M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Meclis, Kürdistan ve Adalet

Meclis, Kürdistan ve Adalet

Türkiye Büyük millet Meclisinde Bütçe Görüşmelerinde ilginç gelişmelere sahne oldu, oluyor. Kavga, Küfür, Bel altı sövgülerden söz etmiyorum. Sözüm Türk – Kürd barışına ket vuracak milyonların çözüm yeri gördüğü meclisin Kürdlere bakış açısı.

Mecliste son bir haftada Kürdler ile ilgili peş peşe olaylar gelişti. Hepsi de “Kürd” kelimesi üzerinden oldu. Önce “Kürdistan” sonra “Harita”, ve “Kürdçe Şiir” damgasını vurdu.
Barış, süreç, kardeşlik, adalet, eşitlik falan filan diyorlar ya. Tam da bu günlerde “Kürd” kelimesinin geçtiği her şeye meclisteki topyekûn iktidar ve muhalefetin gösterdiği tahammülsüzlük, kin ve nefret sanırım benim gibi sizlerin de dikkatini çekmiştir.
Kürd gerillaların mezarlarına tahammül etmeyerek saldıran; Kürd’ün ölüsünden nefret edenlerin Meclisteki temsilcilerinden fazla şey beklemek doğru değil ama insan ister istemez üzülüyor. Kürdleri sindirmek isteyen ile diyalog ve barış biraz değil, oldukça zor. Kavga isteyen bir insan asla olmadım; ancak seçim biter bitmez niyetin samimiyetinden endişeliyim.

Bakanız neden?

Malum 2014 Bütçe Kanunu’na BDP’nin muhalefet şerhinde “Kürdistan” kelimesi yer almıştı. MHP, bunu kitapçıktan çıkarmak için lideri Meclis’i boykot edince iktidarda muktedir oldum diyen AKP; MHP ve CHP’nin saflarına takılarak dağıtılan kitapçıktaki “Kürdistan” kelimesini çıkartarak yeniden bastı. Kürdler ile barış yapacak Meclisteki AKP, bin yıldır bölgenin adı olan “Kürdistan” kelimesine tahammül etmeyenlerin kuyruğuna takılmıştı. Başbakan Erdoğan meydanlarda hala “süreç”, “barış”, “kardeşlik”, “demokrasi” diye dursun.
İkinci tartışma ve kavga yine Kürd kelimesinden çıktı. MHP Grup Başkanvekili Yusuf Hallaçoğlu “Kürdistan, Anadolu coğrafyasında hiçbir zaman olmamıştır” deyince; BDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani 1683 ve 1893 tarihlerine ait 3 ayrı haritayı MHP sıralarına doğru göstererek “bunları çerçeveleyip isteyene gönderebilirim. Hem isteyen Meclis Kütüphanesinden Şemseddin Sami’nin kitabındaki Kürdistan tarifine bakabilirler “dedi.
Dedi, ama boş dedi. Çünkü yıllarca TTK başkanlığını yapmış inkarcı zihniyete bunu kabul ettirmesi mümkün değildi. İnkâr MHP, CHP ve AKP’nin tek silahlarıydı. Devlet, Başbakan, Dünya “Kürdistan’ı” kabul etmiş, ama Meclis’teki 3 parti hala inkâr modundaydı.
Nefret ve tahammülsüzlük bununla kalsa neyse. Meclis 12 Eylül’ün askeri cuntasının Olağanüstü Bölgesinde görev yapan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin bile tahammül ettiğine Meclis’te Kürdçe şiire tahammül etmeyen bir tavır sergileyerek tutanaklarda imza attılar.

Nasıl mı?

“Kürdistan” sözcüğü bütçe görüşmeleri kitapçığından çıkartılınca BDP’li vekiller tepki olarak her kalemin görüşmesinde söz aldıklarında “Kürdçe” ve “Kürdistan” kelimelerini vurguluyorlardı. Tepkinin gereği olarak bir de şiir okundu.

BDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy Serko Bekes’in "Eger ji nav şiîrên min / gul bavêjin derve / ji çar werzan / werzeke min dimire / Eger yar bavêjin derve / duduwê min dimirin / Eger nan bavêjin derve / sisiyên min dimirin / Eger azadî bavêjin derve / Sala min dimire û ez bi xwe dimirim" Kürdçe dizelerini okudu.

Şiirin Türkçesi şöyleydi:

“Eğer şiirlerimden gülü çıkarırlarsa, dört mevsimden bir mevsimim ölür.
Eğer sevgiliyi çıkarırlarsa, iki mevsimim ölür.
Eğer ekmeği çıkarırlarsa, üçü ölür.
Ama eğer özgürlüğü çıkarırlarsa, yılım ölür ve ben de ölürüm.

Aksoy’un okuduğu bu şiirin Kürdçe bölümü Meclis tutanaklarına nasıl mi geçti? “…..” (nokta) şeklinde. Türkçesi ise yukarıdaki gibi yazılı. Tutanaklara da “….” (nokta) İçin “Bu bölüm hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ile ifade etti” dediler. Yani “Kürdçe” kelimesine ve diline Türkiye Büyük Millet Meclisi tahammülsüzlüğün en büyük örneğini nokta ve “Türkçe olmayan” deniliyordu. Ne zaman “çözüm”, “süreç” ve “barış” diliminde.
Halil Aksoy, Meclis’in tavrı üzerine tepkisinde; Sıkıyönetim askeri mahkemelerinde de yargılandığını, bu yaşananlar ile orada bile karşılaşmadığını belirterek şunları söylüyordu:
"Onlar bile biz bunları söylerken önce 'Yazmayacağız' diyorlardı. Biz ısrarla söyleyince de 'Yazarız ama suç işlemiş olursunuz' deyip yazıyorlardı. Ben bu tarz şeylerden yargılandım ve ceza aldım. Daha sonra Askeri Yargıtay bunları bozdu. Ama bu Meclis, bu işe askeri mahkeme (Yargıtay) kadar bile tahammül edemiyor" dedi.

Bu durumda “çözüm”, “süreç” ve “barış” maskesi düşüyor. Meclisteki tavır AKP, Başbakan, Bakanları ve Milletvekillerinin içinden geçirdiklerinin dışa vurumudur. Hükümetin Kürd sorununda samimi olmadığının en bariz kanıtıdır. Kürdçe TRT Şeş diyeceksiniz, Kürdçe seçmeli ders, paket ve Kürdçe yer isimleri diyeceksiniz; Diyarbakır meydanlarında Barzani ile birlikte “Kürdistan” diyeceksiniz. Meclis’e gelince şiir okumaktan hoşlanan Başbakan Erdoğan Kürdçe okunan şiirin Kürdçe versiyonu ile Meclis tutanaklarına geçmesine tahammül etmeyeceksiniz. Hani Kürdçe yasak değildi? Bu yasak değil de ne?

Bana Kürdler ile ilgili duygusal düşündüğümü ve yazdığımı söyleyen dostlarımın iddiası bu örnekler karşısında doğru mu? Biraz düşünsünler. Bakınız Türkiye’de inanılmaz bir Kürd nefreti, tahammülsüzlüğü, hatta fobisi var. Son bir örnek vererek noktayı koyacağım.
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın başvurusu üzerine bir karar altı. Aynı günlerde savcılar, hâkimler olabilecek en hızlı şekilde karar aldılar ve Balbay tahliye edildi, Meclis’te yeminin içti, yerel seçimler için propagandaya bile başladı.
Peki, Balbay’ın belgeli, bulgulu, hükümeti yıkmaya yönelik kanıtlanmış yüzlerce sayfalık dosyasına rağmen (sakın kimse Balbay’ın niçin bırakıldığını düşündüğümü sanmasın) 3 gün içinde serbest bıraktılar. Peki aynı şekilde yıllardır tutuklu olan, “yardım, yataklık” gibi ucube, ne olduğu belli olmayan, saçma, tutarsız, keyfi iddia üzerine tutuklu bulunan BDP milletvekili İbrahim Ayhan, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Gülser Yıldırım ve bağımsız Kemal Aktaş için ne mi yapıldı? En azından bu satırları yazdığım Pazar sabahına kadar hiç.
Avukatlarının eş zamanlı müracaatlarına rağmen savcılar kılını kıpırdatmadı. Gerekçeli karar denildi, o da açıklandı yine ses seda çıkmadı. Sonunda Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi patladı ve “ Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının açıklanmasına rağmen beklemelerine bir anlam veremiyoruz. Savcılar arasındaki farklı görüş anlaşılmazdır. Bizde bunlar anlıyoruz ki hakim ve savcılar tarafsız değil. Umarız tesir altında kalmazlar.”
Yaaaa, durum bu. Söz konusu Kürd olunca yasa, kanun, karar, yüksek mahkeme hiç kimse dinlemez. Kimse kusura bakmasın. Duygusal değilim, ama birileri sadece duygusuz değil, duyarsız, keyfi, samimiyetsiz, tahammülsüz; hatta kin, nefret ve de inkârcılıkta başrolü oynuyorlar. Doğru yazdığımız zamanda duygusal diyorlar.

Hani “dil” Allah’ın ayetiydi. Ama Meclis’in çatısı altında Allah’ın ayetlerini inkâr ettiler “sattılar”(Al-i İmran 199). Bu ırkçılık, şovenlik, militarizm değil de nedir? Müslüman kardeşler arasındaki eşitlik bu mu? Allah’ın indirdiğine iman etmek (Al-i İmran 53) bu mu? Müslümanlık, dindarlık, İslam, kardeşlik, insanlık bir dilin inkârı mıdır? Adında sözde “Adalet” olan AKP’nin adaleti bumudur? Bu zorlama ve zorbalık; bu tahammülsüzlük ve inkârcılık değil midir? Haritalara, tarihe rağmen inkar, cebir ve hile etmek değil midir?
Meclis’te ne kadar bağırsalar da, köpürseler de “Kürd” ve “Kürdistan” bir hakikattir. İnkâr çare değildir. Değil 90 yıl, 190 yıl oraya “Güneydoğu” deseniz de Kürdler “Kürdistan” diyecek. Tarihi ve coğrafyayı değiştirmeye gücünüz yetmeyecek. Osmanlı oraya “Kürdistan” dediği için değil, orası “Kürdistan” olduğu için vardı. 90 yıllık “Dağ Kürdü”, “Kart kurt” nasıl “Kürd” olduysa; “Güneydoğu’da” sonunda “Kürdistan” olacak. Hakikat er ya da geç tecelli edecek. Bunu hiçbir baskı, hiçbir zulüm ve hiçbir güç önleyemeyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi