M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Medeniyet dili ve Arınç

Medeniyet dili ve Arınç

Başbakan Yardımcısı Arınç’ın beyanatlarını sanırım herkes dikkatle takip ediyor. Meclis’te yılın son bütçe görüşmesinde AKP adına yaptığı konuşmada “Kürtlere bütün haklarını vereceğiz” den “ Bir medeniyet dili mi Kürtçe?” çizgisine gelen bir Arınç’tan.

3 Ocak günü Bakanlar Kurulu Toplantısından sonra “her şeyi vereceğiz” diyen Arınç 360 derece dönüşle Uludere için “kasıt yok” ve “resmi bir özür dilemeyeceğiz” diye insani noktadan uzak bir tavır sergileyen Arınç yetinmedi Kürdçe için çarpıcı bir dil kullandı.

Kürt vekiller sitem etti mi, bölgeye hangi yüzle gideriz dediler mi bilmiyorum ama sitem etmiş olacaklar ki; Arınç, “Uludere olayı provokasyondur” diye onları az da olsa teselli etti. Aslında Arınç, AKP ve Ordu’yu temize çıkarma kulvarına doğru kulaç atarken Kürt vekillere sesinizi çıkarmayın diyerek aba altında sopa gösteriyordu.

Arınç’ın son beyanı Kürt kökenli vekilleri çok bağlamasa da; oy veren Kürtlerin aklını sanırım karıştırmış olmalı. Sanırım diyorum çünkü aldığım bazı mailler bu doğrultuda.

Peki, Arınç CNN Türk televizyonunda “Neler Oluyor” programında ne demişti?

Kürtlerin de böyle bir talebi yok. Şartlar elverirse Kürtçe sadece seçmeli ders olabilir. İlköğretimden Üniversiteye kadar Kürtçe bir eğitim yapılması mümkün değildir. Anayasada Kürtçe anadilde eğitimin önünde bir engel var. İkincisi anayasal bir engel olmasa, Kürtçe bir eğitimin kaliteli bir eğitimin olabileceğine inanıyor musunuz? Bir medeniyet dili mi Kürtçe? Böyle anadilde eğitim düşünmüyoruz.Türkçe eğitimin her alanında hizmet edebilir.

Arınç bunları söylerken Anadolu’da bin yıldır birlikte olan Türk, Kürt, Laz, Romen, Ermeni, Süryani, İbrani daha onlarca dil, medeniyetin olduğunu bilmediğini mi sanıyorsunuz.

Türkiye’de siyasetçisinin, hükümetin, devletin, bürokrasinin, yargının, sivil toplumun, medyanın, hatta halkın 90 yıllık gerçeği bu. Diğer dil ve Kürd diline bakışı bu. Bu yaklaşımın adı ister Kemalizm; ister ırkçı - dinci milliyetçi, ulusalcı, muhafazakar olsun fark etmez hepsi bire bir aynı. Yok bir birlerinden farkı. Ama ah oy veren bazı Kürdler bunu bir anlayabilse!

Türkiye’de muhafazakar/İslami gelenekçiler de Türk Tarih’in Güneş – Dil teorisine göre inanabilirler. Peki, o bakış açısı Kürdler için bu kadar basit mi? Dilerseniz o çok şey bildiğini sanan Arınç ve seçim meydanlarında Kürtlerden oy almak için o çokça kullandıkları Ahmedé Xani’in 1692 yıllarında ‘Mem u Zin’ kitabında yazdıklarına bakalım. Rahmetli sanki yüzyıllar sonra da böyle bir görüşün ileri sürüleceğini bilmiş gibi divanının girişine tamda bu konuya nasılda bilgece değinmiş ibretle ve hayretle okuyalım.

Aşağıdaki metinler Yavuz Delal’in Diwan yayınlarında yeni çıkan Kürtçe beyitlerinin Türkçe çevrilen kitabın giriş bölümünden. Sanki Ahmedé Xani bizzat Arınç’a cevap veriyor.

Xani diyor ki;

“Hâsılı, adaletsizliğe inat olsun diye mutat olana muhalefet ederek bir bidat/yenilik işine girdi: Saf şerbeti bir kenara koyup tortuyu içti; inci misali olan Kürt dilini seçti. Umum halk için cefa çekip, -Kürt diline- nizam ve intizam verdi. Verdi ki, eloğlu demesin Kürtler marifetten anlamaz, marifet kökünde asılsızdırlar! –Demesinler ki-, çeşitli milletler kitap sahibidirler de, bir tek Kürtler bundan nasibini almamış; hem de fikir ehli olanlar (aydınlar), ‘Kürtler aşkı kendilerine amaç edinmemiş’ demesinler. -Demesinler ki-, -Kürtler- ne isteyendir ne de istenen; ne sevendir ne de sevilen: -Demesinler ki, Kürtlerin-, ‘aşkı dilemekten nasipleri yoktur, gerçek ve mecazî aşktan onlar yoksundur’. 

Oysa Kürtler, öyle çiğ değildirler, ama ne yazık ki yetim ve mecalsizdirler; cümlesi, ne cahil ve ne de bilgisizdir, belki sefil ve sahipsizdirler. 

Şayet bizim de bir sahibimiz olsaydı ve –sahibimiz- cömertlik sahibi olup edebiyatın inceliklerinden anlasaydı; ilim ve sanat, kemâl ve iz’an, şiir ve gazel ve de kitap ve divan  -gibi- çeşitler onun yanında geçerli olsaydı ve bu akçeler onun yanında makbul olsaydı; işte o zaman ben manzum sözler (şiir) bayrağını yükseltir gökyüzünün damına dikerdim! Meleyê Cizîrî’nin ruhunu geri getirir, ‘Eliyê Herîrî’yi tekrar canlandırır ve Feqiyê Teyran’ı hayran kalacağı bir sevince boğardım! ( Xani, Ciziri, Heriri ve Feqiye Teyran yakın tarihlerde yaşamış ve Kürd edebiyatına önemli eserler veren aydınlarıdır. m.l.y.)

Ne yapayım ki –Kürtçenin- pazarı kesattır ve –bu değerli- kumaşın hiçbir müşterisi yoktur! Hasseten bu çağda hepimizin maşuku ve sevgilisi para kesesi olmuştur. Para ve dinar tamahkârlığının her biri bizim için öylesine birer dost olmuş ki, şayet ilmin tamamını bir pula versen ve hikmeti bir pabuca karşı satıversen kimse -ünlü alim ve şair- Molla Camî’yi seyis bile yapmaz ve kimse, -ünlü edabiyatçı- Nizamî’yi hizmetçi bile yapmaz. 

Zamanın böyle olduğunu; cümleten para için hep savaşıldığını gördüğümüz zaman, biz de kimyager olmak istedik ve bunda müyesser olamayacağımızı gördüğümüzde bir süre insafla çalışıp çabaladık ve cevheri sahtesinden  tasfiye ettik. Kalbimiz hileye rıza göstermedi ve garaz için asla vesile olmadı. –Böylece- hem din gitti hem de dinarı elde edemedik, sonunda çaresiz, bakırcı olduk… 

…Akçemizin ‘değeri düşüktür’ demeyesin; o –yalnızca- hâkim bir şahın sikkesinin tasdikinden mahrumdur. Eğer o, sikke ile nakşedilseydi, geçersiz ve karalanmış olmayacaktı. O, kimsenin adına bağlı olmadığı bir sevgilidir; bu yüzden bahtı kara ve murattan yoksundur. Biz arkasızların onaylanmamış kâğıtları, padişahlardan kabul onayı almamıştır. -Ama- birçok alimin yanında muamele görür; birçok bilge yanında kabul edilir (Mem û Zin)” 

Xânî, ta o gün Kürdçeyi ilim, edebiyat dünyasında revaç gösterilmemesini tıpkı bugün gibi egemen güç himayesi ve Kürd ittifaktan yoksun olmasına bağlayarak şöyle izah ediyor:

“Olsaydı eğer bir ittifakımız bizim, Hep birlikte birbirimize itaat etseydik, O

zaman dini de devleti de ikmal eder, İlmi de hikmeti de elde ederdik."

Yani anlamı (tefsiri) Kürdçeyi "medeniyet dili" yapardık diyor Ahmedé Xani.

Şimdi “dil annenin ak sütü gibi helal” diyenler “medeniyet dili” altında bu dile açıkça saygısızlık ediyorlar. Latin harflerine geçtiğimiz 90 yıl boyunca Kürd dilinin gelişmesine, konuşmasına yasak getireceksin; sonra kalkıp “medeni dil” değil diyeceksin.

Çağdışı yasalarla bir dili asimile ederek yok edeceksin, konuşan milyonları baskı altına alacaksın; sonrada çıkıp “medeniyet dili” diye sapla samanı bir birine karıştıracaksın.

Bu kafayla mı yeni anayasa hazırlanacak? Arınç’ın iki kelimelik söylemi bile demokratik ve eşitlikçi bir anayasa yapılmayacağının en açık örneğidir. Kürt halkına yapılan 90 yıllık işkence yetmiyor mu? Kardeşlikte “ırkçı medeniyetçilik” var mı?

Kürtçe medeniyet dili değilse 4 ülkede 50 milyonun konuştuğu dil kuş dili mi Sayın Arınç. Yüce devlet böyle buyurdu diye Kürtler boyun mu eğecek? AKP’nin çağdaş, modern teknoloji, demokrasi, insan hakları, dünya anlayışı 1930’ların anlayışı mı oldu?

Askeri vesayeti kaldıran, darbe mantığını yok eden, “biz iktidarız, devlet değiliz” diyen, TRT 6 (şeşi) açan, Üniversitelerde Kürdçe kürsüsü kuran AKP, muktedir olunca Kürtlere armağanı “diliniz medeniyet dili değil” diye inkara kalkışmak mıdır? Hani Sayın Başbakan “inkar bitti” demişti. Bu inkar değil de nedir?

Biz değil, AKP’ye oy veren Kürtler düşünsün. Çünkü onların dil diye bir talebi yokmuş. Oy verdikleri partinin ikinci adamı Arınç böyle buyuruyor haberleri olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi