M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Kürtler ve Türklerin Özgürleşmesi

Kürtler ve Türklerin Özgürleşmesi

Barışın gelmesi özgürleşmek demek. Türkiye’nin özgürleşmesi demek Kürtlerin özgürleşmesi demektir. Kürtlerin özgürleşmesi demek 72 milyonun özgürleşmesi demektir. Özgürleşmek için de “Devleti” kutsamak değil, “insanı” kutsamak gerek.

Türkiye nasıl özgürleşir biliyor musunuz?

Kimse kimseden korkmadan, ürkmeden, tırsmadan, çekinmeden konuşulduğu, gösteri ve yürüyüşler ile tepkisini gösterdiği, sorular sorularak seslerin çıkartıldığı, yazıların yazıldığı, gazete ve Televizyonların tarafsız gerçek haberleri manşet ve ekranlarına getirdiği, renkli ama tek sesli olmayan parlamentoya sahip bir ülke olduğu ve Kürt sorunu saydığım boyutlarda tartışıldığı zaman. Taraf gibi 3-5 gazete daha yayın hayatına başladığı zaman. 

Habur Sınır Kapısı’nda PKK’lıların girişi yeni bir milat yeni bir dönemin başlattı. Süreç hassas dengeleri sarsıp bazı duyguları harekete geçirerek bir kesimi üzdüyse de eşiğin atlatılması adına olumlu gelişmeler olacağın sinyallerini verdi.

Unutulmasın ki söz konusu karşılamada ölçü kaçmış olsa da; Kürtler 86 yıldır süre gelen tehdit ve tehlikenin bitiş işareti olarak algıladıkları için o coşkuyu sergilediler. Karşılamalar asla bir zafer yürüyüşü değil, yüz binlerin evlatlarını ve barışı karşılamasıydı. Bu yüzden karşılamayı barışa kavuşmanın göstergesiydi ve özlemiydi.

Bu çerçevede baktığımızda kırmızı çizgiler silindikçe gerçeği yakalamak kolaylaşır. O yüzden bu şansın önüne taş koyanları dinlememek gerekir. Çünkü demokratik güç, militarist güç önüne geçiyor. Demokraside de kutsal olan insandır.

Silopi’de başlayan ve Diyarbakır’da noktalanan o mahşeri kalabalığı derinden etkileyen ilgi, heyecan, abartılı sevinç yıllardır bölgede yaşayanların hayatlarına çöken kanlı bir savaşın belasından kurtulmanın umut işaretleriydi. İyi gözle bakan barışı, kötü gözle bakan ise savaşı görür. Açılıma ara verilebilir, ama başladığı noktaya dönerse felaket olur.

25 yıllık iç savaşta herkes dersini almıştı. Dağdan inen PKK’lı da, siyaset yapan DTP, AKP ve onlara oy veren yüzde 60 seçmende. Ama sadece bir kesim ulusalcı, milliyetçi, militarist ve onlara önderlik yapan CHP ve MHP savaştan yana tavır koyuyorlar. Ya da Türk solunun akla ziyan “Dağa çıkanı da, dağa çıkartanı da dağdan indireni de, hepsini asacağız!” sözleri ve de bazı Kürtler de “Öcalan ve PKK, Kürt hareketini tasfiye ediyor, TC ile işbirliği yapıyor” diye CHP ve MHP çizgisinde saf tutarak, Irkçıların değirmenlerine su taşıyanların var olduğu da unutulmamalı.

Oysa, Habur’dan başlayan sevinç ne bir gövde gösterisi, ne DTP’nin zaferi, ne AKP’nin zaafı, ne de bir Show’du. Kanın ve gözyaşının sona ereceğinin umut gösterileriydi. Ne devlet ne de PKK 25 yıllık savaşta ısrarcı olmayacağının işareti olarak algılayan yüz binlerce Kürt sevinç gösterilerine katılarak adeta arzularını dile getiriyorlardı.

 Kürtlerden 30 yıldır açık konuşmalarını istemiyor muyduk? Ne istiyorsunuz diye sormuyor muyduk? Kürtler ilk kez demokratik bir zeminde Habur Sınır Kapısı’nda ve DTP otobüsü üstünde yakaladıkları ortam ve fırsatta ne istediklerini yol boyu Diyarbakır’a kadar abartılı olsa da sevinçleriyle dile getirdiler diye tepki göstermemiz doğru mu?

“Barış” için gösterdikleri sevinç belli bir kesimi haklı olarak rahatsız edebilir. Sağduyuyu kaçıran görüntüler olabilir. Evlatlarını şehit veren bütün analara saygılı olunmalı, ama savaş bitiyor diye mateme girip, barışa da karşı çıkılmamalı. Şehit annelerinin oğulları gibi başka evlatların ölmemesini engelleyen bir süreci yaşıyoruz. Annelik duygusu yaşamak ve yaşatmaktır. Şoven milliyetçiliği tetiklememeli. Orhan Pamukoğlu gibilere gençler “Paşam bizi dağa götür” dememeli. Çünkü Anadolu sınırları içinde Türklerin ve Kürtlerin bu toprakta bin yıllar geçmişte olduğu gibi gelecekte de beraberce eşit koşullarda huzuru bulurlar.

Hatta ulusalcı Nail Gürel gibi “cenaze evine davul zurna ile girmek” diye başlıkta atarak, bir başkası “Çingene çalar, Kürt oynar” diyerek Kürtlere ırkçı, şoven yaklaşılsa ve hakaret edilse bile, sürece daha dikkatle yaklaşılmalı. Kürtlerin dağa niçin çıktığını unutursak bu sorunu çözemeyiz. Açılım yalnız Kürtler için değil, Türkler içinde olacaktır.

Ama Kürtleri de anlamamız, empati yapmak gerek. 30 yıldır insan hakları ve demokrasiden yoksun bölgenin insanının çektikleri acılardan kurtuluşun ışığı olarak sınır kapısında 8 PKK’lı 24 Mahmurlu için sevinç gösterileri ile ortaya koydular. Barışa uzanan yolun belirmesi, savaşın bitmesi, anne, baba, çoluk, çocuk; dayı, amca, teyzenin dağa çıkmaması, insanların ölmemesi için güneş gibi doğudan Habur Sınır Kapısı’nda umut yeşerdiği için sevinçleri çok abartılı olsa da empati yapmalıyız.

Kürtlerin umut ve arzuları, 72 milyonun ortak talebi değil mi? Ülkemizi ekonomik, siyasi ve sosyal olarak uçurumun kenarına getiren sorunu AKP bitiriyor diye Kürtler ile birlikte sevinmeli miyiz, tepki mi göstermeliyiz? Barış eşiğini geçmek için sorun mu çıkarmalıyız, sorunu çıkaranları ikna mı etmeliyiz?

Bir düşünün: AKP Kürtleri silahtan ve dağdan vazgeçirmeye çalışıyor. Muhalefet ise korkuları körükleyerek, savaşı kışkırtarak toplumun hayatına yön vermeye çalışıyor. On sene önce yakalanan fırsat kaçmasaydı;  yüzlerce Türk ve Kürt genci dağlarda ve şehirlerde kurban edilir miydi? Vatan-millet-şehitler edebiyatından ikbal umanlar barış sevincinin adını Show koyuyorlar.

Süreci baltalamak için “Dağdan gelenler açıkça biz PKK’lıyız diyor.” Soruyu sorana sormak lazım. Dağdan kimin gelmesini bekliyorlardı. Ya da PKK’lıların 25 yılın sonunda  kayıtsız şartsız teslim olmalarını ve tıkılacakları cezaevlerinde her sabah “Ne mutlu Türk’üm diyene” sloganları eşliğinde sabah sporu yapmalarını mı bekliyordunuz. Kürtler ve DTP Show yapıyorlar, PKK’yı meşrulaştırıyorlar diyenlere sormak gerek. Ne yapsalardı? Kürtler ve DTP’liler onları dışlasalar mıydı?

Öcalan’ın talimatı ile bir yere geldiklerine inandıkları ve artık silahla artık bir yere varılmayacağını anladıkları için geldiklerine üzülmemiz mi, sevinmemiz mi lazım?

Binlerce Kürt çocukları, kardeşleri ve askerde olan Türk genci ölmeyecek, silahlar susacak, milletin bütünlüğü, kardeşlik sağlanacak diye biraz da abartılı olsa bile (Kürtler de sevinci ve üzüntülerini diğer Ortadoğu milletlerinde olduğu gibi abartırlar) sevinç gösterileri yaparak karşıladılar diye dışlamamız mı, yoksa hoşgörü ile yaklaşmamız mı gerek?

Habur gelişmelerinden sonra hükümetin tavrı da, DTP’nin duruşu da doğru. Sürece karşı çıkan ulusalcı, milliyetçi gruplar ve muhalefetin tutumu ise anlaşılmaz ve kabul edilmez.

Kürt sorununda çok ciddi bir siyasi tartışmanın göbeğindeyiz. Artık kimse sorunu geçiştirmek için bir yol arayışına girişemez/girişmemeli. Beğenelim, beğenmeyelim Kürt toplumsal hareketin 30 yıl sonra kemikleşmiş bir siyasi tabanı ve örgütü var.

Ezberimizi tahrip etse bile devletin projesi yürürlüğe girmiştir. Buna ister ABD ya da AB patentli deyin (ki ret ediyorlar), ister 2009 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini garantiye alan projesi deyin. Bu sorunun bitmesi için kahır ekseriyetin mutabakatı var.

Komplo teorilerini üretenler artık başaramayacaklar. 72 milyonun yüzde 90’nı bu sorunun bitmesini istiyor. AKP de bitirmek için elinden geleni yapıyor. Gün, sorunun bitmesi için büyük çaba gösteren AKP ve DTP’ye destek olma zamanı. Türkiye’nin Dünyanın sayılı büyük ülkeleri arasına girmesi için Kürt sorununu bitirme zamanı. 72 milyon şu gerçeğe inanmalı, Kürtlerin özgürleşmesi demek, Türkiye’nin özgürleşmesi demektir.

AKP de, DTP de Kürtlerin talepleri, sorunun önemini kavrayarak süreci oya ya da tekrar iktidar olmaya tekabül etmeden tarihi bir olgunluk, sabır ve cesaretle yoluna devam etmeli. Siyasetin dili çözüm için konuşmalı. Kangrenleşen Kürt meselesini çözmenin, barış, kardeşliği tesis etmek için gelenlere 72 milyonun “hoş geldiniz” demesinin zamanıdır. Ve sürecin önü tıkanmadan, ya da daha fazla ara vermeden yeniden başlamalı. Çünkü barış için yeni bir dil gerek, çünkü devlet değil, insan kutsaldır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi