Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

Rojava ve Kürtlerin birliği

Rojava ve Kürtlerin birliği

Ortada yüz yıldır duran bir Kürt meselesi var. "Kürtlerle Türkler aynı ülkede yaşıyorlar ama aynı haklara sahip değiller. "Kürt halkının horlanmışlığı, ezilmişliği, kimliğinin kabulü isteği, kendi kendini idare arzusu etrafındaki gelişme ve tartışmalar, yaklaşık 35 yıldır dünya gündeminin baş sorunlarından biri olmakta devam ediyor. 

Günümüzde Ortadoğu’da acı çatışmaların olduğu hatta bazı sistemlerin birbirini yıkmaya çalıştığı bir dönem yaşanıyor. Doğal olarak bu gelişmelerden Kürt halkı etkileniyor ve her parçada takriben bir asırdır özgürlük mücadelesi veriyor. Kararlı bir duruş gösteriyor. Dolayısıylaulusal bir görüşme yapıp, ortak bir strateji belirlenmesi ve Kürt halkının talepleri doğrultusunda ortak bir siyasetin yürütülmesi biz Kürtler açısından hayati değer taşımaktadır. Kürtlerinortak bir strateji etrafındabirleşmesi artık mecburidir, çünkü birlikten kuvvet doğar.

Rojava'da, Bakur'da veya Rojhilat’ta olsun, günümüzde Kürtler sadece Kürt halkının özgürlük mücadelesini vermiyor, bilakis diğer halkların da özgürleşmesi için mücadele veriyor. 21. yüzyıl Kürtlerin özgürlük yüzyılı olacak. Bugünkü gelişmeler 2025 yılından itibaren bütün dört parçanın birleşebileceği bağımsız bir Kürt devletinin kurulacağına işaret ediyor,  çünkü Kürtler özgürleşmeden Ortadoğu'nun özgürleşmeyeceği belli.

PKK ile halen devam etmekte olan ikinci açılım sürecinin başladığı bu günlerde, Kürt Ulusal Kongresi hazırlık toplantısı değerli Başkan Mesut Barzani’nin talimatlarıyla - Kürtlerin bir araya gelmesinin çok önemli olduğu bir dönemde– gerçekleşti.  Çünkü Kürdistan’ın dörtparçasın’ da Kürtlerin ve diğer halkların barış ve demokrasi içerisinde özgür olarak yaşamalarının koşulları, doğmuş bulunuyor. Aynı zamanda PKK’de Kürdistan’da etkin moral ve siyasi üstünlük kazandı. Bölgenin coğrafi şartlarını kendine imtiyaz kılıcı bir şekilde, gel-geç cinsinden bir örgüt ve gerilla savaşı icracısı olmadığını ispatladı. 15. Ağustos 1984’den itibaren uyguladığı savaş politikası, politikasının tamamı ve 21. Mart 2013 den itibaren uyguladığı barış politikası onun siyasî önderliğinin mahiyetidir. Bu realiteyi kimse inkâr edemez.

Bilvasıta Kandil Suriye iç savaşına katılmadan AK-Parti Hükümeti ile barış masasında anlaşma yapacak. Umut ediyorum ki, 2015 yılından itibaren de Türkiye - bunu bugün resmen açıklamasa bile - bir nevi federalizmle yönetilecek. Devlet idaresi modernleştirilecek. Büyükşehir belediye Başkanlıkları birleştirilerek,  Bölge belediye başkanlıkları, yerel yönetimler yasasında yapılacak değişiklikler sonucu kurulacak.

Suriye’deki ve özellikleOrta Doğu’daki gelişimeler Kürt Halkı’nın lehine gelişiyor.Bu arada belirtmekte yarar var; PYD silahlı ve siyasi örgütlenmesini geliştirdi. Dr. Esad taraftarları ile çatışmaktan tam anlamı ile kaçındı. Suriye’de halen iç savaşın birinci aşaması devam ederken, itinaile etki alanını özellikle güneyde bilhassa de Cezire’den batıya doğru genişletti.

Rojava’dasözde dinci teröristlerin insanlık dışı uygulamaları vicdanları isyan ettiriyor. İnsanlığın ilk toplumsallaştığı bu coğrafyada bu kadar vahşi saldırı başta Müslümanlar olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına saldırıdır. Suriye’de Kürtlere saldıran teröristlerin, Türkiye üzerinden Suriye’ye geçtikleri, başları sıkışınca Türkiye’ye sığındıkları, yaralılarını sınır boylarındaki Türkiye şehir ve ilçelerinde tedavi ettirdiklerini bilmeyen yok. 

***

Davutoğlu’nun Suriye politikasına gelince.

Dış politikadaAğustos 2011’den itibaren Suriye’de Esad rejimini yıkmak adına Suriye’nin dörde parçalanmasına gidecek bir süreci ısrarla tetiklemeye devam etti. İşte dışişlerinin bu hatalı Suriye politikası kısa bir süre içerisinde iflas etti. Bu nedenden dolayı olacak ki Davutoğlu’nun ağzından dün şu sözler çıktı: “Birtakım kötü görüntüler, bazı grupların din adamı öldürmesi, adam kaçırmaları Suriye’deki haklı davaya, devrime en büyük zararı, rejim kadar bu gruplar veriyor. Bu tür davranışları Suriye devrimine ihanet olarak görüyorum. Suriye’deki haklı talepleri gölgeleyen bir tutum olarak görüyorum. Dolayısıyla Türkiye’nin radikal gruplara destek olduğu gibi bir görüntü verilmesi kesinlikle doğru değil. Ama meşru Suriye muhalefetine her zaman destek verdik, bu desteği de sürdürüyoruz.”  Dışişleri Bakanı’nın ağzından çıkan bu açıklama "radikal İslamcı grupları" ilk elden telaffuz etmese bile, yine de ima etmiş olduğu için bir ‘ilk’ ve ‘olumlu’ bir beyanat. Bununla beraber aynı zamanda, "yetersiz" ve hatta bir nebze ‘sorunlu’ bir açıklama. 

Diğer taraftan Davutoğlu’nun ağzından dün çıkan şu sözlerde tartışılmalıdır. "Suriye’de Kürtlerden temelde beklentimiz üç şey var” diyor; "Bir; rejimle işbirliği yapmamaları… Rejimin onları kullanmaması lazım.  Suriye muhalefetinin içinde şüphe bırakmayacak şekilde yer almaları lazım. "Dışişleri bakanının bu açıklaması, ‘içi boş, genellikle tesirsiz, sönük ’ bir beyanat.  Eğer Türkiye, PYD ilezamanında diplomatik ilişki kurmuş olsaydı, Suriye Kürtlerinin haklarını en azından insani etapta savunsaydı, böyle bir ihtimal bugün kendiliğinden ortadan kalkardı.

PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat) Eş Başkanı Salih Muslim'in, dün akşam saatlerinde Erbil-İstanbul seferi yapan bir uçakla Türkiye'ye çeşitli temaslarda bulunmak için geldiği biliniyor. İnşallah dışişlerini ikna eder, dışişleri de Suriye Kürtleriyle ilgili düşüncelerini değiştirir. Ortadoğu'daki gelişmeler Kürt meselesinin yeni bir bakışa ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Gerçekten PKK'nin dahi bugünkü yapısı ve eylemleriyle eski PKK yapı ve eylemlerinin aynı olmadığı ortada. Bilvasıta PYD ile diplomatik ilişki kurmak, halklarımızın ve diş işleri bakanlığının Ortadoğu politikasında hayırınadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi