her türlü tarihi, sözlü, edebi alandan silinmeye çalışılıyordu. Adeta bir tarih dünya halklarının gelişim sürecinden kesilip atılmak istendi. Buna karşı direnç gösterilince devreye imha operasyonları (mahkemeler, istihbarat raporları, Ağrı ve Dersim katliamı) girdi. Bundan sonra da kırılan direncin bir daha dirilmemesi için ağır bir asimilasyon politikası uygulandı. Başta Kürtlerin olmak üzere tüm halkların lehine olacak şekilde bu oyunu Kürtler bozdu. Sanırım artık buna kimse itiraz etmiyor.

Cemaat ve AKP’nin “İkna Odaları”

Ne var ki Kürt realitesinin ve muhataplarının ağır bedellerden sonra kabul edilmesiyle devlet, daha çağdaş asimilasyon politikalarına yöneldi. Buna göre muhalif grupların güçlenmesi çeşitli müdahalelerle kontrol altında tutulmalı ve bunun için de muhaliflerin kendi içinde “didişmeleri” sağlanmalıdır. Özellikle Kürt halk mücadelesi açısından değerlendirecek olursak, devlet her zaman Kürtlerin ortak taleplerini görmek ve gücün toplandığı muhatabı bulmak yerine her zaman çelişkileri besleme ve/ya abartma yolunu tercih etmişti. Dolayısıyla sorunun asıl bedel ödeyenini, mağdurunu, sanığını, davacısını ve muhatabını bulmak yerine kendi kontrolünde yeni “muhatap” merkezleri oluşturmaya çalışmıştır. Bunu yapmak için en çok da ya beyni talan edilmiş ve Kürtlüğü ötelenmiş Kürtlerden ya da kapitalist kâr çarkına dahil ettiği Kürtlerden bir yapı oluşturarak bunu yapmıştır.

Bunun sonucunda yıllardır Kürtlerin mazlum ve fakir olmasından istifade eden Cemaat ve AKP’liler kendi “ikna odaları”nda müthiş bir asimilasyon sürdürdüler. Dolayısıyla biri makam sahibi olmak ve para kazanmak istediğinde işaret edilen kapılar belliydi. Bugün Cemaat’in içinde yer olan o kadar çok Kürt var ki! Bunların kendi halklarına karşı işlediği günahlar görmezden gelinebilir mi? Aynı şekilde, tüm yoksulluğuna inat onurlu bir yaşamda ısrar eden ile iktidara yanaşıp zenginliği seçen ve bir halk katliamlara uğrarken susmayı seçen aynı kefeye konulabilir mi? Böylelerinin kendilerini avuttukları nokta da “Cemaat Müslüman’dır, AK Parti Kürtlere haklarını veriyor” ezberiydi. İşte tam üzerinde durmak istediğim noktaya yaklaşıyoruz. Özgürlüğü çalınmış, varlığı şaibeli hale getirilmiş bir kişiliğin serencamından bahsediyoruz.

“Bir şey mi emrettiniz efendimiz?”

Burada “millet/ulus” olma bilincine erişen birinin bu noktaya gelmesi mümkün değildir. Ama varlığı kapitalist bir çarka eklenmiş olanın ahlakı da, imanı da, varlığı da maddedir, paradır. Bazı istisnai durumlarda ise kapitalist sistem adamı, ulusal pratikler de sergileyebilir; lakin bu, onun kişiliğinde sadece bir dekordur, esasında sahnede işleyen rollerdir. Çünkü kapitalist sistem adamı, insanların  “The Hunger Games (Açlık Oyunları)”te herkese sunulan eşit şartlara göre savaştığını düşünür. Bu sebeple de hayatta kalmak için 

bireysel çıkarlar ekseninde ilişkiler geliştirebilir, kendini güvene alabilir. Bu sebeple özgürlüğü karşılığında kişiliği emanete alınmış bir “kul”dan bahsedeceğiz. Dolayısıyla bu tebaa adamı olan kul, kendi halkının taleplerini hatta bu uğurda mücadeleyi çağdaş bir yaklaşım olarak görmez. Çünkü ona göre “efendi” ya da “sahip” lütfedecektir.

İktidar yanaşması ve kapitalist beslemesi “kul” bazen o kadar çok kendisinden geçer ki  bazen “Sahip” ondan daha makul hale gelir. Çünkü “Kul” bir rıza için yaşar, bu “rıza”, “efendi”den gelecektir. Dolayısıyla “Sahip”in değişen şartlara ve konjonktüre göre nasıl bir tavır alacağını kestiremediği için daima ofsayta düşer. Belli bir zaman sonra öyle yalanlara, uydurmalara, çarpıtmalara ortak olur ki kendini buna inandırmak için her şeyi yapar. Çünkü bu işi sürdürmesi için onun da çeşitli dopinglere ihtiyacı vardır. Ama ne yaparsa yapsın o artık “mankurt” olmuştur. Başına kapitalist deriler geçirilip iktidar güneşinde bekletile bekletile kendi gerçekliği ile rolü öyle bir karışmıştır ki önce flulaşır her şey ve daha sonra bir hafıza kaybı yaşanır, sonra da kendi değerleri bir bir kaybolur. O artık bir mankurttur. Geçmişte kendi halkı içinde değerli ve saygıdeğer de olabilir ama o artık bunu hatırlamayacaktır. Mankurt insanı yeni bir hayata merhaba diyecektir ve bu yeni hayatta gerekirse “sahip”in arkasını toplar, gerekirse efendisine yalakalık yapar.

“Kürtler birlik olursa barış zaten gelir”

İşte Kürtlerin bunca bedel ödemesinin birincil sorumlularından bir kesim de bu mankurtlardır, kullardır, biatçılardır, tebacılardır. Onlara göre barış, “efendi”ye sırtını vermekle mümkün olacaktı. Oysa dünyanın hiçbir yerinde böyle bir örnek görülmedi. Çünkü bugün Kürtlerin içinde bulunduğu durumda olan tüm halklar, kendi varlıklarına ve özgürlüklerine kastedenlere karşı birlik olmakla çözümler ürettiler. Çünkü şu bir gerçek ki hiçbir şey gerçek bir halk gücünün karşısında duramaz. En büyük caydırıcı güç halktır, doğru işleyen bir demokratik sistemdir. Dolayısıyla Rojava sınırına direniş için gelen 70 yaşındaki amcanın bana söylediği gibi “Yavrum Kürtler birlik olursa barış zaten gelir” noktasındayız. Ama gel gör ki AKP, iktidarı boyunca yapmadığı cingözlük kalmadı. Her seferinde tüm planları ve yaptıkları işe yaramamasına rağmen Kürtleri kendi içinde ayrıştırmaktan asla vazgeçmedi.

Her ne kadar bazıları “AKP döneminde bu oldu, şu oldu” dese de AKP iktidarı döneminde işlenen hak ihlallerinin, polis kurşunlarıyla katledilen ve haklarında onlarca yıl hapis istenen yüzlerce çocuğun, siyasi soykırım tutuklamalarının, Rojava Kürtlerine karşı düşmanca politikaların vs.  çetelesini bunlar hiç tuttular mı? Neo-Osmanlıcı kesilen AKP karşısında acaba Kürtler “Osmanlıda oyun çoktur” lafını bilirler mi? Pek bildiklerini sanmıyorum. Çünkü Kürtler şu an farklı merkezlerin güdümünde parça parçalar. Mesela Şengal özgürleşiyor ama sevinç çığlıkları atmak yerine herkes kendi reklamı peşinde. Kardeşim, orada o halkın özgürlüğü sizin reklamınızdan daha önemlidir. Neden birlik mesajları vermekten bu kadar çok çekiniyorsunuz? Eninde sonunda Kürt Ulusal Kongresi çerçevesinde zaten herkes hakkettiği bir iktidar gücüne kavuşacaktır.

Bu yazıyı bana kim yazdırdı?

AKP iktidarı, HDP’yi Kürtlerin temsilcisi ve muhatabı alan bir noktaya gelene kadar Kürdistan Bölgesi başkanı Mesud Barzani, Şivan Perwer, Kemal Burkay ve birçok merkezi öne çıkarmaya çalıştı. Hatta bu süreçte geçmişi baya bir şaibeli olan ve IŞİD-Nusra gibi çetelere karşı net bir tutum almamakla eleştirilen  Hüda Par gibi oluşumlara fazlasıyla bir değer biçti. Bugün de AKP, beyhude bir çabayla Hak-Par ve Hüda Par ziyaretleriyle muhataplık krizi çıkarma ve bunun üzerinden de farklı bir oyalama taktiği geliştirme stratejisi izleyebilir. Kürtlerin buna karşı uyanık olması, özgürlüklerin garanti altına alındığı bir noktaya gelinceye kadar diğer Kürt partilerin HDP’nin yanında yer alması gerekir. Bunun için de öncülüğünü HDP’nin yaptığı geniş bir Kürt partileri toplantısı gerçekleştirilebilir. Ama bunun için de bu işin cefasını çeken ve bedelini ödeyen HDP’nin temsiliyet gücü ve realitesi tüm Kürt taraflarınca kabul edilmelidir.

Biz bu düşüncedeyken tabii değerli bir Kürt aydını olan (son yıllarda durduğu yer anlaşılır değil tabii) Orhan Miroğlu’nun, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın Hüda Par ve Hak Par ziyareti sonrası yazdığı “Memleketin Kürt Partileri ve Liderleri” yazısı adeta ısmarlama bir yazıya benziyor. Miroğlu, Kürt partilerinden bahsettikten sonra adeta AKP’nin arkasını toplarcasına “Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın HAK-PAR ve HÜDA-PAR’a yaptığı ziyaret bu bakımdan önemlidir. Ne yazık ki, ziyaretler, haftayı gözaltılarla geçiren Türkiye’de hak ettiği ilgiyi görmedi” dedikten sonra HDP’yi silahsızlanma noktasında muhatap görürken ulusal haklar noktasında bunu kabul etmiyor.

Bu topraklarda Kürtlerin mücadele tarihinde kimlerin ne bedeller ödediğini, kimlerin masa başında bugünün teorisyeni kesildiğini, kimlerin haddi olmadan Kürt büyüklerine akıl vermeye çalıştığını halk gayet biliyor. Yeter artık, “Sahip”in arkasını toplamak bir Kürt’ün işi değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İbrahim Genç Arşivi