İrfan Sarı

İrfan Sarı

Kovulmuş Şîvan Kürdîleri

Kovulmuş Şîvan Kürdîleri

Egemenler daha kolay yaşamak için gözlerini kırpmadan insanlık dışı kararları hayata geçirirler. Türkiye egemenleri bu tarz kararları almakta dünya örneklerinden daha katı ve daha acımasızdır. “Bir tutam saç” belgeseline konu Dersim kızlarından tutun Dersim'in üzerine Sabiha Gökçen pilotluğunda tayyarelerle indirilen bombaların hedefinde “şaki”ler varsa da aslında tarih gösterdi ki bir halka sistematik olarak uygulanan sindirme politikaları zaman zaman kendini jenosit olarakta gösterebiliyor.

Dersim örneği cumhuriyetin boynundaki kolyeye taktığı yüzlerce toplu imhadan bir tanesidir. Bu “kahramanlık” kolyesi 28 Kürt isyanı gibi Maraş, Çorum, Sivas örnekleriyle de ardarda dizilir.

Tabi mecburi iskan ve buna mukabil demokrat, komünist, sosyalist, azda olsa sağcı muhaliflerin sürgünleri ayrı bir tragedyadır.

Ama Kürt sürgünleri içinde yalnızlaştırmayı barındıran ender tecritlerdendir. İnsanların beyninin içine inmeyi hedefleyen bu sürgünlerden Kürtler tarih yaratabilmiştir ama annesiz, babasız, yârsiz, kardeşsiz geçen ömürlerin tenhasında kopan özlem kıyametini de bir tek Kürtler bilir.

Cumhuriyet tarihine birer utanç gibi düşen bu sürgünlerin içinden Kürtlere uygulanan acımasızlığın sivri çivisini görebiliriz. Mıh gibi her kürdün kalbine ve beynine çakılan bu çivilerin yerinde pişkinlik yaratmak isteyenler olacaktır şüphesiz kendine masumiyet payı çıkarmaya çalışan dahi iktidarlarda olacaktır ama Kürtler dahi olmanın çok üstünde durmayı becerecektir artık.

Yılmaz Güney bu sürgünlerin ölüm kokusudur. Ölüm tozudur tüm bir halkın üstüne serpiştirilmiş. Gerçek yaşamın bütün aykırılıklarını muhalif bir performans ve müthiş bir profesyonellikle abartısız bütün dünya ya taşıyabilmiştir. Bu anlamıyla Kürtlerin yaşamını Türkiyeli bir kimlikle anlatırken evrensel değerlerin bu yaşamdan ne kadar uzak olduğunu buna dair egemenlerin insanları nasıl bir kıskaca aldığını yalın ama aynı zamanda keskin bir dille anlatışı birçok otoriteye dudak ısırtmıştır.

Onun sinemasını izlerken gerçek yaşamın içine dalmanız işten bile değildir. Bir köy yolunda kalkan toz tanesinin ayrıntısını bile onun algı kabiliyetine yollayan bir sürgün hırsı vardır. Biraz kaba olacak ama kendi öz yurdundan kovulmanın ağırlığı vardır. İşte onun sineması kürdün yasaklanan yaşamının ve onun etrafına örülen çelik duvarın delinmesidir.

Narçiçeklerinin çatlamasını koca bir halkın yaşamındaki yerini özlem katmerine taşıyan Mehmet Uzun ise tam bir sürgün kumpasıdır. Yani onun şahsında Kürt halkının bütünü, sıkıştırılmış ve üstü örtülmeye yeltenilmiş bir ince hesaptır egemenlerce ama kökü kaba bir küstahlıkır. Aşkın bile yürekten sürgün edilmesine çalışıyor olmanın hiçbir kürdün gözünden kaçmayacağı gerçeği gün gibi duruyor artık. Ölümün bir mezarının kendi toprağı olabileceğinin ismidir tabi ki.

Ahmet Kaya bir halkın kimliğine sahiplenme ifadesine bile tahammül edilmemesidir sürgün kuşunun kandında. Protest devrimci müziğin Kürt motiflerle kendine insanım diyen herkesin yüreğine ilmik ilmik işleyen bir sanatçı abidesidir. Ve bu abidenin sürgün de edilse abide kalacağının tarihe geçmesidir.

Şîvan Perwer ise bir halkın şiirinin, sesinin, gırtlağının kovulmasıdır egemen cumhuriyetin marifetiyle. Yalnızlaştırılmasıdır. Tarifi imkansız bir koparılıştır. İşte bu koparılışın verdiği ızdırapla efsaneye dönüşmüş bir sesin göklere yükselişi yüreklere işlenişidir. 

Ama sürgündür, kendi öz yurdundan def edilmedir. Kovulmadır.
 
gayri gider oldum gardaşlar
ve de gızkardaşlar
gayri haram bu can bana
bu toprak damlar bu yollar bana
bu sevdalar bu ağaçlar haram bana
oğul uşak bir de karım
kurt bana hastir çeker
yılan bana çıyan bana
hastir çeker yılan bana
lan gardaş bu nasıl yara
lan gardaş bu nasıl yara
kanar her yerinden
dövülmüşüm sövülmüşüm kovulmuşum ben
hastir çekilmişim yani kendi öz yurdumdan
çeker giderim.

Şiirin atar damarında açıkça anlatıldığı gibi yurdundan kovulmuş bir Kürdün şahsında aslında sürgün edilmiş milyonların kanayan ve kapanmayan yarasıdır Şîvan Perwer.
 
Esaslı ve asil coğrafyasında kürdün kufili bir annesinin çileli sancılarının çığlığıdır. Dinmemiş bir iniltidir, dindirilmemek için hileler ve kumpaslar kurulan kurt kapanının ta kendisidir o sesin kıvrımları. O sesin rengi kürdün ağıtıdır. Mezarsız bırakılmasıdır. Annesiz bırakılmasıdır. Babasız bırakılmasıdır. Topraksız, göksüz, bulutsuz, yağmursuz, güneşsiz bırakılmasıdır.
 
Uğur’u kurşun yağmuruna tutmaktır 12 yaşında, Cüneyt’in kolunu kırmaktır dünya alemin gözünün içine bakarak. Enver’i alnının ortasından vurmaktır.
 
Desmalıyla gözyaşını kurutan milyonlarca annenin talihidir.
 
Mezarsız Kürt gençlerinin çürüyen bedenidir. Cezaevlerinde ölüme bırakılan ömürlerdir.
 
Şîvan, Kürt bebeğin tahta beşiğinden yükselen sestir. Bir mücadelenin akıl almaz atmosferidir. Ayakta durmanın dozudur o ses.
 
Sadece Şivan Perver’in bedeninden ve ona ihtisas edilmiş bir ses değil Kürt halkın sesidir.
 
Aşkın, ateşin, felsefenin manifestosudur, bir bebeğin ve bir filozofun sağlam dinleyeceği bir ses.
 
Hiçbir kumpasa
Hiçbir pazarlığa oturtulamaz bir ses.
 
Egemenlerin şimdi dahi dinlerken alıp ayaklarının altında ezmek istediği kasetlerin, cd lerin içindeki ses.
 
O sesi o potinli ayakların altından çekip çıkaran bu halkın geldiği zahmetli yolu ve gitmek istediği istikameti ne başbakanlar ne de başbakan yardımcıları bilemez.
 
Kürtler bilir ama… Yasakları, talanları, sürgünleri, yakılmayı, mezarsız kalmayı, kovulmayı ve haritadan silinmeyi…
 
Bunca eza bir merhabaya bağışlanmaz. Dönüp bir bakın geldiğiniz yere kemik fışkırmıyor mu toprak, çocuklar cezaevlerine atılmıyor mu?
 
Bilmeyen varsa bilsin artık, kovulmuş kürdîlerin hala yeri yurdu kan içinde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
32 Yorum
İrfan Sarı Arşivi