M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Kürtlerin açılım kaderi

Kürtlerin açılım kaderi

Türk – Kürt kavgası bugün oluyormuş gibi bir düşünce var. Aslında tarihi çok iyi bilenler “keşke olmasın” diye dua ediyordur. İnegöl ve Dörtyol’da olan Tehlikeyi görmeme, erteleme duygusu ülkeyi yanlış mecralara doğru sürüklüyor.

Aydınlar, yazarlar, siyasiler ne kadar gizlese de öyle bir kulvara girdik ki ülke tehlikeli bir kaosa, bir iç kargaşaya doğru sürükleniyor.

Neden mi? Muğla’da, İnegöl’de, Dörtyol’da, Erzurum’da çatışmanın tarafı olmayan, hatta birçoğu çatışmaya karşı olan Kürtler etnik kökenleri nedeniyle saldırıya uğruyor, araç, ev, işyerleri ve parti binaları yakılıyor. Dövülüyor, hakarete uğruyor, bıçaklanıyor, toplu linç edilmek isteniyorlar. Kürtler şu anda azınlıkta oldukları bütün bölgelerde ve şehirlerde ırkçı saldırıların tehdidi altında korku içinde yarın ne olacak endişesi içinde bekleşiyorlar.
Ulusalcı, solcu, Kemalistler ve de ırkçı Milliyetçilerin “etnik nefreti” zehir gibi etrafa saçılıyor, toplum galeyana getirilerek Kürtler linç edilmek isteniyor. Parti binası yakılan BDP ilçelere sokulmuyor.

Çatışma riskinin büyüdüğüne işaret eden bu gelişmeleri ne yazık ki hükümet ciddiye almıyor. Oysa tezgâhlanan oyunu önlemek ve ortaya çıkarmak iktidar olan AKP hükümetinin görevidir. “Açılım” denilen ucube bu olmamalıydı? Baştan beri açılımın temel insan hakları ve demokrasi açısından içini doldurulmasını söyledik durduk. Ne var ki AKP Habur ile süreci durdurdu. Siyasi muhataplarını yok saydı. Bugün yaşadıklarımız Başbakan’ın ve AKP’nin geleceği görmemesinin sonucudur. Başbakan’a bugün değil tarihin derinliklerinde geçmişte olanları birileri ona anlatmalı, kendisi de gerçekleri görmelidir.

Başbakan’a tarihi gerçekler anlatılmıyorsa ki anlatılmadığı anlaşılıyor. O zaman bir gazeteci, yazar ve tarih öğretmeni olarak geçmişte bu coğrafyada olanları aktarmak benim insani, vicdani ve ahlaki görevimdir.

II MAHMUT DÖNEMİNDE KÜRTLERİN PAYINA DÜŞEN AÇILIM

NTV Haber Kanalı’nda “ II Mahmut ve Tanzimat Fermanı Açılımı” konusunu tartışıyorlardı. Konuşmacılar ağırlıklı olarak Osmanlı ve Türkler açısından bu açılımın getirisi ve götürüsünü konuşurlarken, bu açılımdan, yani II Mahmut zamanında Kürtlerin payına düşeni irdelemedikleri için size o günlerde Kürt coğrafyasında olanları paylaşmak istiyorum.

Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın açılımı gibi II Mahmut’un 1839 yılında Tanzimat Fermanı ile ayrılmak isteyen Balkan, Kafkas ve Anadolu azınlıkları için açılım başlatılır. Söz konusu açılım Kürtler açısından bırakın bir fiyasko, nasıl bir katliama dönüştüğünü ibretle izleyiniz. Dilerim bugün ortaya atılan bu açılım da Kürtlerin başına böyle bir felaket getirmez.

Nasıl mı?

Bırakın Cumhuriyet dönemi üzerinde 50 yıl geçtikten sonra yasal olarak açılması gereken arşivleri, Osmanlı dönemi resmi arşivlerinin bile Kürtler söz konusu olduğunda üzerinden 170 yıl geçse bile açılmadığı, yasaklandığı ve gizli kaldığını hepinizin malumudur.
Bu yüzden Gelin Dr. Celile Celil’in ağırlıklı Rusya, İngiltere, İtalya, Fransa, ABD arşivleri ve seyyahların notlarından büyük emek sarf ederek 156 artı 69 toplam 225 kaynaktan yararlanarak  “XIX. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Kürtler” adlı belgesel niteliğindeki kitabının belli bölümünde II Mahmut’un açılımının Kürtlere yansıması ve neler getirdiğini okuyalım:

“… II Mahmut iktidarını güçlendirmek için Kürt Emirlerini her zaman yok etmeyi düşünmüştür.  ...Bunun için Sivas Valisi Raşit Paşa “Ceza müfrezeleri” ile bu işe koyuldu. ( Günümüzün özel birlikleri gibi )… Reşit Paşa’nın komutası altındaki Sultan’ın orduları Kürt bölgesinde ilerlerken arkalarında harabeler bıraktılar. Binlerce Suçsuz insan- kadın ve çocuk vahşice katliamın kurbanı oldu. (c.c. say:102-103)

…Raşit Paşa’nın ceza müfrezelerinin katliamlarına rağmen Kürtler Türk ordusundan yiyeceklerini saklamış ve Raşit Paşa’nın herhangi bir isteğine olumsuz karşılık vermişler ( saf. 105)

… Raşit Paşa, Kürt halkının asimilasyonunu gerçekleştirmek ve onun direnişini zayıflatmak amacıyla Kürtleri daha uzak bölgelere yerleştirdi. ( yani XIX yy. da köy boşaltma ve sürgünler yapıldı. ) Bu zorunlu yerleştirme binlerce savunmasız yaşlı, kadın ve çocuk yaşamına mal oldu. (say. 106 )

… Reşit Paşa’nın ceza müfrezelerini İngilizler destekledi ve ödüllendirdi. Raşit paşa’nın ordusunun hareket yolundaki Kürt köyleri yağma ve yıkıma uğradı. Özellikle Diyarbakır - Cezire arası ve Hasankeyf etkilendi. ( say. 108)

…İhanet eden Kürt önderleri ve Kürt din adamları Kürt bölgesinin fethedilmesini büyük ölçüde kolaylaştırmışlardır. (say. 109)

…Türk askerleri dağların yükseklerindeki her Kürt mevzisi için 30-40 gün savaşmak durumunda kalmışlardır. ( say. 110) …

…Kürtlere İngiltere, Türk ve İran birlikte saldırı düzenlemeleri, Türk ve İran ordularının saldırıları, Avrupa devletlerinin düşmanca yaklaşımı Kürtlerin yenilmesine büyük ölçüde yardımcı olmuştur. (say. 112-116)

… Kürt kaynakları ve Kürt yazarların düşüncelerine göre Müslüman reis hain Molla Hati’inin “Halife ordusuna karşı kim savaşırsa Allahsızdır (kâfirdir), onun karısı ise namusuzdur” fetvası Raşit Paşa ve ondan sonra ordunun başına getirilen Hafız Paşa’nın Kürtlere karşı dini motifin finalde büyük rol aldı. Dinin her zaman Kürt halkının özgürlük mücadelesi tarihinde olumsuz bir rol oynamıştır.

…Yaklaşık 10 binden fazla Kürt öldürüldü, çok sayıda Kürt köyü yakıldı, yıkıldı ve yağmalandı.  Mir Muhammed önce İstanbul’a götürüldü. Padişah II Mahmut tarafından şerefli bir konuk olarak karşıladı. Kürdistan’a dönmesine izin verdi. II Mahmut bu etkili ve tehlikeli adamdan daha kanlı bir yolla kurtulmaya karar vermişti. Dönüş yolunda Trabzon yakınlarında Mir Muhammed öldürüldü. ( say. 114-115-116)

… 1837 Ocağında Türk ordusunun kumandanı Raşit Paşa Diyarbakır’da koleradan ölmüştür. Onun yerine Kürtlerle daha bir gayretle savaşan Hafız Paşa geçmiştir. Hafız Paşa bir tek savaşta 15 bin Kürdü öldürdü. Kürt halkını fiziki olarak yok etmenin yanı sıra Kürtlerin olası bir başkaldırısını bastırmak için özgürlük isteyen kabileleri İmparatorluğun batısındaki Türk bölgelerine yerleştirdi.  ( say. 116-117 )”

Kitap ibret verici sayısız başlık, paragraf ve cümleler var. Yerimin sınırı belli bu yüzden olayların tanığı olan Pujula’nın 4 bin kişilik Kürt kabilesine karşı Hafız Paşa’nın tutumunu tasvir eden bir anısıyla yazıma son veriyorum:

“Argah’tan elli atım ötedeki Laca dağının eteğinde dört bin kişilik bir Kürt kabilesi ve çeşitli yaşlarda Kürt kadınları vardı. Çadır yapacak bir parça kumaşları yoktu ve yakıcı güneşin altındaydılar. Güneş ışınlarından yüzlerini tozla gizliyorlardı. Çoğunlu kadın ve çocuk olan bu insanlar çıplak ve çullar içindeydiler. Yüzlerinde acı ve umutsuzluk vardı, göğüslerinden ağır iniltiler çıkıyordu. Kadınların ağlamaları ve ağıtları, çocukların çığlıkları yürek parçalayıcıydı. Bu dört bin Kürt acı durumlarıyla bana cehennem azaplarını hatırlatıyordu. Bu insanlar burada altı gün kaldılar. Sadece çok az olan kara ekmeği yediler, yakındaki bir çaydan su içtiler. İlk üç gün 20 süt çocuğu öldü, bazı annelerin sütü yoktu. Üzülen analar ölen çocuklarını bırakmadılar. Öldüklerine inanmayarak, hissiz elleriyle çocukları kucakladılar.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi