Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Pandora’nın Kutusu

Pandora’nın Kutusu

Tezkere sonrası süreçte herkesin odaklandığı ve merak ettiği esas konu, Kürt sorununun nasıl çözüleceğidir.

 

Savaş mı yoksa barış mı hakim olacak?

 

Sayın başbakan tüm merakları bir çırpıda yanıtlarcasına;  ”eski pişmanlık yasasını” tekrar gündeme taşıyarak Kürt sorununun önemini ve Kürde ne kadar mama verilmesi gerektiği konusunda devletin niyetini açıklamıştır.

 

Bu çözüm fikrinin yine şahinler tarafından dayatıldığı gün gibi ortada, çünkü bu çözüm projesi eski ama, güne biraz uyarlanarak masaya sürülmektedir. Hoş bundan fazlası da beklenemez ya,  çünkü; Bu sorunun çözümünde inisiyatif sahibi olan güçler, imha ve inkarın milli menfaatlere daha uygun olduğunu, aksi taktirde Anadolu"nun Türkleştirilmesi ve  Turan rüyasının sona ereceğini  görüyorlar.

 

Bu güçler için barış, huzur, kardeşlik ve demokrasi fikri tehlikeyi çağrıştırmaktadır. Türk olup gerçek demokrasiyi  savunanları komünist, Kürt olup demokrasiyi savunanları da PKK"lı olarak tanımlarlar.

 

Çünkü bu güçler; hayatın sadece onlar için anlamlı ve değerli olduğunu düşünür ve kendilerinin tanrı tarafından kutsandıklarına inanırlar.

 

Bu yüzden de çok mutlu olduklarını söylerler. Aydın"da kaldığım yıllarda ülkü ocaklarının duvarından aşağıya sarkıtılan büyük bir bez dövizinin üstüne “ bu yola yufka yüreklilerle çıkılmaz” sloganı yazılmıştı.

 

O yolda neler olduğunu hepimiz biliriz.

 

O yalda yürüyenler kandan beslenirler.

İmha, inkar, gözyaşı ve  kan kokar bu yol ve  “soykırımdır”  bu yolun adı.

 

Her gün önünden gelip geçerken, içimden ;  “Bu düşünceye sahip bir kesim var olduğu sürece, bu ülkede barış, kardeşlik ve huzur tesis edilemeyecektir…” diye, düşünüyordum.

 

Çünkü bu söylem; korku ve gelecek endişesinin habercisidir.

 

Toplumu korkutan ve kışkırtarak çatışmaya yönelten bir söylem ne kadar asılı kaldı bilmiyorum ama bu yola gönül verenlerin Türkiye"yi ne hale getirdikleri ortadadır.

 

Bu kesim 70 li yıllarda devletin kendi vatandaşına uyguladığı -makyavelist- böl ve yönet politikalarıyla   (alevi/suni, sağcı/solcu ) pek çok katliamda rol aldılar.

 

Devletin kolluk kuvvetleri tarafından korunma imtiyazına sahip olan bu kesim, her dönem öğrenci olaylarında arkalarına aldıkları polislerle solcu ya da komünist dedikleri kesime pervasızca saldırdılar. Ve her saldırı sonrası saldıranlar serbest, saldırıya uğrayanlar  göz altına alınarak yine göz altında bu kişilerin inisiyatifine ve işkencelerine maruz bırakıldılar.

 

Bu gün aynı kesim ülkede yaratılmak istenen Kürt-Türk çatışmasında yine kullanılmaktadırlar.

 

Arkalarında derin güçle hareket eden ve Kürtlere ait olan ev ve işyerlerini yine korkusuzca tahrip ederek yakıp yıkanlar yufka yürekli olamazlar, zaten.

 

Bursa"da Kürtlere ait olan ev ve işyerlerinin bu kesim tarafından işaretlendiği ve bu işaretlemenin 70"li yıllarda yaratılan MARAŞ ve  ÇORUM katliamlarının benzeri olan bir katliamı çağrıştırdığını bilmem anlatmama gerek var mı? 

 

Çünkü Maraş ve Çorum katliamlarında aynı yöntem kullanılmıştı.

 

Madımak Otelde onlarca aydını yakanlar da yufka yürekli değillerdi.

 

Hem de sosyal demokratlar iktidar da iken.

 

Yıllarca bu halkı sosyal demokrat olduğuna inandıran ama, pandora"nın  sihrinden etkilenen bu kesimin de yufka yürekli olmadığını her defasında gördük. Ancak hala bazı aymazlar bu ülkede sistem partilerinin birbirinden farklı olmadığını görememektedirler.

 

Bundan da anlaşılıyor ki; çatışma kültürünü üreten kesim  devletin derin kısmını oluşturan güç odakları veya sivil uzantılarıdır. Meydana gelen faili meçhul/belli  olayların altında yufka yürekli olmayanlar  çıkmaktadır.  Kullandıkları iletişim ağına kolluk kuvvetlerinin   takıldığı ve bu olayların derin planlarla yapıldığı kuşkusu her geçen gün artmaktadır. (Malatya ve Trabzon olaylarındaki telefon trafiği gibi…)

 

Öyleyse; Ülkücü kesim derin devletin sivil uzantısıdır, demek yanlış olmaz.

 

Bu sivil uzantıların sivil ağabeyleri ise (MHP) bu ülkede sözde var olan kardeşliği dinamitleyerek ırkçı bir siyaset güttükleri halde  dava konusu olmamaktadırlar. Çünkü mevcut anayasal düzen ve sistem bu etnik değerin benimsenmesini ve herkesin kendisini öyle hissetmesi gerektiğini zorunlu kılmaktadır. Bu yüzden de  sistem MHP"yi ırkçı değil, sistemin koruyucu destek gücü gibi görmektedir.

 

Derin devleti oluşturan erkin niyeti bu kesim ile beraber gün yüzüne çıkmış ve alenen ötekileştirmeyi yaratanların gücünü nerden aldığı ortaya çıkmıştır.

 

Ötekilerin tek çıkar yolu ölmek ya da teslim olmaktır.

 

Ötekiler dinci, solcu, pkk"lı ya da suçun adı her neyse…o"dur.

 

Bunu kitlesel olaylarda da görmek mümkündür.

 

Kitlesel olaylarda polisin  taraflara nasıl davrandığı ve hangi kesimleri koruyup kolladığı ortadadır.

 

Son zamanlarda polis tarafından gerçekleştirilen öldürme olaylarına da bakınca  bunu görmek  mümkündür. Kendisinden olmayanlara karşı tavrının ne kadar sert olduğu artık tartışma götürmez bir gerçektir.  

 

Devletin kolluk kuvvetleri politize olmuş ve kendisi gibi düşünmeyen bir kitleye karşı şarj

olmuşsa meydana gelen kitlesel olaylarda  tarafsız davranması mümkün müdür?

 

Mümkün değildir, çünkü, aldıkları eğitim bunu gerektirmektedir.

 

Eğitimlerinde; Sivil iradenin potansiyel suç içerdiği ayrıca Türklüğe karşı her eylem ve düşüncenin kabul edilemez olduğu, bu tür durumlar ve suçlara karşı müsamaha gösterilmemesi gerektiği öğretilmiştir.

 

Hatta Türk"ün dışındaki tüm dünyanın potansiyel düşman olduğu ve Türk"ün Türk"ten başka dostunun olmadığı kafalarına sokulmuştur. Oysa bilmezler mi ki Anadolu"nun kapılarını onlara açan ve  Osmanlı İslam İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında  kendilerine ortaklık eden Kürtlerin ne denli dost olduklarını.

 

Ne yazık ki yeni nesil bu gerçeği bilmeden büyütülüyor. L

 

Osmanlının “hain” diye suçladığı Mustafa Kemal Atatürk"ün Erzurum" ve Sıvas"a gelerek Kürtlerden yardım ve destek istediği ve Kürtlerle yaptığı anlaşmalar neticesinde bu ülkenin kurulduğunu da bilmiyorlar

 

Siyasiler de iktidara gelince aynı eğitimden geçerler !!!

 

Seçim kürsülerinde demokrasi havarisi kesilip, toplumu kurtaracağını ve tek kurtuluşun kendileri olacağını söyleyenler,  koltuğa oturup önüne kırmızı kaplı dosya konulduktan sonra 180 derece çark ederler.

 

Halkın sisteme karşı duyduğu tepkileri seçim kürsülerinde kullanarak seçilmeyi becerenler,  seçildikten sonra sihirli bir değnek / kötek  ile  hizaya gelir, uslanırlar.

 

Sayın Erdoğan da söz konusu  değişimi yaşadı.

 

Diğer başbakanlar da...Bu değişimi yaratan pandora"nın kırmızı kaplı dosyasıdır.

 

Pandora"nın sihridir.

 

Bu sihri elinde bulunduranlar, esiri olurlar.

 

Hatta generaller bile kırmızı kaplı dosyadan uzaklaşınca söylemleri değişti.

 

O zaman esas sorun o kırmızı kaplı sihirli dosyadır.

 

Dosyayı açan iflah olmuyor, memleket de iflah olmuyor.

 

Memleket iflah olmayınca halklar da iflah olmuyor.

 

Halklar arası düşmanlığında esas kaynağı da o"dur.

 

Tek çare pandora"nın dosyasını Diyarbakır zindanlarına hapsetmektir.

 

Ya da Topkapı müzesine...

 

Sizce hangisi uygun?

 

Bana kalırsa, halkın önüne atılmalıdır bu dosya ve ne yapılacaksa ona halk yapmalıdır. Yoksa baştakiler onun büyüsünden kurtulamazlar.

 

İçine demokrasi ile ilgili şiirler yazılmalı ve her başbakan güne şiirlerle başlamalıdır.

 

Ne Ecevit"in romantik şiirleri, ne de Erdoğan"ın süngülü şiirleri gibi… Ne toplumu uyutmalı ne de germeli.

 

Barış, kardeşlik ve huzuru işleyen şiirler olmalıdır. Mutlu yarınları ve bu cennet topraklarda kardeşçe yaşayan halkların zenginliği vurgulanmalıdır.

 

Ortak değerlerimizi  birlikte yoğurmalı ve  dünyaya örnek olmalıyız.

 

Kurban Bayramınızı Kutlar sağlık, mutluluk ve huzurun egemen olması dileğiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi