Özgür Amed

Özgür Amed

'Kürtler ne zaman vardır?'

'Kürtler ne zaman vardır?'

Türkiye’de sağ cenahın siyaset yürütücüleri olsun, iktidar olsun, kolunun altında Hürriyet gazetesi ile dolaşan sokaktaki amca/teyze olsun, ne gariptir ki garip olamayacak kadar med-cezir bir Kürt algıları var. Bunlar, 9.Bölge’ye gelmiş uzaylılar gibi aramızdalar. Van’ın otlu peynirini, Japonların suşi’sini, Meksika’nın taco’sunu, Amed’ın kuzzulqurt’unu da verseniz boş. Zerre-i atomik kuantumik değişmezler. Şimdi böyle söyleyince lütfen aklınıza Jüpiter’de yaşayan öznesi eksik belirtisiz şahıslar gelmesin. Açın bir televizyon ya da gazete sayfası yeter, hemen görürsünüz onları. Peki, bu Ümraniye çöplüğüne atsanız değmeyecek “algıları” değişmez mi? Ya da bunun farkında değiller mi? Cevap veriyorum; farkındalar ve değişmezler arkadaş! Yani bilerek değiştirmiyorlar. Bazı özel durumlar hariç. Şimdi müsaadenizle nerede değişir Kürt algıları bakalım, inceleyelim.
 

***

Havada: Siyasetçilerin Kürtleri genel ve düzenli olarak hatırladığı yer “hava”dır. Hani hava civa meselesine bir göndermedir bu! Hava deyince Barrichello’un basınc deneyindeki tüplere asılmış bir Kürşat Tüzmen ya da Hüseyin Çelik düşünmüyorsunuzdur umarım? Uçak var ya, işte o yeterli bir malzeme. En iyi temsilcisi Abdullah Gül’dür. Uçakta verdiği her röportajda Kürtler vardır, Kürt sorunu vardır, Kardeşizdir, diyalog olmalıdır, savaş kötüdür der. Ama o uçaktan inince! İşte o an her şey bitiyor. Bana sorarsanız Sayın Abdullah Gül’ü iki üç yıl uçakla havada tutar, gezdirirdim. Emin olun, Küresel ısınmanın çözümünü bile önünüze getirirdik. Peki, neden yere inince her şey değişiyor? Arşimet, Heraklitos ve Twitter’ın son filozofu CHP’li Muharrem İnce’den sentezlediğimiz bilgiler ışığında, olayın tamam Newton’un yer çekimi ile ilgili olduğu sonucuna vardık. Havada iken yer çekimi aklı biraz çekiyor! İşte çekilen akıl başa geliyor ve tam o sırada nihayet “düşünme” gerçekleşiyor; böylece ve ne yazık ki mantıklı söylemler dile gelebiliyor. Bilim dünyasının bu işe bir çözüm bulmasını bekliyoruz!

***

Kürt İllerinde: Eğer siyasetçi isen ve yıllarca Kürt nüfusunun fazla olduğu, Kürt partilerinin oy çıkarttığı bir yere gelmediysen, olurda kazara yolun düşerse işte o ara yine anatominin değişen kimyası yüzünden ağzından “Kürtler” çıkabiliyor. Bu durumun en belirgin özelliği sırtında bir egal(puşî) ile bir kürsünün başında konuşan Türk siyasetçisidir. Sırtına attınsa bir egal, tamamdır! Artık Kürt’le empati kurmuşsun ve sorununun yüzde %72,3’lık kısmını çözmüşsündür. Yani doğuya gelince nedendir bilinmez, jargon değişir, faili meçhullerden bahsedilir, Amed cezaevinden dem vurulur, Kürtlere haksızlık yapıldığından bahsedilir, işi abartıp futuristik söylemlere girenler ve hatta Feqiyê Teyran’dan bir dörtlük okuyup oradan oy istemeye kadar bağlayabilen artistler mevcut. Ne acıdır ki; gel de görme ki, gör de ölme ki, Ankara veya İstanbul’a gidince her şey eskisi gibi olur. Sorun ekonomikleşir, sadece terör ve birkaç kişinin kandırılması halini alır. Oh mis! Ne güzel. Temsilcileri ise Kürtleri baz istasyonu gibi görüp ha bire ‘çektiren’ tüm siyasi parti ve yöneticileri. Peki, nedir bu Kürt illerinin sırrı da çabucak değişebiliyorlar? Bir sır yok maalesef. Ömür törpüsü Stv’nın ‘Sırlar Dünyası’nı da izledik, boş! Orda da yok cevap. Üzerinde uzlaşılan bir olasılık var. O da, Martin Seligman’ın ortaya attığı “Öğrenilmiş Çaresizlik” teorisidir. Çünkü gelenlerin hepsi çaresiz öğretiler kurbanı!

***

Avrupa’da: Siyasetçiler bir tarafa, Türk aydın ve gazeteci kesiminin de sıkça içinde bulunduğu guruptur. Avrupa’nın Balkanlardan gelmeyen soğuk havasından mıdır, Alman dilinin insanı çarpan şaize’sel halinden midir bilinmez, ama orada bir güzel konuşurlar ve güzel şeyler söylerler ki, Türkiye’de ki köşelerine yazdıkları, ya da Tv’ler de söylediklerini hemen unutuverirler. Dinleyince onları sanırsınız ki Eros tüm aşk oklarını yüreklerine sıkmıştır. Kürt halkının haklı mücadelesi ve onlara yapılan haksızlığın kabul edilemez olduğunu söylerler de söylerler. Paris sokaklarında iki tur atıp, Roma’da ki pizza kulesine yaslanıyormuş gibi pozunu da verip geldikten sonra “Hapse atılmış Kürt çocukları serbest bırakılsın” gibi bir metnin altına imza bile atmaktan çekinir, ya da görmez, görmek istemez. Ayrıca belirtmeden geçersek çok ayıp olacak. Bu geleneği sadece biri yıkabilmiştir, kendisi Kasımpaşa’dan çıkıp işi Descartes’ın felsefesine kadar getirip Batı felsefesini yerle bir etmiş, John Locke’u mezarında ağlatmıştır. “Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” diyen Erdoğan, İsviçreli Bilim adamlarının da merak konusu olmuş durumda. Nano-Teknoloji üzerinden araştırmalar devam ediyor!

Katliam Sonraları: Buda yeni bir trend. Vurulan Kürt ise ilk önce sorun yoktur. Zaten alışılmış bir durumdur. Ses etmeye de gerek yok çünkü kimse bişi demiyor, diyemiyor hali ruhiyeti hakimdir ortama. Daha sonra konu biraz işlenir, yalvara yakara anlatılır ve şans ya! bir iki kişi vicdanen meseleye değinir. Sonra iş ranta dönüşür ve "en çok bahsetme, sahiplenme" yarışı başlar. İşte bu sırada "Kürdün var olma nirvanası" vuku bulur. Olayın zaman-mekan boyutu kaçmıştır; lakin önemli değildir. Kürde yoğunlaşan ve varlığında bahseden, bunu en iyi şome ağızla dillendiren kazancaktır rantı. 

...

Kısaca böyle işte. 

Varlığımız iki yüzlülüğünüze armağan olmasın. Olmayacak... 

Kusura bakabilirsiniz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Özgür Amed Arşivi