Özgür Amed

Özgür Amed

Kürdün cam kırıkları.​..

Kürdün cam kırıkları.​..

Her dönemde delinen bir ruha sahibiz. Ruhumuz delik deşik…

Tarihin cilvesi midir, uygarlık yarışında payımıza düşen Fanon’un lanet tasviri ya da Nusaybin’in kenarına itilmiş kimliksiz Dom halkının bedduası mıdır bilinmez sebebi.

"Her dönemin ruhu var" diyen Hegel’i tersten okumak payımıza düşmüş kaosun tüm aralıklarında. Kendi ruhumuz yetmemiş. Oysa paralel zaman diliminde Hegel’e seslenmişti büyük Mamoste Xanî, "Yenildik Rom ve Fars oyunlarına" diyerek.

Duyulmamış, yitip gitmiş… Yitip gidenler, bir aşkın gölgesi olarak miras kalmış.

Mesele de burada başlıyor biraz.

Harpagos fişeklemiş, salmış ihaneti ortaya. Yavuz Sultan Selim görmüş açığı ve atmıştı gölünü halka. Çeşmeye yazdırdığı o meşhur yazı “kupadır”…

Sonra Yezdan Şer, Eruh kalesinde öz amcasına karşı; kapıdaki delikleri, kalenin zayıf camlarını tek tek düşmana gösterip verecekti ellerine koz.

Binbaşı Kasım, Şêx Saîd’e bakıp, hangi camdan görünebildiğini, elinde lamba ile yol göstermişti iktidara. Taşları yerinden oynatmıştı… Dağkapı meydanında darağaçları hazırdı.

Aslında Frankfurt Okuluna kafa tutabilirdi Hawar ekolü, izin verilmedi. Çünkü sürgün geleneği vardı ve alışmıştı erk. Esat Bozkurt’ların diyarında "yeni" bir kimliğe yer yoktu.

Dillerini özgürce kullanmak isteyen aydınlar yan yana geldi. İzin verilmedi. Çünkü Cumhuriyet ilanından sonra kazık atılmış, Kürdün diline bir çizik çekilmişti.

Çizikle kalınsa amenna, dilinin grameri, sözcükleri tek tek kırıldı…

Kimsenin görmediği yerlerde görünmeyen vakalar başladı, modern zamanlarda buna “havaya açılan ateş sonucu” eklemlenecekti. Görünen yerlerde ise mahkemeler kuruldu. Tiyatro bugün o mahkemeler ile devam ediyor. İstiklal’dır, Ağır’dır, Özel’dir…

49’lar yetmedi. Soğuk canavarların soğuğu, midesini ısıtmak için ha bire muhalif, azınlık yuttu. “Darbe” üzerine darbe bindirdi. Katillerini saldı ortalığa. Camlara buğu çektiler…

Din, siyaset, sağ, sol… Ne kimlik varsa büründü. Hepsinde fetvası kutsal, devletin bekasına uygun silahlar masaya koydu. Yaşama nereden bir pencere açıldıysa vurdu kırdı.

Sonra,

Sonra uzak diyarlardan James Q. Wilson ve George L. Kelling çıkıp perdeyi bir deney ile aralayacak, adına “Kırık Cam Teorisi” diyeceklerdi. Olayın özeti şöyle:

"Psikolog P.Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri izledi. Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ve iki öğrencisi  'sağ kalan’ otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.

"Mesele de burada başlıyor biraz.

Kürdün tarihsel belleği cam kırıkları ile dolu. Saklanan inkâr edilen gerçek adı ile "Can Kırıkları"… Devlet önceden kırdığı yerlerden her gün giriyor.

Acı dolu bir görme yetisinden söke söke kazandıklarımızın tatlılığı mıdır, Qerejdax’dan seslenen dengbêjin Mardin ovasına sesinin er geç taşınacağını bilmesinden midir bilinmez, hep bilinmiş o kırık tarafımız. Deşilmişte deşilmiş.

Ruh halimiz gelip bu teoriye sıkışmış.

Her dönemde delinen bir ruha sahibiz. Ruhumuz delik deşik…

Yanlış anlaşılmasın, devletin de camları var.

Bir Kürt atasözünün de dediği gibi "Birîndar bi birîna xwe dizane"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Özgür Amed Arşivi