M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Meclis, boykot, piyon ve jest

Meclis, boykot, piyon ve jest

Boykot krizi çıkar çıkmaz yazdım. Sorunun çözüm adresi meclis dedim. Değilse ne seçime gidilir ne de oy verilirdi. Oylar gasp mi edildi. Doğrudur izan ve vicdan sahipleri bu hakkı zaten teslim ediyor. Tepki konulabildiği kadar kondu mu? Kondu. Yasal olarak hak aranacak her yere başvuruldu mu? Vuruldu. Kararı verenler geri adım attı mı? Atmadı. Son çare olarak AHİM’e gidiyorlar mı? Gidiyorlar.

Ancak bütün bu demokratik tepki ve hak arama yolları izlenirken bazı şer odakları BDP’yi yol ayırımına sürüklemek için boş durmadılar. Kürtleri kışkırttılar, bir bölen olarak yaftalamak için her şeyi yaptılar. Ama İmralı’nın devletle anlaştık ve “ Barış Konseyi” tabiriyle tuzak kuranların niyetini boşa çıkardığı gibi son yılların en büyük barış kapısını aralayan bir çıkış yaptı. ( Ki hükümetten bu açıklamaya bu satırları yazdığım ana kadar ret eden bir açıklama gelmedi) Müneccim değilim amma; bir önceki yazımda başlığım neydi? “Barış sancısı.” Temennim, dileğim arzumun ve duamın kabul olması.

ÇÖZÜM MECLİSTE

Kürtler çözüm adresi parlamentoyu ve TBMM’ni kabul etmeselerdi YSK’nın seçim öncesi yasak ve ambargosuna o kadar yüksek perdede tepki verirler miydi? Parlamentoyu demokrasinin temel taşı görmemiş olsalardı Türkler ve diğer halklar ile bu vatanda eşit olarak yaşamak istemeselerdi seçime girerler miydi? Yine Meclisi çözüm yeri olarak görmek istemeselerdi Hatip Dicle ve KCK tutukluları niçin bu kadar tepki verirler miydi?

Kürtler AKP, CHP, MHP ve diğer partilerden çok daha fazla parlamentoya, TBMM ve demokrasiye inanıyorlar. Ancak bu inançlarının konu mankeni gibi piyon olarak kullanılmayı da asla kabul etmiyorlar/etmezler.

Sorun AKP’nin “ Meclis – Boykot – Piyon ve Jest “ gibi dört kelimede düğümleniyor. AKP, Meclisi çözüm yeri olarak görüyor mu? Görüyorsa Sayın Başbakan aşağılayan beyanatlar vermemeliydi. CHP’yi ezen, BDP’yi dışlaması gerekir miydi? “ Bal gibi meclis çalışır” ya da “ tükürdüklerini yalarlar” demenin bir anlamı var mıydı? Yüzde 50 oy ile iktidar olmuş bir liderin söylememesi gereken sözler mi? Hem Başbakan CHP, MHP ve BDP kadar onlara oy veren milyonlarca seçmenin onur ve gururunu düşünmesi gerekmez miydi? Nede olsa bu dönem Başbakan’ın ustalık dönemi değil mi?

İkincisi Boykot. Demokratik, çağdaş, gelişmiş ülkelerde demokratik bir hak değil mi? Ama Başbakan boykot için ne dedi? “meclis bal gibi çalışır” diye rest çekti. Rest mi çekmeliydi; yoksa her iki seçmenden birinin oyunu almış özgüvenle “ Meclise gelin. Tutuklu milletvekili mi olur. Benimde başımdan geçti. Sabırla bu çatının altında çare ararız” deseydi hiç bu kriz çıkar mıydı? Gün ne kadar az taviz veririm ya da çok taviz kopartırım günü değil. Gün çözüm günüdür. Başbakan’ın çözümle tarihe geçeceğine inanmak istiyorum.

Piyon ve jest meselesine gelecek olursak: Kürtleri meclise çağırdıktan sonra konu mankeni ya da piyon olarak o koltuklara kimse oturmaz. Sorunların çözümü için Sayın Başbakan bazı jestler yaparak sert havayı yumuşatabilir.

Çünkü Kürtler eski ve yeni söylemlerinde iniş ve çıkışlara rağmen yeni konsepte adapte olduğu görülmeli. Kürtler on yıllarca devlet aklının uyguladığı inkar, imha, sindirme ve de asimilasyona, hatta bugün yaşandığı gibi parlamentoya girmelerinin engellenmesine rağmen “ayrılmak istemiyoruz” demeleri hiç mi bir anlam ifade etmiyor?

BEYAZ SAYFA

Bu kriz döneminde TBMM yeni başkanı Cemil Çiçek, Hasip Kaplan ile yaptığı görüşmede Sayın Çiçek, Kaplan’a “Beyaz sayfa açalım” önerisi getirmiş.

Kaplan: "Başbakan’ın söylem ve tutumu, beyaz bir sayfa açmanın önünde engel” dedikten sonra: “Beyaz sayfa açmak, sadece yeni bir anayasa ile mümkün mü? Anayasanın 90’ıncı maddesini uygulamayan ve niyeti de olmayan yargı- yürütme ’hayır’ diyor.

Eşit gelir dağılımı, adaletli bir vergi sistemi sağlanmadan da beyaz bir sayfa açılamaz. Düşünce özgürlüğünün ’terör suçu’ sayıldığı bir ülkede beyaz sayfa açılamaz. Demokrasinin üç önemli sac ayağı var. Siyasal, ekonomik, çoğulcu kültürel haklar eşit ve dengeli sağlanmadıkça beyaz sayfa olmaz. Temiz eller operasyonu yapılmadan, hırsız, talan ve soygun düzeni sorgulanmadan beyaz sayfa olmaz. Gizli dinleme, kaset, şantaj, tehdit bitmeden, adil ve bağımsız yargı sağlanmadan beyaz sayfa olmaz.”

Kaplan açıklamasını şöyle sürdürmüş:

“Sayın Dicle'nin konumu, YSK'nın bile bile seçmene tuzak kurması, Diyarbakır halkının özgür iradesiyle oynaması, siyaset tarihinde unutulmayacak bir durumdur. 5 arkadaşımız Ergenekon ve Balyoz davasının rehinesi durumundadır. Ergenekon ve Balyoz davasının sanıkları devleti yıkmaktan yargılanıyorlar. Bizim 5 KCK davası tutuklusu arkadaşımız basın açıklamasından yargılanıyor. Bu ayrımı koymadığımız zaman halkın iradesine yapılan zulmün oranı da anlaşılamaz.”

ANAHTAR BAŞBAKAN’DA

Leyla Zana ve Aysel Tuğluk'un ifadeye çağrıldığını hatırlatan Kaplan: "Biz Meclis'e gidenler dahi yargı tehdidi altındayız. Yargıtay’daki dosyalarımız her an tasdik edilebilir, her an diğer vekillikler de düşürülebilir. Meclis Başkanı bizi dinledi. Kendisinin kafasında bir formül, bir adım yoktu.

Başkan bize, 'Kürt sorunu çok önemli, bunu mutlaka gündeme almak lazım' dedi. Bunu biz hep söylüyoruz. Sorunlar çözülene kadar Meclis hiç tatile girmesin diyoruz. Tutuklular konusunda Meclis Başkanı olarak kolaylaştırıcı bir rol alacağını da söyledi. ‘Gerekirse Başbakan ile de görüşürüm’ dediler. Kilitlenmenin anahtarı Başbakan'dadır. Eğer Başbakan'ın yeni anayasa niyeti varsa bu kilitlenmiş durumu açar " dedi.

Elinizi vicdanınıza koyun. Kürtlerin oylarıyla seçilmiş vekil yanlış, haksız, olmayacak, uç bir talep veya söylemde bulundu mu?  Barış ve uzlaşı için daha ne söylesin sorarım size?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi