M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Reyhanlı, Suriye, AKP ve Obama

Reyhanlı, Suriye, AKP ve Obama

Reyhanlı ve Suriye bataklığını yazmadan Hatay, Reyhanlı ve bölge için duyduğum derin üzüntü ve endişelerimi ifade ederek yazıma başlamak istiyorum.

Suriye’de iki yıldan uzun süredir devam eden çatışmalarda ölenlerin sayısına dair net bir bilgi yok. Suriye İnsan Hakları Gözlem örgütü ölenlerin sayısının tahmin edildiği gibi 94 bin değil, 120 binden bile fazla olabileceğini iddia etti.

Örgütün başkanı Rami Abdurrahman konuyla ilgili açıklamasında ölenlerin 41 bininin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed gibi Alevi kökenli olduğunu belirlediklerini söyledi. Bu bilginin, ülkenin kıyı kesi ve Humus’taki Alevi kaynaklarından doğrulandığını ifade etti.

Böyle bir durumda Türkiye, Suriye muhalefetini askeri ve siyasi destekliyorsa Türkiye açık hedef değil de nedir? 911 km sınırınız sıcak savaş bölgesi ise ve siz baş kaldıranların tarafını tutuyorsanız fiilen savaşın içinde olmuş olmaz mısınız?

Hassas bir sınır, her türlü provokasyona açık. Mezra, köy ve kasabalarınızın karşısında mermiler, gülleler sizin sokağınıza, evlerinizin içine düşüyorsa tehlike büyük. Ki o devlet size karşı “Hatay Kurtuluş Ordusu” kurmuşsa o ülkeye ve sınırına çok daha dikkat etmeniz; kendi insanına katliam yapanlara yeterince tanımanız; karşı çıkan muhaliflere açık destek vermeden, Reyhanlı katliamın yaşamamak için daha farklı bir siyaset gütmeniz gerekmez miydi?

Unutulmamalı ki Suriye’de ne kadar farklı kimlik ve inanç varsa bizde de aynısı var. O halde evin camdan yapılmışsa, komşunun penceresine taş atmak için çok düşünmen gerek. Ki şu ana kadar izlenen politikalar bölgede yeni kırılmalara yol açacak boyuttadır.

22,5 milyon Suriye’nin 2 milyon insanı mülteci konumundadır. Tabii ki evsiz, barksız ve can güvenliğinden yoksun komşuya kucak açmak erdemliktir. Savaş mağduru ki bir kısmı akrabamız olan o insanlara yardım bizim insani, ahlaki ve dini görevimizdir.

Ama bunun bir siyasi perspektifi, politik bakışı, güvenli yaklaşımla olması gerekirdi. Suriye sınırını bir nevi AB’nin “Schengen” sınırına dönüşmesi, tamamen kontrolsüz bir sınır olması Reyhanlı faciasını getireceği belliydi. Ki gelen Suriyelilere hukuki ve BM (Birleşmiş Milletler) statüsü ile “mülteci” yerine “misafir” adı verilerek Reyhanlı gibi bir faciayı bizzat süreci yönetenler sebep olmadı mı?

Çok fazla söze gerek yok. Mazlum – Der’in Reyhanlı için hazırladığı bir ön rapor ve tespitleri var. O raporu okumanızı öneririm.

SURİYE’DE ELDE VAR SIFIR

Tabii Suriye ile ilgili bütün bunların olacağını ilk günden ön gören aydın, bilim adamı, gazeteci, siyasetçi (CHP ve MHP’nin tavrını kastetmiyorum), sıradan insanların uyarılarına kulak tıkayan devlet ve AKP hükümeti maalesef geliyorum denilen tuzağa kendi eliyle düştü.

Nitekim yapılan uyarılar gazete köşelerinde kalmadı kitap olup yayınlandı. Yanlanan kitaplardan biri de Alptekin Dursunoğlu’na ait. “Suriye’de Elde Var Sıfır” kitabıyla olanları ve olabilecekleri aktarmıştı. Kitabın önsözünden birkaç paragrafı birlikte okuyalım:

"Adalet ve Kalkınma Partisi 8 Ağustos 2011’den önce yakın ilişki içinde olduğu Suriye için “kan akmasın, dış müdahale olmasın” argümanı içindeydi.

Washington ile koordineli Şam’a 4 aşamalı "benim uydum ol kurtul" reformu üzerine kurdu. 9 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam ziyareti ile aşama son buldu.

Ankara 9 Ağustos sonrası Suriye politikasını “ya benimsin, ya toprağın” anlayışı üzerine kurdu. Ankara Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte Annan planını baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Muhalifleri barındırdı, örgütledi ve silahlandırdı.

Ankara’nın bu planı iç savaşı çıkartmak ve devrimi gerçekleştirme aşamasıydı. Bu sürecin görünen aktörleri bölgenin dindar devlet adamları, din alimleri, dini siyasi örgütler, bölge basını ve bölge halkı oldu. Bu yüzden en çok Erdoğan, Davutoğlu, Hamad Bin Casim, Yusuf el-Kardavi, İhvan-i Müslimin ve el-Cezire/el-Arabiye isimleri duyuldu.

‘Suriye’nin demokrasi ve insan haklarına kavuşturulması’ operasyonunda Erdoğan ve Davutoğlu’nun en yakın bölgesel ortakları Suudi Arabistan ve Katar kırallarıydı. Filistin sorunun çözümünü siyasi müzakerede görenler, Suriye’ye demokrasiyi muhalefeti silahlandırarak getireceklerini sanıyorlardı.

Türkiye’nin Suriye yönetimine karşı savaşan çok uluslu paramiliter gruplara verdiği lojistik destek sebebiyle yaşanan kanlı iç savaşın devam etmesi ( Ki Reyhanlı vahşeti ile bu kanlı savaşın içine bizde çekilmek isteniyoruz. m.l.y) ve sürecin ne şekilde sonuçlanacağına ilişkin ciddi belirsizlikler bulunması üzerine “Suriye’de Elde Var Sıfır” ismini tercih ettim.”

ABD GEZİSİ VE OBAMA’NIN “SİHİRLİ FORMÜL YOK” SÖZÜ

Suriye savaşının ABD, başta Fransa ve bir çok AB ülkesi, Suudi Arabistan, Katar ve de İsrail çıkarları örtüşürken 911 km. sınırı olan Türkiye ile yazarın dediği gibi mevcut politikalar ile elimizde kalacak olan kocaman bir sıfırdır.

Zira Reyhanlı’da Suriye’nin bize yansıyan kanlı yüzünün haftasında ABD’ye Obama ile görüşmeye giden Başbakan R. T. Erdoğan’ın A protokolle ağırlanması, karşılama özel akşam yemeği her şey kusursuzdu.

Erdoğan’ın dediği gibi tarihi bir gündü ama dosyasında yer alan taleplere ABD Sayın Erdoğan’ın arzularına sıcak bakmadı. Obama konuyla ilgili şunları söylüyordu:

“ Türkiye’nin PKK ile çözüm sürecine destek veriyoruz. Hukukun üstünlüğü, iyi yönetim ve insan haklarını muhafazasına yönelik çabalarını destekliyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın liderliği altında Türk halkı ülkelerine sığınan Suriyelilere olağanüstü cömertlik gösteriyor. Beşar Esed olmaksızın demokratik Suriye’ye dönüşümü desteklemeye yönelik uluslar arası çabalarda Başbakan Erdoğan ön saflarda yer alıyor.

Suriye’deki şiddet ve sıra dışı durum için sihirli bir formül yok. Olsaydı Sayın Başbakan ve ben bununla ilgili harekete geçerdik ve çoktan bitirmiş olurduk. Kırmızı çizgiyle ilgili kanıtlarımızı uluslar arası mekanizmaya sunarken emin olmalıyız. Konuya müdahil tüm taraflar ile çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ama bu ABD’nin tek başına yapacağı bir şey değil. Başbakan Erdoğan dahil bölgede kimsenin ABD’nin tek taraflı eyleminin Suriye’de iyi sonuç getireceğini düşündüğünü sanmıyorum” dedi.

Bilmem ki Obama daha ne desin!? Ne uçuşa yasak bölge, ne askeri harekat kabul gördü. Mesaj net. Ama önemli olan Sayın Başbakan, kabinesi ve AKP iktidarının alması. 1968 den beri ABD’nin ipiyle kuyuya inilmez diyorum. Bu sözüm Türkler için, Kürdler için, bütün Müslüman ülkeler ve özellikle Orta Doğu için geçerlidir.

Nitekim Erdoğan ABD de iken ABD Temsilciler Meclis’ine 1915 olaylarına ilişkin Ermeni tezini içeren bir tasarı sunuldu. Başbakan’a “hoş geldiniz” der gibi. Yetmezmiş gibi basın toplantısında hiçbir ABD televizyonunun Erdoğan’ın konuşmasına yer vermediğini Hürriyet gazetesi iddia olarak internet sayfasında manşete taşıdı (bazıları kablolu diyor).

2 uçak dolusu heyetle 14. kez Washington’a giden ve 10 yıllık dönemin en kapsamlı Beyaz Ziyaretine ABD Temsilciler Meclisi, Obama ve Medyasının yaptığı karşılama ile örtüşmediği gerçeği görülmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi