İbrahim Genç

İbrahim Genç

Paramparça bir Türkiye

Paramparça bir Türkiye

Nerden başlasam, nasıl yazsam bilmiyorum. O kadar çok şey var ki “beni yaz” diyen… Ama bir yerden başlayayım yine de…

Türkiye olarak 2011 yılını son gayretlerle pek harika bir şekilde (!) doldurmaya çalışıyor olmalıyız ki Şırnak’ın Uludere ilçesinde 35 gencecik insanımız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin son teknolojiyle donanımlı uçaklarından atılan bombalarla paramparça edildi.

İçinde insanlıktan bir parça bulunan Türkiyeli ve hatta dünyalılar, bu acı  ve kabul edilemez katliam karşısında yüreklerinin acıyla çarpmaya başladığını ve dizlerinin tedirgin bir sızıyla titrediğini gördüler.

Nasıl kayıtsız kalınırdı ki?

20 yaşına bile yetişmemiş gençler, sorgusuz sualsiz hayattan koparılmışlar. Görüntüleri izlemek yürek isterdi! Ah bizim topraklarda, Türkiye’de efendiler; o gencecik bedenler katırlarla römorklara taşınıyordu. Buza kesmiş havanın soğuğu değildi o bedenlerin üşümeleri, ölüm soğuğundaydı bedenler battaniyelere sarılı… Ve sonra her baba, anne, abla ya da ağabey… Gencecik evladının cansız bedenini römorka yüklüyor, istifleyerek…

Bu görüntülerin tamamını izleyemedim ve izlerken de asla ölenlerin hangi millet ya da inançtan olduğu aklıma gelmedi, gelmez de… İnsanlığın erdemi ve onuru buna müsaade edemez zaten.

Ama gerçeği haykıralım ki bütün bu olanlar büyük Türkiye çoğunluğunun umurunda değil. Ülkeyi sevmeyi, vahşetleri sahiplenmek olarak algılayan bazı ahmaklar var maalesef. Bir defacık Allah rızası için yüreği ürpermiyor bu olanlar karşısında.

Oysa lafa gelince “orası”, vatan toprağıdır; “oradaki insanlar”, “kardeş”tir. Vatanı sevdikleri ve korudukları büyük bir palavradır da dua etsinler ki rüzgar onlardan yana esiyor. Toplum olarak “tersine” gidiyoruz nasıl olsa. Böyle bir ortamda ne akıl, ne mantık ne de vicdan arayabiliriz.

İşte tam da bu noktada müsaade ederseniz bir anımı paylaşayım. Askerliğimi yaptığım dönemde ilginç bir “kafa” ile tanıştım. Kendini Ankaralı ve gazeteci olarak tanıştırdı benimle. Pek ateşli bir milliyetçi ve aynı zamanda “Allah korkusu”ndan bahseden biriydi. ABD’nin Irak işgali ve Iraklılara yapılanları anlatıp ABD askerine ağzına gelen her küfrü basıyordu. Neymiş? ABD askeri vicdansızmış, kadınlara tecavüz etmişmiş, sivilleri öldürmüşmüş, ölülere saygıları yokmuş. Buraya kadar tamam, maalesef bütün bunlara tanık olduk ve karşısında duruyoruz.

Sonra “Ama bizim askerimiz” dedikten sonra “biz vicdanlıyız. ABD askerinin yaptıklarını yapmayız.” dedi. Bunları diyen üniversite mezunu ve gazeteci olduğunu söyleyen “kafa”, “Bizim askerimiz PKK’lıları canlı yakalayıp gebertti, kulağından küpe yaptı, başını kesti vs.” diyerek bütün bunları kendisinin de yapabileceğini söyledi. Şok oldum! “Böyle yaparsak ABD askerine benzemez miyiz?” diye sordum. Cevabı “ama bizim askerin o andaki psikolojisi bunu gerektiriyor.” şeklinde oldu. Ben de “Bu durumda ABD askerinin de psikolojisi devreye girer ki onları haklı çıkarırsın” dedim ama daha fazla da devam edemedim.

Pek güzel ülkemin değerli insanları, işte durum vaziyet budur. Cahilce milliyetçi nutuk atmayı, anlamsızca her yere bayrak asmayı vatanseverlik sayan bu zevatın mantığı ancak bu kadar basıyor. İşte esas mesele de bu! Ben bu yazının içinden çıkmakta zorlanıyorum. Bu yüzdendir ki büyük ozan Ahmet Arif’in 33 Kurşun şiirini gelin okuyalım, anlayarak ve de düşünerek…

33 KURŞUN

Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü
Keklik takımı...

Yiğitlik inkar gelinmez
Teke tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz
Göl olmuş bu dağda...

Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alaçakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit
Baktı kolları vurulu
Cehennem yurekli bir yiğit
Bir garip tavşana
Bir gerilere.

Düştü nazlı filintası aklına
Yastığı altında küsmüş
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu
Alnında akıtma
Üç topuğu ak
Eşkini hovarda, kıvrak
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı
Sığınabilirdi yuceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı
Yanan cigaranın külünü
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini
İlk atımda uçuran
Usta elleri...

Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların
Önceden bilen gözleri...
Çaresiz
Vurulacaktı
Buyruk kesindi
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi...

Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...

Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...

Ölüm buyruğunu uyguladılar
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz
Gayrı eşkıyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...

Vurun ulan
Vurun.
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız kuşatmasına karşı koyanda

Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı
Hafif
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...

Not: Yeni yıla girerken tek dileğim “Allah vicdansızlara vicdan, akılsızlara akıl fikir versin!” Amin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
İbrahim Genç Arşivi