M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Kürdlere büyük oyun

Kürdlere büyük oyun

İnternetime düşen bir haber keyfimi kaçırdı. Haberin başlığı aynen şöyleydi; “Kürd Ulusal Kongresi erteleniyor mu?” İçeriğinde: Kongre Hazırlık Komitesi Üyesi Kemal Kerkuki; 15 Eylül’de yapılacak kongrenin tarihinin ertelenebileceğini ifade ederken gerekçe olarak, "Delege sayısının belirlenmesinde yaşanan sorunların aşılamaması” demiş!

Ankara toplantısına delege olarak katıldığım günden beri en büyük korkum, endişem, kuşkum emperyal güçlerin kışkırtması; Türkiye ve İran’ın tuzakları (Suriye ve Irak kendi derdine düştüklerinden hesaba katmıyorum) sonucu ertelene, ertelene nereye varılacağıdır?

Endişelerimden haklı çıkmak istemiyorum. Zira malum güçler Kürd halkının siyasi partilerini, önderlerini, aydınlarını, yazar ve sivil toplum örgütlerini güç, iktidar, rekabet, partizanlık yarışına iterek “en fazla delege benim hakkım”; “Federal hak elde eden kongre modelini belirler” ya da “20 milyon ile 3 milyona eşit delege olmaz” ve “Şu da olmazsa eksik olur” gibi savlar, palyatif bahaneler; “Konferans bazı Kürdlere daha fazla yarar sağlayacak” ve de “ben merkezci geleneksel feodal yapı” sonucu ilk kez yakalanan büyük fırsatı “berhava” edecekleri kuşku ve endişesine kapıldım ki 3 Eylül’de olan oldu, zirve konferans ertelendi.

Medya ve sanal dünyanın verdiği habere göre 25 Kasım’a ertelendi. Gerekçeler o kadar çokki en çok da delege ve Kürdistan’da 21 Eylül’de yapılacak seçimmiş!

Kongre ya da Konferans adına ne derseniz deyin aylardır yaşanan ve ikinci kez ertelenen (dilerim bir daha olmaz) konferansta Kürdlerin sorunun ele almak için yapılmıyor muydu? Peki, taban dediğimiz Kürd halkının kendisinden lehte, aleyhte bir tek tepki, uyarı oldu mu?

Facebook, Twitter ya da yazılı ve görsel medyaya mesaj bombardımanı diye bir haber duydunuz mu? Yok. Ana sorununa o kadar yabancılaştırılmış, o kadar içe kapatılmış, o kadar duyarsızlaştırılmış bir toplum oluşturulmuş ki hayati sorunuyla ilgilenme gereğini duymuyor.

Adeta Kürd özgürlük hareketi, 4 parçada eşitlik, adalet ve demokrasi sadece şehirlerin varoşlarında yoksul Kürd ile köylü, işçi, emekçinin sırtına yüklenmiş. Tuzu kuru Kürdlerden hiç ses seda çıkmıyor. Aylardır beklenen büyük umut ertelenirken tepki veren bile yok.

Rudaw internet sitesinde söz konusu haber yer aldığında “inşallah yanlıştır, doğru değildir” demiştim. Yazık ki haber doğruydu. Gerçi ben haftalar öncesi konuyla ilgili ön sezgilerimi dile getirdim. Nitekim aynı duygularımı bir önceki yazımda da tekrarladım.

Ama sonundu korkulan olmuştu. Delege bahane; seçim şahane. Uluslararası Kürd Konferansı küresel diktatörlerin baskısıyla şimdilik 25 Kasım’a ertelemişlerdi.

Hani 600 konuk, 300 delege ya da seçim engel değildi. Gençlere yüzde 10, bağımsız şahsiyetler yüzde 10, sivil toplum örgütleri yüzde 35, örgütler ve partiler yüzde 45 kararı oy birliği ile alınmıştı. Ama dış fitnecilerin “güç” kışkırtması delege üzerinden engeli sayılarla kilitlediler. Oysa engel baştan beri sessiz kalan ve aynı sessizlikle ha bire erteletenlerdi. Yani ABD, AB, İran ve Türkiye’de Erdoğan’ın el altı, kapı arkası müdahaleleriydi.

Görünürde Suriye müdahalesi dünya kamuoyunda tartışılırken, Ortadoğu’da Suriye ve Irak iç savaşlarının temelinde yatan Kürd sorunu devletlerin derin dehlizlerinde, karanlık küçe ve sokaklarında perde arkasında tartışılan tek konu Kürd Konferansı nasıl engellenirdi.

Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye müdahalede bu kadar sabırsızlanması ve bir an önce yapılmasının altında yatan tek sebep Rojava’da Kürdlerin elde ettiği kazanımdı. Tabii harekât geciktikçe Konferans (kongre) günü yaklaşıyordu. O zaman son kozunu Irak Kürdistan’ı üzerinden oynamalıydı. Oynadı ve kazandı. Konferans “Şimdilik!” ertelendi!...

Ertelemeye bir başka gerekçesi Rojava heyetinin raporunda yer alan bir cümle olduğu. İddia o ki “katliama yönelik belge bulunmadı, yaşanan iki silahlı taraf arasındaki çatışmadır” denilmiş. Bu açıklama üzerine Kongre Barzani’den düzeltme istedi. Bundan da anlaşılıyor ki başkaları olmuşu hiç olmamış gibi gösterirken; Kürdler her zaman olduğu gibi kendi ırktaşına arka çıkacağına başka güçlere arka çıkmak ilk şartlandırılabiliyor. Aralarındaki bilek güreşi kanlı sürece rağmen başkalarını aklamak ile noktalanıyor. Türkiye’yi rahatlatmak üzerine kurgulanan bir cephenin Kürd konferansı içinde yer aldığını bilmeyen mi var. Erteleme sebebinin ana unsuru çok bilinmeyen denklem içinde bütünün bir araya gelişidir aslında.

AKP, Suriye üzerine bir an evvel olmasını istediği harekâtın bir türlü gerçekleşmemesi sonucu düştüğü pozisyondan kurtulmak için Kürd konferansını erteleme işinde başarılı oldu. Hiç mi dikkatinizi çekmiyor? Suriye operasyonuna Kürdler karşı çıktıkça; AKP bir an önce savaş olsun diye her türlü koalisyona varım diyor, Akil İnsanlar raporlarını çöpe atıyor.

Nedeni mi? Ortadoğu’yu dizayn etmeyi sadece kendilerinde hak olarak gören başta İngiltere ve AB ülkelerinin safına şimdi de ABD ve İsrail ilave oldu. Senaryo yazdığım ya da batılıların ve ABD’nin gizli planı falan sanmasın. Genelde Ortadoğu, özelde Kürdler için 110 yıldır uygulanan planlar ortada.1. Dünya savaş sonrası paylaşım planı ortada. Türkiye bu sefer fırsatı kaçırmak istemiyor.

Peki, Konferansın ertelenmesi, Suriye muhtemel dış müdahalesi MİT – PKK ve Türk – Kürd barış sürecini etkiler mi? Hatta bir iddiaya göre tetikler ya da çökertir mi? Konferansın hazırlık komitesi bence bu konulara açıklık getirmeleri gerekir. Erteleme gerçekten teknik bir sorun mu yoksa bilinmeyen başka sorunlar var mı? 50 milyon Kürd gerçekleri bilmek istiyor.

Konferans (kongre) ertelendikçe (2. Kez) kuşkular beraberine tedirginlik ve gerginlik yaratıyor. Bunca yıl zulüm gören Kürd halkına bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yok. Kürd halkının beklentisi konferanstan “Kürd Ulusal Kongresi” oluşturarak bütün Kürdleri bir çatı altında toplamak dünya ve Birleşmiş Milletler nezdinde bir statü kazanmalarıydı.

Tabii ki bütün parçaların, siyasilerin, sivil toplum kuruluşlarının görüşü aynı olamaz. Çok karmaşık bir konu; ama “güç” dengeleri ile bazı kazanımları öne sürerek grupların karşı karşıya olduğu kavga ettikleri imajının yaratılmasına Kürd halkının artık tahammülü kalmadı.

PYD’yi Kürd karşıtı politikaları ile ÖSO’dan kopartan AKP’nin kendisi oldu. Salih Müslim görüşmesi kopuştan sonra oldu ki çare olmadığını PYD eş Başkanı Asya Abdullah’a sınır kapısında aşağılayıcı tavır sergileyerek ziyareti krize döndüren gerçeğini birlikte yaşadık.

1 Eylül Dünya Barış Günü için BDP ve DTK’nın davetlisi olarak Diyarbakır’a gelen Asya Abdullah; Suriye’ye Şenyurt Sınır Kapısı’ndan arkadaşları ile geçmek isterken “81. Bölge” diye adlandırılan kontrolsüz ve tel örgülü bölgeden geçmeleri için zorlandılar.

El Kaide ve El Nusra çeteleri sınır kapılarında cirit atıyor. Silah, mühimmat, lojistik destek veriliyor. Amberin Zaman’ın şu http://www.taraf.com.tr/amberin-zaman/makale-turkiye-ordusuyla-gelsin.htm- yazısını okuyun. Yine ABD’li uzman Michel Doran diyor ki “Bütün yabancı cihatçı grupların Suriye’ye geçişlerine Türkiye destek verdi.” Davetli gelen Suriye parti liderine geçiş için kaçakçıların kullandığı yasa dışı yol gösterenlerin niyeti ne? Bana göre Suriye operasyonu ve Rojava’nın konumu Konferansın kaderini belirleyecek.

DİNDAR BAZI KÜRDLERE: Milyon Kürd’den çok daha iyi Kur’an-ı bildiğini iddia eden bazı dindar Kürdlere sabah namazında okuduğum ayetlerin mealini vereceğim:

Bakara 84. Ayet: “Yine bir vakit söz aldık; Bir birinizin kanını dökmeyeceksiniz ve bir birinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” 85. Ayet: “Sonra da sizler öyle kimselersiniz ki bir birinizi öldürüyorsunuz ve içinizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz, aleyhlerinde kötülük ve düşmanlıkta birleşiyor, yardımlaşıyorsunuz.” 96. Ayet: “Onları, insanların hayata en düşkünü – müşriklerden bile daha düşkün – bulacaksın.” Bakara 114. Ayet: “ Allah’ın mescitlerinde, Allah’ın ismini anmayı engelleyenler ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir.”

Din ve dindarlık adına Suriye’de camilere karşı yapılan saldırılar ve de Müslümanların kanına girenlere destek olan bütün taraflara Kur’an ayetlerini hatırlatırım. Taraf’tan Amberin Zaman’ın yaptığı röportajda PYD’ ye karşı savaşan Türkiyeli Kürd’e şunu sormak gerekiyor. Irkdaşlarını itham eden belgen, bulgun, gerekçen, kanıtın nerede? Yok. Suriyeli Müslüman Kürd’ü itham edenlerin kalpleri beyinleri ölçen bir aletleri mi var? Yok.

Kürd öldürmek Hak yol, Cennet’e gitmekmiş.  Onlar Sünni, Müslüman; PKK ise Ermeniymiş. Cenazelerinden belliymiş. (MHP’nin ithamları.) Kaldı ki Ermeni olsa ne değişir. O bölgede dinler on bin yıldır kardeşçe yaşamıyor mu? Senin işin ne o topraklarda fitneci El Kaide-Nusra yabanı. Katlettiğin Suriyeli Kürd, Türkmen, Arap ve diğerleri hepsi mi Ermeni.

Yıllar önce kardeşim o bölgede askeri doktordu. (Kardeşimi Çevik Bir eşi başörtülü, kendisi namaz kılıyor diye ordudan attı.) Anlatırdı, Güneydoğu yöresinde Müslüman, dindar yüzlerce sünnetsiz Kürd gençlerini askerlik için muayene ederken tespit etmiş. Sünnetsizliğin Sebebini araştırmış. Çıkan sonuç; cehalet, köyden şehre inmeme, ihmal. Yani şimdi sünnetsiz olan Kürd Ermeni mi oluyor? Bugün bile bölgenin köylerinde bir tarama yap kaç sünnetsiz genç ile karşılaşacağını göreceksin be hey cahil kafa.

Kaldı ki bu ithamda bulunana da sormak istiyorum: Sen bütün sünnetleri yerine getiriyor musun? Nihayetinde bir et parçası kesilmedi diye Müslüman Kürd’ü Ermeni mi ilan ediyorsunuz. Sünnet ne zamandan beri farz oldu söyler misin? Kim dindar, kim değil Allah’tan başka bilen var mı? İslam’ın şartlarını yerine getiren Müslümanları bu kadar kolay itham ediyor ve canice öldürüyorsunuz. Siz katilsiniz. Değil cennet, cehennemliksiniz.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi