İrfan Sarı

İrfan Sarı

Kemikler başkaldırdı

Kemikler başkaldırdı

Kanun ve hukuk tanımazlığın en kızgın yıllarıdır 1990 ve sonraki birkaç yıl. O yıllar zor koşullarda el altından gelen dergiler ve gazetelerden her gün onlarca ölüm haberi geliyor ve bu ölüm haberlerinin hepsi infaz şeklindedir. Ancak her ne hikmetse faili meçhul dosyalarda raflara kaldırılıyordu.

Coğrafyanın her karışında asker ya da polis kaynıyor, ancak faili meçhul cinayetlerin önü bir türlü alınamıyordu. Hatta sayıları giderek çoğalıyordu. Tarlasına giden, evinden alınan, karakola çağrılan insanlardan bir daha haber anlamıyordu. Başvurular yanıtsız kalırken kimi zamanda kendi yakınını, oğlunu, kızını soranlar şiddete tabi tutuluyordu.

Sanki yer yarılıp içine gidiyordu bu savunmasız insanlar.

Yetim kalanlar, öksüzler, dullar derken tarih bu acımasız sayfayı bir türlü kapamıyordu. Şiddet o kadar frensizdi ki önünde ne varsa katıp ilerliyordu artık. Zamanın engerek dişleri zehrini akıttıkça, acının coğrafyaya dağılımı o kadar çoğalıyordu.

Ülkede Özgür Gündem gazetesinin gazete dağıtıcısından tutun, Apê Musa"sına kadar tertipli cinayetleri ise akıtılan kanın, uygulanan kanunsuzluğun rengini iyice belirginleştiriyordu.

Fikrini, sadece fikrini yazanlar ölümle cezalandırılıyorlardı, hem de korkakça. Sokağın başında ya da ıssız bir yerde kurşunlanıyor. Ertesi gün radyolarda kısa bir anons, haber arası gibi veriliyordu.

Pusuların ardı arkası kesilmezken eli kalem tutanlar ve yoksul Kürt köylüleri, şehirlileri bir bir kayboluyordu. Kaybolanları gökyüzünün derinliklerinde aramaya gerek yoktu ancak kayboluşları açığa çıkmıyordu. Bir derin güç bunu böyle emir etmiş olmalı ki, o gazetecilerde bunları işaret ettiği için aynı akıbete uğruyorlardı.

Ölüm bu kadar kalleş olmamıştı hiç.

Ölüm iğrenç fikirlerin, küf beyinlerin elinde adileştikçe adileşiyordu.

Toprağın derinlerine katlettikleri bu insanların cesetlerini rastgele gömerken bir zerre insanlık taşımadıkları açıktı. Yüreksiz, insanlıktan nasiplenmemiş olmak tarihin bu evresinde onların kişiliğinde can buluyordu.

Kaşarlı katiller delik deşik ettikleri bedenleri, yaktılar, asit döktüler, parçaladılar ve yine deşik deşik topraklara gömdüler, uçurumlardan yuvarladılar. Doymadılar.

Bu coğrafyada toprak, yediden yetmiş yediye mezarsız insanların avlusu oldu.

Bedenlerinin üzerine açan kır çiçekleri dağ çiçekleri oldu bazılarının. Ama beton bloklar altında kalanlar ve üzerinde bir tek ot tanesi yeşermeyenler çoğunluktaydı.

Sonuçta onca kuralsızlığa onca kanunsuzluğa rağmen katledilen bu mazlum insanların kemikleri ne asitte ne de beton blokta erimedi/bitmedi.

Toprağı kemikten çiçek gibi deşti adeta başkaldırdı bu kemikler.

Yalancının mumu yatsıya kalmamıştı, yatsıdan evvel çıkmıştı ortaya bu kemiklerin sayesinde.

Doğrusunu söylemek gerekiyorsa bu kadar organize bir planın içinde dahi kendini yeryüzüne çıkaran bu kemiklerin başkaldırısı sürecek.

Sürdükçe bu planın uygulayıcıları da hak ettiklerini bulmalı diyorum.

Yetimlerin ve öksüzlerin ahı tutar adamı bir gün.

Kazdıkça toprağı, dağı, taşı; başkaldıran kemiklerin ahı ise kasırga gibi, karabasan gibi gelir adamın üstüne.

Her sayfası kanuna, özgürlüğe, hukuka ve demokrasiye susamış tarihin geldiği andır şimdi. Sahiplenmekse kaçınılmazdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum
İrfan Sarı Arşivi