Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Kürt Tarihi (16) Adiabene Krallığı

Kürt Tarihi (16) Adiabene Krallığı

Adiabene, Büyük Zap ve Küçük Zap nehirleri arasında kalan bölgeyi tanımlarken, sonradan Asur topraklarının büyük bir kısmını da kapsayarak yukarı Mezopotamya’yı içine almıştır.

En önemli yerleşim yeri Urbiliom, Arbela, Erbil ya da bugünkü adıyla Hewlêr’dir.

Büyük İskender’in Asya seferi sonrasında sarsılan Pers egemenliğinin zayıflaması Mezopotamya’daki Aryan aşiretlerinin yeniden bağımsızlıklarına kavuşmasını sağlamıştır. Adiabene Krallığı da bu dönemde ortaya çıkmış bir Aryan prensliğidir. Ancak bölge üzerinde egemenlik kurmaya çalışan Roma ve Part Hanedanları arasındaki savaşlarda politik çıkarları gereği bu krallık Part İmparatorluğundan yana tavır alır.

Adiabene’nin ilk hükümdarı Kral Izates (Yazata)* Part İmparatorluğunda hatırı sayılır bir nüfuza sahipti. Bununla beraber Izates I, oğlu ve karısı Helena, Romalılara karşı yaptıkları savaşlar sırasından Batı sınırlarını etkisi altına alan Museviliğin gücünden faydalanmak için, politik bir manevrayla Yahudiliği devlet dini olarak kabul ederler. Ancak bu manevra Zerduşt dinine mensup Part Hanedanını kızdırır, aradaki ittifak zayıflar ve yalnız kalan Adiabene Roma ile savaşı kaybeder.

Roma İmparatoru Trajan  Aryan egemenliğinde yaşayan Asurilerden gördüğü destek üzerine  bölgeyi Asurya adıyla bir Roma eyaletine dönüştürür.

Aryan aşiretleri bu durumun fazla uzun sürmesine izin vermez ve Hadrian zamanında bölgeyi tekrar ele geçirirler. (M.S.195)

Kurtlar sofrasında yaşayan Adiabene Krallığı hakkında bazı tarihi kaynaklar şöyle demektedir:

Ermeni kaynaklarında; Adiabene’de Kurdolar ve Asuriler beraber yaşamaktaydı.

Antik Fars arşivinde ise Adiabene, Erdeğsiragan*  olarak Persiya’ya bağlı yarı bağımsız bir krallık olarak geçmeketedir.  Bu krallığın 1. yüzyılda Museviliğe geçiş yaptığı, bu nedenle Kraliçe Helen’in bir süreliğine Kudüs’e taşındığı, orada kendisine ve oğulları Izates, Monobaz I ve Monobaz II için, Tapınak Dağının güneyinde bulunan David Şehrinde saraylar inşa ettiği ve Kudüs Tapınağı için büyük paralar bağışladığı bildirilmektedir.

Romalı tarihçi Ammianus’a göre de Adiabene, Yukarı Zab ve Aşağı Zap arasında bir bölge olup, Pers İmparatorluğu'na bağlı yarı bağımsız ve Süryani formuna göre de "Hadyab" olarak anılmaktadır.

Harvard Üniversitesinin tarih profesörü Dr Mehrdad Izadi, Adiabene adının antik Kurd Hadebani Aşireti’nden kaynaklandığını ve bu aşiretin halen merkezi Kurdıstan olarak tanımlanan bölgede varlığını sürdürdüğünü söyler.

Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı StrabonGeographika” adlı eserinde, Adiabene’nin çoğunlukla düzlükler ve ovalardan oluştuğunu, Babilonya’nın bir parçası, ama kendi hükümdarları tarafından yönetildiğini yazmıştır.

Tarihçi Pliny, “Natural History” adlı kitabında şöyle der: “ Carduchi / Kardokhi halkı, Adiabene’yle birleşir ve önlerinden Dicle nehri akar.  Pliny, Adiabene’nin başkenti Erbil’i Pers Kralı Darius’un ordusunun Büyük İskender tarafından yenilgiye uğratıldığı şehir olarak tanımlar.

Yunanlı tarihçi Plutarch ise, “Lucullus” adlı eserinde; Adiabene kralının kuzey komşusu Korduene topraklarının paylaşımı konusunda Ermeni Kral Tigranes’le Romalılara karşı ittifak oluşturduğunu anlatır.
Bazı kaynaklar antik çağda Adiabene’yi Asur ve Kurd uygarlığı gibi gösterse de bu krallığın Kurdolerin ataları olan Med aşiretlerince kurulduğu ve prenslerinin çoğunun Med olduğu, hatta Pers tahtında oturan Büyük Kral 3. Erdeşér’in *  (Ardeşir) kendi döneminde Adiabene yönetimine adamlarını atadığı da söz konusu kaynaklarda geçmektedir.

Ksenofon’un ünlü eseri Anabassiste de Romalıların Kurd coğrafyasındaki uzun yürüyüşlerinde Adiabene üzerinden kuzeye doğru (Korduene ve Karadeniz’e…) çekildikleri yazılmaktadır. Ksenofon bu küçük krallıkların Makedon Selefukoslar döneminde ortaya çıktıklarını ama sonrasında akrabalık kurdukları Part yönetimlerine yakınlık gösterdiklerini söyler.

Part yönetiminin Sasaniler tarafından devrilmesine rağmen, Med aşiretlerinin, Partlara sadık kaldığı ve bu nedenle Adiabene’nin bir süre Sasaniler’e direndiği bazı kaynaklarda yazılmaktadır.

Adiabene’nin Sasaniler’e direnmesinin esas sebebinin din farklılığı olduğu, Sasaniler’in Yahudiliği kabul eden Adiabene’yi Zerdüşt dinine zorladığı, bu nedenle birkaç yüz yıl devam eden savaşların sürdüğü, ancak Hıristiyanlığın Roma (Bizans) tarafından M.S.395 yılında resmi din olarak kabul edilmesi ile beraber, Med hanedanlarına bağlı yaşayan Asurilerin politik bir girişimle Hıristiyanlığı kabul ederek dengeleri değiştirdiği ve bu yüzden Adiabene’nin Sasaniler’e boyun eğdiği yine tarih kaynaklarında belirtilmektedir.

Bu dönemde Asuriler din değiştirerek arkalarına aldıkları Bizans desteği ile bölgede iktidar oyunu oynamaya başlarlar. Hıristiyan Asurilerden yana taraf olan Bizans İmparatorluğu Asurileri desteklemek için bölgeye pek çok kez ordusunu gönderir, ancak meydana gelen savaşlarda Bizans ve Asuriler başarı sağlayamaz ve Adiabene Krallığı İslam fetihlerine kadar Sasani İmparatorluğu'nun bir eyaleti olarak egemenliğini sürdürür… (devam edecek )

KAYNAK:Dinleyin
-Wikipedia (Ing)
-Bydigi (Tr)

* Yazata  (Izates) : Eski Kurdi’de “Melek” anlamındadır.  “Yezidilik”in de  sözlük anlamı “melekler dini”dir. Ézıdiliğe göre; Tek tanrı vardır, ancak dokuz melek hayatı yönetmek için görevlendirilmiştir. Bunların içinde de en güçlüsü Melek-é Tavus’tur.
* Erdeğsiregan :  Kurdide, tutsak edilen yer, ya da bağımlı eyalet, anlamındadır.
* Erdeşér (Ardeşir) :  dünya / yer aslanı demektir.
* Erd : Kurdi olup, “ yer  ve  dünya”  anlamlarını taşır.

 Not: Bundan böyle yazılarımda Kürt ve Kürdistan sözcüklerini Türki ifadeyle değil, Kurdi ifadeyle, yani “Kurd ve Kurdıstan” gibi orijine yakın sembolleriyle yazacağım. Aslında “K” ile “R” arasındaki orijinal ses “O, U, Ü, ve I” harfleri tarafından karşılanamıyor,  tatmin etmese bile genelde “U” sesi kullanıldığı için tercihim bu yöndedir. Dilde standartlaşma sürecinde bu sesi nasıl ifade etmemiz gerektiği tartışılmalıdır.
Örneğin:  İranlılar, “Kordestan” bazı tarihi kaynaklar da “Kord “ (Kord-uene)  şeklinde ifade ederler…
Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum; Kurdi’de bulunan “ê” sesi, Kurdi’nin temel / ana seslerinden biridir, fakat Türkçe düşünüp Kurdi konuşmaya çalışanlar bu sesi yozlaştırarak Kurdi’yi de yozlaştırmaktadırlar. “ ê ” sesi, W, X, ve Q seslerinden daha önemli olmasına rağmen asimilatif etkiden olsa gerek dikkate alınmamaktadır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi